Kazım GÜLEÇYÜZ |
|
İnisiyatif kimde? |
Önce Cumhurbaşkanı, “çözüm için tarihî fırsat”tan söz etti. “Güneydoğu-terör-Kürt” gibi isimlerle anılan problemin yıl sonuna kadar bitirilmesi şansının doğduğu, bu fırsatın artık kaçırılmaması gerektiği söylendi. Hattâ MİT Müsteşarının dolan görev süresinin sırf bu şansı heba etmeme düşüncesiyle altı ay daha uzatıldığına dair haberler ortaya atıldı. Ancak hükümet uzunca bir süre sessiz kaldı. Ne zaman ki, on yıldır İmralı’da tutulan “teröristbaşı”nın, 15 Ağustos’ta avukatları aracılığıyla kendi çözüm planını açıklayacağı haberleri ortaya atıldı; ondan sonra Başbakan birşeyler söyledi. Ve konuyu MGK’da konuştuklarını, bütün devlet kurumlarıyla koordinasyon halinde kapsamlı bir çalışma yaptıklarını, işin takibinin İçişleri Bakanlığı tarafından yürütüldüğünü bildirdi. Ne var ki, bu açıklama Apo’ya atfen çıkan haberlerden sonra yapıldığı için, bir anlamda inisiyatifin İmralı’ya geçtiği gibi bir görüntü oluştu. Sonraki gelişmeler de bu görüntüyü teyid etti. Bu gelişmenin, belge tartışmaları sonrasında askerin “YAŞ’a kadar susma” kararı aldığı, “üst düzey yetkili” şifresiyle de olsa bu suskunluğun bozulmadığı ve Hürriyet gazetesinin de Apo’ya atfedilen sözleri eskisinden farklı bir yaklaşımla gündeme taşıdığı bir ortamda yaşanması ilginç. Etap etap bir yere doğru gidilmek isteniyor. Gerçi Apo 15 Ağustos’u yalanladı, ama “Acaba o gün ne diyecek?” gibi bir merakın uyandırılmak istendiği ve bunun başarıldığı söylenebilir. Yine İmralı çıkışlı “Ben eski ben değilim. Hürriyet gazetesi de eski Hürriyet değil. Devlet de eski devlet değil” sözleri ve “Geçmiş geçmişte kaldı. Çatışma, şiddet, ölüm benim mantığım değildir. Bunlardan vazgeçtim. Demokrasi, siyaset ve özgürlüğü esas alıyorum. Ben radikal demokratım” söylemleri, kamuoyunu farklı bir sürece hazırlama planının yeni işaretleri olsa gerek. Otuz yıla yakın bir zaman içinde otuz binden fazla cana mal olan bir fitnenin vitrindeki bir numaralı sorumlusu olarak gözüken şahsın bu söylemleri çözüme mi katkı sağlar, yoksa öfkeleri daha da bileyerek sabote mi eder; ayrı bir konu.
Dış etkenler mi, yerli inisiyatif mi? Ama Apo’nun ABD tarafından 1999 Nisan seçimi öncesinde, Ecevit’e oy getirecek bir zamanlama ile paketlenip teslim edildiği andan itibaren konuşulan bir senaryonun varlığı bilinmekte. Tam da Apo yargılanırken idam cezasının, üstelik MHP’nin ortak olduğu bir koalisyon iktidarda iken kaldırılması, “siyasal çözüm” formüllerinin dönem dönem gündeme getirilmesi, Irak’taki ABD işgalinin ardından Kuzey Irak’ta yaşanan sürecin geldiği nokta ve nihayet Obama’nın Türkiye ziyaretinde verdiği mesajlarla oluşan iklim, bu serencamın önemli köşe taşları. Bütün bunlar, son dönemde telâffuz edilen “çözüm için tarihî fırsat” söylemlerinin arkaplanında da iç dinamiklerden ziyade, süreci kendi hesaplarına göre yöneten dış faktörlerin etkili ve belirleyici olmaya devam ettiklerini gösteriyor. Onların tayin ettiği konjonktür çözümü dayatırken, bu hengâmede İmralı da rol kapma hesabında. Hükümet ise hâlâ çok gerilerden gidiyor. “Tarihî fırsat”ı ilk telâffuz eden kişi olarak Gül “Çözüm kendi inisiyatifimizle olmalı” derken, hükümete de örtülü bir gönderme mi yapıyor? İnisiyatifin Apo’ya geçtiği gibi bir algılama, tetikleyeceği karşı tepki ve provokasyonlarla beraber, çözüm sürecini bir kez daha sabote eder. Dış dinamiklerin çözüm için elverişli bir ortamı hazırlamasıyla oluşan avantaj, seçilmiş hükümetin, geçmişteki tecrübe birikiminden de yararlanarak hazırlayıp gecikmeden, sür’atle hayata geçireceği kapsamlı planlarla en iyi şekilde değerlendirilmeli ki, bunlara meydan verilmesin. Bu çerçevede Apo da, akan kanı durdurup dağdakileri indirmek için etkili bir koz olarak kullanılabilir. Ki, şimdiye kadar bu kozun niye değerlendirilmediği de sorgulanmalı. Ama inisiyatifi ona kaptırma gibi bir hataya düşülmemeli. 29.07.2009 E-Posta: [email protected] |