Bugün Hicrî yıla giriyoruz. 1 Muharrem… Hz. Ömer (ra) zamanında Hicrî takvimin başlangıcı kabul edilen 622 Hicret yılının bu ilk günü bir dönüm noktası olarak tarihe geçti. İnsanlık nice göçler yaşamıştır, ama böylesini ikinci bir defa görmemiştir. Çünkü her yönüyle ibretli, hikmetli, sırlar yüklü bir göçtür.
Bir mü’minin hayatında en önemli mesele, Yaratıcının arzu ettiği, sevdiği, hoşnut olduğu tarzda bir hayat sürmektir.
Bunun için Mekkeli Müslümanlar her türlü sıkıntıyı, güçlüğü göğüsleyerek büyük bir fedâkârlıkla böyle bir hayatı yaşayabilmek için dişlerini sıktılar. Acı çektiler, çile çektiler. Bütün bunlar Allah için, Onun dinini yaşamak, rızasını kazanmak içindi. Bu uğurda neler yapılmazdı ki?
Gün geldi, baskılar arttı, hatta Hz. Peygamber’i (asm) öldürmeye kadar yeltendiler. Müslümanlar artık dinlerini serbetçe yaşayamaz hâle geldiler. Cenâb-ı Hak onlara daha fazla sıkıntı çektirmeyecekti. Bir çıkış yolu açtı. Dinlerini serbestçe yaşayabilecekleri bir yere, kendilerine kucak açan Medineli din kardeşlerinin yanlarına göç edeceklerdi.
İşte mallarını, mülklerini, her şeylerini Allah için bırakıp yollara düşen, Mekke’den Medine’ye hicret eden bu fedâkâr insanlara hicret eden anlamında Muhacir, onlara kucak açan Medineli Müslümanlara da yardımcılar anlamında Ensâr dendi.
Ensâr her şeylerini paylaşacak kadar tarihte ikinci bir benzerine rastlanmayan harika bir yardımlaşma ve dayanışma, Muhacirler de “Kardeşim, bana pazarın yolunu göster” diyecek kadar bir onurluluk göstermişlerdi.
Bu dayanışma, bu tutkunluk, bu kenetleşme, bu tek vücut olma, bu emsâlsiz kardeşlik birçok gelişmenin, inkişafın, fetihlerin, zaferlerin de mayasını teşkil edecek, İslâm ağacı meyvelerini verecekti.
Bu fetih akıl, kalp ve gönüllerin fethiydi. Mekke’nin katılaşmış nice kalpleri yumuşayacak, kilitli kapılarını kendi rızalarıyla açacaklardı.
Görünüşte Muhacirler yurtlarından çıkarılmışlardı. Ama bu kaynaşma sonucunda elde ettikleri güçle kısa zamanda bayrak edindikleri hakikatleri hızla neşredecek, bu nur Mekke dağlarında da doğacak, oranın karanlıklarını da aydınlatacaktı.
Bu bir yeni doğuştu. İslâm güneşi karşısında gözleri kamaşıp ona karşı gözlerini kapatanlar Medine’den doğan bu güneşin şefkatli ışıkları karşısında küfrün karanlığından bitap düşen gözlerini ona çevirecekler, ona teslim olup rahatlayacaklar, önceden yaptıklarına bin pişman olacaklardı. Işıktan hoşlanmayan yarasa ruhlular ise o güneşten kaçmaya devam edeceklerdi.
Aradan sekiz sene gibi kısa bir süre geçtikten sonra Mekke de, kilitli kapılarını, yurtlarında barındırmadıkları kahramanlara açacak, teslim olacaktı. O gün Muhacirler Allah için mallarını, mülklerini, yurtlarını terk etmiş, hicret etmişlerdi. Allah da onlara çok geçmeden bu fedâkârlıklarının mükâfatını şan şerefin yanında yurtlarını yeni baştan onlara ihsan etmekle verdi.
Bugünün Müslümanı, o şartlarda olmasa da yine Hicret anlamı taşıyacak imkânlara sahip. Allah Resûlü (asm), “Muhacir günahları terk edendir” buyararak bu kapıyı açık bırakıyor.
Hicrî yılınızı tebrik edip yeni yeni güzelliklere; ruh, kalp ve akıl fetihlerine vesile olmasını Cenâb-ı Haktan niyaz ederken Hicret ruhundan ziyadesiyle pay almayı temenni ediyorum.
29.12.2008
E-Posta:
[email protected]
|