Beğenilir yahut beğenilmez, ayrı mesele; ancak, Yeni Asya'nın 40 yıllık yayın rotasında bir sapma olmadığı gibi, bu camianın yarım asrı aşan siyasî çizgisinde de herhangi bir kırılma hadisesi söz konusu değildir.
Esasında, müzmin Yeni Asya muhaliflerinin en büyük bir sıkıntısı da bu "tavizsiz istikrar çizgi"nin muhafaza edilmiş olmasıdır. İstiyorlar ki, hani bir kerecik olsun, bu rotadan ayrılma ve bu çizgiden sapma vakıası yaşansın ki, kendileri de şöyle derin bir "Ohhh" çekerek rahat etsinler.
Ama, şükürler olsun ki, bugüne kadar ne temel yayın çizgisinde bir kırılma vaki oldu, ne de siyasî rotadan inhiraf etme sabıkası yaşandı. İnşaallah, bundan sonra da aynı istikamet üzere yayın hizmeti devam edip gidecektir.
Ahmed Şahin, 15 Şubat 1980 tarihli "Sohbet"inde "Yanılmadık, yanıltmadık" başlığını kullanarak, Yeni Asya'nın siyasette de müstakim ve istikrarlı bir çizgide neşriyat yaptığını aynen şu sözlerle dile getiriyordu: "Yeni Asya, on senelik hizmetin mesuliyet ve muvaffakiyetini omuzlarına yüklenmiş halde huzurlarınızdadır.
"Bir nefs muhasebesi yapacak olursak, şöyle geriye doğru bakabiliriz. Geriye doğru bakarken, yaşanmış hadiselere göz atacağımızdan, kesin misâllerle göz göze, burun burunayız demektir. Bunlar bağlayıcı ve susturucudurlar.
"(Meselâ), politikada Adalet Partisini (AP) tuttuk. Halen de tutuyoruz... "Ne geçmişimiz bunda hata ettiğimizi söylemekte, ne de hâlimiz. Öyle ise, gelecekte de AP'yi tutmaya devam ederiz. Çünkü, yanıldığımız çıkmadı ortaya. Aksine, isabet ettiğimizi teyid ve tescil etti, hadiseler.
"Demek ki, Yeni Asya, on senelik neşir hayatının politikaya ait kısmında hataya düşmedi, yanlış taraf tutmuş olmadı, okuyucusunu yanlış istikamete sevk etmedi.
"Bundan dolayı sevinebiliriz, huzur duyup bahtiyarlık hissedebiliriz. Zira, ne biz yanılmışız, ne de okuyucumuzu yanıltmışız. Bu ise, bizim için fevkalâde mühim bir faktördür."
(Not: Bugün ortaya çıkıp da, 1977'de dehşetli bir zulümatı dağıtmada aktif rol oynayan Yeni Asya için, "1980'den önce de yanılmış ve yanıltmıştır" diyen bazı dostların kulakları çınlasın.)
* * *
Evet, görüldüğü gibi, 1977'ye, hatta 1979'un sonuna kadar ciddî bir sıkıntıyla karşılaşmayarak, siyasette de birlik ve bütünlüğünü muhafaza eden bu camia, en büyük sarsıntılı kargaşayı 1980 darbesinden sonra yaşadı.
Darbeciler, yolumuza taş koydu. Hem defalarca gazetemizi kapattı, hem de okuyucu kitlesinin zihnini bulandıracak dehşetli planları devre soktu.
Öyle ki, oldum olası darbeye ve darbeciliğine karşı olan Yeni Asya camiası içinde, 1980'den sonra "Darbe taraftarı" olan kimseler zuhur etmeye başladı. Hem de ne taraftarlık... İşte size bunlardan iki örnek (isimler bizde mahfuz):
1) Erzurum'da çıkan Hür Söz isimli mahalli gazetenin 18 Mart 1982 tarihli nüshasında neşredilen uzunca bir mektupta 12 Eylül darbecileri methediliyor ve bu cunta hareketi bir büyük muzafferiyet şeklinde telâkki edilerek, aynen şu ifadelerle alkışlanıyor: "...Elde edilen bu muzafferiyet, mazideki Malazgirt, Mohaç, Niğbolu ve İstiklâl Savaşı gibi zaferlerden geri değildir, hatta üstündür."
