İnsanı en mükemmel organ, duygu ve kabiliyetlerle donatan Allah, yer ve göklerdeki sayısız nimeti bu organ, duygu ve kabiliyetlerin önüne bir sofra hâlinde sermiştir. Herbirine doyabileceği ayrı ayrı maddî veya manevî gıdalar ihsan etmiştir. Aç kalmaları ve zararlı gıdalarla beslenmeleri rahatsızlık ve huzursuzlukları demektir.
Demek insan ancak fıtrî nimetlerle doyar. Mide ekmekle, suyla doyurulabilir, ama ruh ve kalp için mânevî gıdalar gereklidir. Bu da ancak İslâmın emirlerine uymakla mümkündür.
Huzursuzluktan bunalan insanlık ancak İslâm’a sığındığında aklen, ruhen, kalben tatmin olabilir. Gerçek huzur ve mutluluğu buna bağlıdır ve bu bütün insanlık için geçerlidir.
Timeturk’ten (Almanya) Emine Karahocagil Arslaner’in Alman mühtedi Meryem Hanımla yaptığı röportajda da bunu açıkça görüyoruz. “Avrupalı hayat tarzından yorulmuştum. Huzursuzdum ve huzursuzluğumu yavaş yavaş eşime de yansıtıyordum. O dışarı çıkmak istedikçe ben eve kapanmayı arzuluyordum. İçime kapanıyordum” diyen yeni ismiyle Meryem Hanım, Türkiye’ye yaptığı tatilde eline geçen Kurze Worte’nin (Küçük Sözler) nasıl hayatının akışını değiştirdiğini, orada tanıştığı insanların misafirperverliklerinin, namaz kılan bir gencin namazını nasıl etkilediğini kendisiyle yapılan röportajda Emine K. Arslaner kardeşimize anlatmış.
İstanbul’da geldiğinde Florya’da kalmış, Türkiye’yi beklediğinden daha güzel görmüş, misafir kaldıkları evde namaz kılan delikanlının namaz kılışı onu oldukça etkilemiş. “Genç adamın hareketlerindeki denge, yüzündeki mahcup ifade ve terbiyesi ve tabi namaz kılması beni düşündürmüştü” diyen Meryem Hanım gencin büyük özenle sakladığı kitap Küçük Sözler’i kendisine göstermek için raftan indirdiğini, kitabı biraz karıştırıp bavula attığını söylüyor ve “İslâm’ı aradığımı bilmiyordum, henüz kafam çok boştu. Derken tatil bitti ve biz Almanya’ya döndük. Ben döndüğümü sanıyordum ama aklımı ve kalbimi Türkiye’de bıraktığımı fark etmem çok zaman almadı…” diyor.
Meryem Hanım Almanya’ya dönmüş, ama aklı, kalbi hep Türkiye’de kalmış. “Türkiye’ye gitmek istiyordum. Almanya beni boğuyordu. Artık eşimi üzme pahasına, aile huzurumu kaçırma pahasına partilere gitmiyor, eş dost dâvetlerine katılmıyor, herkesten kaçıyordum. Türkiye’yi arıyordum. Oradaki samimiyeti, sıcaklığı, ezan seslerini, insan sohbetlerini…” diyor. Bir akşam karar verip tekrar Türkiye’ye geliyor. Bu seyahati onu ailesinden koparsa da İslâma yaklaştırıyor. Meryem Hanım o kadar mutlu ki, bu mutluluğunu, “Çölde aradığı vahayı bulmuş bedevi gibiydim” şeklinde dile getiriyor.
İslâmın sıcak sinesinin ön adımları oluyor bunlar Meryem Hanım için. Sonra da bizzat İslâmla yüzyüze geliyor. Bunu da bir sonraki makalemizde anlatalım İnşaallah.
27.12.2008
E-Posta:
[email protected]
|