Doktor Radovan nihayetinde enselendi ve postu deldirdi. Sırbistan Lideri Tadic’in deyimiyle Doktor Radovan cehennemden gelen bir adamı andırıyor. Enselendikten sonra, basına dağıtılan son fotoğrafları adeta bir hortlağı andırıyor. Gerçekten de Bosna’ya cehennem sahneleri yaşatmış ve bu sahneleri kurgulamış bir mimardı. Üç özelliğiyle dikkat çekiyor. Psikiyatrist olması onun ötesinde şairliği ve bir de gayri resmi olarak yaptığı soykırım mimarlığı var.
Basın kendisine ‘Soykırım canavarı veya çılgını / genocidal madman’ adını uygun bulmuş. Bünyesinde tezad eğilimler barındırıyor. Bu açıdan kişilik bozukluğunun bir ifadesi olarak çift kişilikli bir tabiatı var. Bununla birlikte kayıp yıllarında sireti suratına daha fazla akseder olmuştu. Adeta suratı günah çanağına dönmüştü. Hem lirik yani ince bir şair hem de lirik ve ince bir katil. Dolayısıyla bu özellikleri bünyesinde barındıran insan ruh hastası olarak tanımlanır. Arkan Çetesi gibi çetelerin liderleri de bir zamanlar ‘bebek yüzlü katiller’ olarak anılıyorlardı. Doktorluk esasında insana şifa verme mesleği ve şafi isminin tecellisi iken, Radovan’da bu özellikler tersinden gelişmiş durumda. Adeta bir ölüm makinasıydı. Bosna’da iki buçuk yıllık savaş sırasında yaklaşık olarak çeyrek milyon insan hayatını kaybetti. Elbette bunda Miloseviç’ten ziyade Radovan Karadziç ve Mladiç’n payı var. Bu itibarla, 12 yıl sonra da olsa Radovan Karadziç’in enselenmesi her açıdan büyük bir vurgundur. Balkanlar’ı sükûnete erdirecek ve sukuneti kalıcı hale getirecek bir gelişmedir. Balkan komitacılığının sonudur. Bundan dolayı da Sırp Çetnik kalıntıları AB yanlısı olarak gördükleri Tadic aleyhine söylemedik lâf bırakmıyorlar. Karadziç için sarhoş ağızlarıyla ‘Kahraman’ naraları atarken Tadic için ise ‘Hain’ sloganları atmışlar. İlâhî adalet sonunda tecelli etmiştir. Allah imhal eder ama ihmal etmez.
***
Karadzic’in bu şekilde enselenmesinin elbetteki jeopolitik sonuçları da olacaktır. Tadic’in Batı nezdindeki itibarı artmış ve Karadziç’in yakalanması Sırbistan’ı AB’ye bir adam daha yaklaştırmıştır. Rusya Balkanlar’daki son mevzilerini de kaybediyor. Karadziç’in yakalandığının duyurulduğu sıralarda Kosova heyeti de Bush’un misafiriydi ve Bush uluslar arası camiadan Kosova için daha çok tanınma ve destek istiyordu. Kosova, Sırbistan vesayetinden ve dolayısıyla Moskova hegemonyasından kurtulurken Karadziç’in yakalanmasıyla birlikte Sırbistan da daha fazla AB limanına demirlemiş oldu. Karadziç’in jeopolitik önemi Sırbistan’ı bir adım daha AB’ye yaklaştırmış ve Moskova ekseninden uzaklaştırmış olmasıdır. Karadziç Bosna’yı Sırbistan toprağı olarak görüyor ve Sırbistan’a ilhakını savunuyordu. Halefleri de Kosova için aynı şeyi düşündüler ama hep hüsrana uğradılar. Hatta Radovan Karadziç’in doğduğu topraklar olan Karadağ bile bugün bağımsızlığını kazanarak Yugoslavya denklemi dışına çıktı. Karadziç, Mladic ve Milesoviç gibiler Sırbistan’ın son İttihatçıları