2) Bir profesörün imzasını taşıyan ve 1982'de Türdav AŞ tarafından İstanbul'da basılan "Kur'ân ve Hadise Göre Ahirzaman Fitnesi ve Anarşi" isimli eser, ne yazık ki 12 Eylül cuntacılarına ithaf ediliyor ve ilk sayfadaki bu "İthaf"ta aynen şu ifadeler zikrediliyor: "12 Eylül 1980 müdahalesini yaparak, milletimizin tarihinde ikinci bir İstiklâl Harbi mânâ ve ehemmiyetindeki hizmetiyle, devletimizi anarşi girdabında boğulmaktan kurtarmış bulunan ve oynadığı rolle milletimizin 'Peygamber ocağı' tavsifine bihakkın lâyık olduğunu bir kere daha ispat eden şanlı ordumuza ithaf olunur."
Görüldüğü gibi, Yeni Asya ile yollarını ayıranlar, hem darbecilere övgü düzüyor, hem de darbeciliğe bir nevî "fetvâ" veriyordu.
Derken, bu kez gündeme darbe anayasası meselesi geldi. Maalesef, camia içinde zuhur eden aynı mânâdaki inhıraf ve zıtlaşma, "Anayasa referandumu" meselesinde devam etti. Üstelik, daha da şiddetlenerek. Özelde Yeni Asya camiası, genelde Nur Risâlelerini okuyanlar, darbe anayasasına "Evet" diyenler ve "Hayır" diyenler olarak ikiye bölündüler.
Yeni Asya'nın tavrı zaten belliydi. Bu camia, baştan sona Kemalizmi işmam eden bir anayasaya evet diyemezdi. Nitekim, öyle de yaptı.
Darbe gibi, darbecilerin halka dayatmış olduğu anayasaya da ‘evet’ diyenlerin ve buna niçin ‘evet’ denilmesi gerektiğinin hikâyesini ise, 3 Mart 2009 tarihli Yeni Asya'da "Halk, anayasaya keşke 'Hayır' deseydi" başlığıyla röportajı yayınlanan Prof. Servet Armağan naklediyor.
Armağan, 2003'de Bilge Yayıncılık tarafından basılan "Bir zamanlar rektördüm" isimli eserinin 199. sayfasında yer alan "Dindarlar ne düşünüyor?" başlığı altında aynen şu sözlerle anlatıyor: "Bir gün evde otururken, dediler ki 'Sizi İstanbul'dan Hizmet Vakfı’ndan istiyorlar. Anayasa (1982 Anayasası) henüz referanduma sunulmamış. Giyindim, gittim. Şehzadebaşı'ndaki Hizmet Vakfı’nda...., yani Risâle–i Nur hizmetinde bulunan kesimin önemli isimleri birarada bulunuyordu. Benden Anayasa hakkında görüşlerimi sordular: 'Biz ne yapalım Servet Bey? Bu Anayasaya evet mi diyelim, hayır mı diyelim?' dediler. Ben orada şunu dedim: 'Bu Anayasaya evet diyelim.' Onlar 'Neden?' dediler. Ben dedim..."
Görüldüğü gibi, bungün "Keşke 'Hayır' çıksaydı" diyen bu muhterem zât, 1982'de "Anayasaya evet" denilmesi için Nur camiasının en şöhretli isimlerini dahi ikna ettiğini, devam eden ifadelerinde açıkça beyan ediyor.
Evet, darbeye, darbecilere ve darbe anayasasına karşı olduğu için, toplam 474 gün kapatılma cezasına çarptırılan Yeni Asya, maddî ve mânevî en ağır darbeyi işte bu dönemde yedi.
Acaba, ana rotadan ayrılma ve temel çizgiden sapma hadiselerinin yaşandığı bu sarsıntılı dönemi bugünkü neslin de bilmesi gerekmez mi?
Acaba, "Darbeye de, darbe anayasasına da hayır" dediğimiz için, "Anarşistlerle, hatta komünistlerle berabersiniz" ithamına maruz kaldığımızı, bugünkü okuyucularımızın da bilmesi icap etmez mi? Yani, tarihle yüzleşmenin zamanı gelmedi mi?
Dahası, bugün de siyaseten ters düştüğümüz bazı dost ve kardeşlerimizle, asıl ihtilâfın o tarihte başladığının bilinmesi gerekmiyor mu? Acaba, 1980'de, 1982'de, 1983'de neler olup bittiği bilinmeden, bugünkü siyasî farklılıkların sebebini bilmenin ve gerekçelerini izah etmenin imkân ve ihtimali var mıdır?
17.03.2009
E-Posta:
[email protected]
|