İSLÂM literatüründe meşhur bir deyim var: Bakiyyetü’s selef. Babanzade Ahmet Naim gibiler için ‘bakiyyetü’s selef’ deyimi kullanılmıştır. Tabir caizse onlar yaşayan sahabe kuşağıdır. Yazdan kalma bir gün dedikleri gibi... Osmanlı bakiyesi deyimini de bu benzetmeye uyarlayabiliriz. Yine Sait Faik Abasıyanık’ın son kuşları gibi. Osmanlı için ‘insanlığın son adası veya kaleciği’ denilmektedir. Osmanlı bitti-gitti ama adacıklar hâlinde şuraya buraya serpilmiş vaziyette yaşıyor. Tespihin taneleri dağıldı ve emame sağa sola saçıldı ama bu serpilmiş taneler orada burada yaşamaya devam ediyor. Bu sağda solda yaşayan Osmanlı bakiyesi şehirlerden ve diyarlardan birisi de hiç şüpheniz olmasın Bosna’dır. Osmanlı sonrasında Osmanlı’nın en fazla yaşandığı köşe bucaklardan birisi Bosna-Hersek oldu. Sarhoşuyla, dindarıyla orada Osmanlı soluklanır. Saklı bir diyar gibidir orası. Osmanlı bakiyesi ceplerden birisiydi. Milliyetçiliğe sarılarak ayakta kalması mümkün değildi. Pakistan gibi onun tek ve yegâne sığınağı diniydi. Onu da Osmanlılardan tevarüs etmişti. Osmanlı bakiyesi coğrafyanın Osmanlı bakiyesi lideri Aliya İzzetbegoviç idi. Bosna onun yazılarında özünü bulmuş ve onun eylemleriyle tarih olmaktan çıkmış ve yeniden hayat bulmuştur. Aliya ile Bosna’nın kaderi bütünleşmiştir. O post Osmanlı bir Osmanlı veziri ve paşasıydı. Aliya hem İbranice hem de Arapça olarak yükselme ve yükseliş anlamına geliyor. Bosna onun şahsında yeniden yükselişe geçti. O yükselişin hem simgesi hem de mimarıydı. O, sıra dışı bir liderdi. İkinci Dünya Savaşı’ndan beri sıra dışı liderler kuşağı ortalıktan çekildi. Kâht-ı rical devresi başladı. Bu menhus günlerde ve kâht-ı rical ikliminde tek tük istisnalar vardı. Bunlardan birisi oydu. Günümüzde yaşadığımız sıkıntıların temelinde lider çoraklığı yatıyor.
***
O profesyonel bir devlet adamı değildi. O tezgâhtan geçip gelmedi. O rahmetli Ebu’l Hasan en Nedevi’nin sürekli olarak vurguladığı gibi yetimetü’t dehr ve onun ötesinde isamî bir liderdi. İsamî yani mayasında ve kimyasında başkalarının katkısı olmayan; kariyerini sadece kendisine borçlu olan lider demektir. O kimsenin sırtına basarak yükselmedi. Temelinde kimsenin harcı yoktu. Adam gibi adamdı. Siyaseti ve düşünceyi şahsında toplamış ender kişiliğiyle ve bu sayede bilgeliğin kaybolduğu asrın bilge kralı olmuştur. Bazı liderler kriz çıkarırlar. Bazı liderler de kriz çözerler. O ikincilerdendi. Tarihin en girift ve çetrefil krizlerinden birisini çözdü. Kriz hem derin hem de akuttu. Ve de çok yönlüydü. Clinton’ın itiraf ettiği gibi Mitterrand, Avrupa’nın göbeğinde bir Müslüman devlet istemiyordu. Buna tahammülleri yoktu. Belki de Aliya olmasaydı böyle bir rüya gerçekleşemezdi. Belki Aliya hasıl cephe arasında sevilmiyordu ama saygı görüyordu.
***
Aliya’yı yaşatmak geleceği yaşatmaktır. Tarihini tanımayan milletler tarih olur. Bu açıdan Aliya ‘Tarihte kalma ama tarihi de unutma’ demiştir. Tarihi unutmaya yüz tutan Bosna halkı yok oluşun kıyısından dönmüştür. Dolayısıyla iyilik iyiler üzerinden somutlaşmadan yaşanamayacağı gibi liderlik de liderler üzerinden somutlaşır ve milletler liderlerin rehberliğinde tarih yolculuğunu sürdürürler. Marifet iltifata tâbi olduğundan dolayı büyük liderler yetiştirmek de büyük liderlere özenmekle olur. Dolayısıyla liderleri olmayan ve liderlerini tanımayan, saymayan milletler lider yetiştiremezler. Aliya İzzetbegoviç’i anma sempozyumunun İstanbul’da yapılması da çok manidardır. İki cihetle manidardır. Aliya İzzetbegoviç İstanbul ile Saraybosna’nın bileşkesidir. Ortak çocuğudur. Bu topraklarla o toprakların kaynaşmasıdır. Dolayısıyla bu topraklarda onu anmak bir cemilenin ve bir kadirşinaslığın ötesindedir. İstanbul bir misyonun ve vizyonun şehridir. İslâm dünyasının küresel merkezidir.
Kâht-ı rical döneminde dünyayı buhrandan kurtaracak; çekip çevirecek yeni lider tipi ve kuşağının doğuşu ancak Aliya İzzetbegoviç gibi liderlerin anılması ve yaşatılması ve tebcil ve takdir edilmesiyle mümkündür.
Buna vesile olduğu için Bağcılar Belediyesini kutlarız…
11.10.2008
E-Posta:
[email protected]
|