idiler. Dolayısıyla buradan bizim Ulusalcılarımıza da dersler çıkıyor. Karadziç, İttihatçı ileri gelenleri gibi tebdili kıyafetle dolaşırken enselendi. Batılılar her ne kadar Karadziç’in yakalanmasını şamata ile karşıladılar ise de aslında Karadziç gibiler biraz da onların suçu. Srebrenika katliâmında nasıl muvazaa varsa, bugüne kadar Karadziç’in yakalanmamasında da muvazaa vardı. Ve keza, Sırplar eski Yugoslavya’nın silâh stoklarına ve tersanelerine sahip olurken Boşnaklara Batılılar 1992 ile 1996 yılları arasında resmen silâh ambargosu uyguladılar. Kurbanları da silâhsızlandırdılar. Bu muvazaayı açığa çıkaran kitaplarından birisi Florence Hartmann’ın ‘Barış ve Cezalandırma’ kitabıdır. Lahey’de eski Yugoslavya’da işlenen savaş suçları için kurulan uluslar arası mahkemenin eski sözcüsü Florence Hartmann kitabında, aranan Bosnalı Sırpların eski lideri Karadziç’in yakalanmasını, Rusya ve ABD’nin engellediğini iddia ediyor. Hartmann, ABD, İngiltere ve Almanya’nın dönemin Fransa Cumhurbaşkanı Chirac’ı, Karadziç’in yakalanması konusunun peşini bırakmaya ikna ettiğini öne sürdü.
***
Florence Hartmann’ın kitabına göre, dönemin Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac, uçakları Sırp güçlerce düşürülen iki Fransız pilotun rehin alınması olayı nedeniyle son derece öfkeliydi ve Radovan Karadziç’in yakalanması için bastırıyordu. Ancak, dönemin Almanya Başbakanı Helmut Kohl, İngiltere Başbakanı Tony Blair ve ABD Başkanı Bill Clinton, Bosna savaşı bittikten 17 ay sonra, Mayıs 1997’de Paris’teki Elysee Sarayı’nın bahçesinde biraraya geldiler ve Chirac’ı, Karadziç olayını fazla kurcalamaması yönünde ikna ettiler.
Hartmann, o gün olanları kitabında şöyle yazdı: “Chirac bahçede, iki Fransız pilotun rehin alınması olayı yüzünden, intikam ateşiyle yanıp tutuşuyordu. Ancak Clinton, Chirac’ı sakinleştirdi ve yakalama operasyonunun Ruslara haber vermeden yapılamayacağını söyledi. Chirac önce itiraz etti. Chirac’ın operasyon ısrarına, Moskova’nın Karadziç’in yakalanmasına kesinlikle karşı olduğu ve operasyonu kendisine derhal haber vereceği gerekçesiyle karşı çıkıldı. Clinton ısrar etti, Blair de onu destekledi. Chirac sonunda işin peşini bırakmak zorunda kaldı.”
Kitapta Batılı liderlerin Karadziç yüzünden birbirlerini suçladığı da anlatılıyor. 2000’de Chirac, Savaş Suçları Mahkemesi Savcısı Carla del Ponte’ye, ABD ile Karadziç arasında, Karadziç’i yakalamamak için gizli bir anlaşma olduğuna inandığını söyledi. Aynı şey Suriye cephesinde de oldu. Fransızlar Lübnan’da öldürülen Fransız askerleriyle ilgili Şam’ın da sorumlu olduğuna inanıyor ve Chirac, Beşşar Esad’a kin besliyordu. Akdeniz için Birlik toplantısıyla birlikte bu meselenin de üzerine sünger çekilmiş oldu. Sarkozy Beşşar Esad’ın ayaklarına kırmızı halı sererek Suriye’yi Lübnan’la ilgili hesaba çekmekten feragat etmiş oldu. Böylece Chirac’ın Karadziç için yaptığını halefi de Beşşar için yapmış oldu.
23.07.2008
E-Posta:
[email protected]
|