Fazıl Say, meşhûr olmuş bir piyanist. İyi piyano çalar, oratoryo yönetir; kabul.
Piyanist Say, geçen yıl Türkiye'den sıkılmaya başladığı ve ülkeyi terk etmek istediği şeklindeki söylentilerle gündeme gelmişti.
Şimdi ise, Hak şâiri ve halk edebiyatı ozanı Yunus Emre'nin kullandığı dil hakkındaki skandal açıklamalarıyla gündemde.
Özetle diyor ki: "Yunus Emre, bugünkü nesillerce anlaşılmayan yabancı bir dil kullanmış. Şiirlerinden günümüz gençliği hiçbir şey anlamıyor." (Zaman, 9 Ekim 2008; SKY Türk tv.)
Fazıl Say, insanı hayrete düşüren iki şey söylüyor.
Birincisi: Günümüz gençliği, Yunus'un şiirlerinden hiçbir şey anlamıyor.
İkincisi: Yunus Emre, yabancı bir dil kullanmış.
Şimdi, bu iki nokta üzerinde kısa bir değerlendirme yapalım.
Birinci nokta
Fazıl Say, bu noktada bir derece haklı. Ne kadar hayret ve taaccüp etsek, hatta ne kadar kahırlansak da, günümüz gençliğinin bir kısmı Yunus Emre'yi anlayamıyor. Keza, şairin kullandığı mis gibi lisâna da yabancı.
Yani, İslâmî lisân ile yazılmış olan o şiirlerdeki kelime ve mısraların mânâsını bilmiyor, anlamıyor.
Ancak, şu da bir gerçek ki: Günümüz neslinin önemli bir kısmı Yunus'un kullandığı lisanı biliyor ve mânâsını anlıyor.
Dolayısıyla, bu kesimin ne Yunus'la, ne de onun diliyle bir problemi var. Bu vâdide ne bir ayrılık var, ne de bir gayrılık söz konusu. (Aşağıdaki mısralar, küçük bir örnekleme mahiyetindedir.)
İkinci nokta
Yunus'un kullandığı dilin "yabancı" olduğu şeklindeki iddia ise, külliyen yalandır, yanlıştır ve temelden çürüktür.
Şimdi, insaf ile bakalım ve yüzlerce, hatta binlerce misâlinden sadece şu birkaç mısrayı okuyarak, gerçekte kimin yabancı olduğuna karar verelim:
Vaktinize hazır olun
Ecel varır gelir bir gün
Emanettir bu can size
Sahibi var alır bir gün
Nice bin kerre kaçarsın
Yedi deryalar geçersin
Pervaz vurup da uçarsın
Ecel seni bulur bir gün
İş bu meclise gelmeyen
Varıp nasihat almayan
Elif'ten Bâ'yı bilmeyen
Okur kişi olur bir gün
Tutmaz olur tutan eller
Çürür şu söyleyen diller
Sevip kazandığın mallar
Varislere kalır birgün
Yunus Emre'm bunu söyler
Aşkın deryasını boylar
Şu yüce köşkler saraylar
Viran olur kalır bir gün
Evet, ölümü hiç düşünmeyen, Elif'i görse mertek sanan, dünya malına güvenen, köşk û saraya aldanan, varıp nasihat almayan kimseler, elbetteki Yunus'u hakkıyla bilemez, onun lisanını anlayamaz.
Yunus yabancı değil, yüzde yüz yerlidir ve bizimdir. Kullandığı lisan da öyle...
Dolayısıyla, piyanist Say'ın kast etmiş olduğu "yabancı" tâbiri de, Yunus ve şiirleri için değil, olsa olsa kendilerinin çalmış olduğu İtalyan kökenli (Floransa, 1711) "piyano" ile yine kendilerinin zaman zaman yönetmiş olduğu kilise korosu orijinli (Roma, 1563) "oratoryo" için geçerli.
Evet, Fazıl Say'ı meşhûr eden piyano ve oratoryo yüzde yüz yabancı patentlidir. Ancak, biz yine de alerji duyup bağnazlık gösterek bunları yadırgamıyor ve kökten reddetmiyoruz.
Lâkin, içimizde olup bizden göründuğu halde, yine de "bizim Yunus"a karşı yabanî olup hepten uzak ve yabancı bir duruma düşenler var.
Bu gibi kimseler—Üstad Bediüzzaman'ın tâbiriyle—anlaşılıyor ki, "bir parça frengî okumuş"lar, İslâmî yazıları okuyamıyorlar, üstelik bilenden de sormuyorlar. (Haşir Risâlesi, giriş bölümü.)
Bizim ıstılâhımızda, yani literatürümüzde "frengî", İslâm dini ile zıtlaşan "Avrupaîlik" mânâsına geldiği gibi, bozulmuş Hıristiyanlığın merkezi olan Avrupa için de "Frengistan" tâbiri kullanılmış. Tıpkı, Karacaoğlan'ın aşağıdaki şiirinde olduğu gibi...
Onlar ki, siyah şapka giyer...
Yunus Emre'nin şiir dilini "yabancı" bulan piyanist Fazıl Say, acaba meşhûr halk ozanı Karacaoğlan'ın şiir lisânı hakkında ne buyururlar?
İşte, Karacaoğlan'ın kendi lisanınca tasvir etmiş olduğu akılsızca küfre uyan, zalim olup cana kıyan, hınzır etini keyifle öğün eden, hâsılı birçok yönüyle bize yabanî düşen Avrupalılar (İkinci bozuk Avrupa olsa gerektir) hakkındaki o meşhûr "Frengistan" şiiri:
İndim seyran ettim Frengistan'ı
İlleri var, bizim ile benzemez
Levin tutmuş goncaları açılmış
Gülleri var, bizim güle benzemez
Göllerinde kuğuları yüzüşür
Meşesinde sığırları böğrüşür
Güzelleri türkü söyler, çığrışır
Dilleri var, bizim dile benzemez
Seyr edüben gelir Karadeniz'i
Kanları yok, sarı sarı benizi
Öğün etmiş, kara kara domuzu
Dinleri var, bizim dine benzemez
Akılları yoktur, küfre uyarlar
İmânları yoktur, cana kıyarlar
Başlarına siyah şapka giyerler
Beyleri var, bizim beye benzemez
11.10.2008
E-Posta:
[email protected]
|