Cuma günü sabaha karşı gözaltına alıp 40 saat nezarette tutulduktan sonra serbest bırakılırken savcıya “konuşmama” sözü verdiği ifade edilen İlhan Selçuk, kendisini ziyarete gelenlere konuşmuş. Ve söylediklerini, gazetesi Cumhuriyet manşetten yayınlamış:
Bu sözler içinde, özellikle dikkat çeken birkaç cümle var ki, kayıtsız kalmak mümkün değil.
Bunlardan biri, Cumhuriyet’in İmtiyaz Sahibinin Ergenekon operasyonuyla ilgili izlenimi.
Diyor ki: “Bende, Türkiye’de laik orduyu ve bağımsız yargıyı tasfiye edecek bir operasyon mu, kuşkusu doğdu. Yargının ve ordunun içine de uzanan bir operasyonun hazırlığı yapılıyor.”
Selçuk’un diğer ilginç ifadeleri de şöyle:
“Gazeteye bomba atıldıktan sonra, telefonlarımızın dinlenmesini talep eden biziz. Her gün telefonla konuşuyoruz. İbrahim Yıldız’la Alev Coşkun’la, Emre Kongar’la. Aramızda gelişigüzel lâflıyoruz: ‘Bu memleket düzelir mi? Bozulmadan düzelmez. Bunlar zaten adam olmaz. Bu gidişle ordu gelecek, tepelerine binecek’ falan gibi lâflar ediyoruz...” (Cumhuriyet, 25.3.08)
Bu cümleler içinde altı çizilecek en kritik ifade: “Bu gidişle ordu gelecek, tepelerine binecek.”
Bu sözün böylesine sıradan, normal, “gelişigüzel lâflarken sarf ediliveren” masum bir cümle olarak aktarılması ve “İlhan Selçuk konuşuyor” manşetiyle verilen haberin içinde bu şekilde yayınlanması, doğrusu inanılır gibi değil.
“Ordu gelecek, tepelerine binecek...”
Zaten operasyonun ve Selçuk’a yönelik kuşkuların odağında, bu tek cümle ile ifade edilen “darbe hazırlıkları” suçlaması yer almıyor mu?
Selçuk’un bu denli önemli ve duyarlı bir konuda bu derece fütursuz bir tavır sergilemesinin izahı ne? Tasfiye edilmek istendiğini iddia ettiği “laik ordu”nun, kendisini her hal ve şartta koruma ve kollama altında tutacağına duyduğu güven mi onu böylesine rahat konuşturuyor?
Peki, “bağımsız yargı” tasfiye edilmek isteniyorsa, kendisini tartışmalı bir zamanlama ile gözaltına aldırıp sorgulayan ve bilâhare salıveren savcıyı “bağımsız yargı”nın neresine oturtuyor Selçuk? Bağımsız yargıyı tasfiye sürecinin “bağımlı savcılar” eliyle yürütüldüğünü ima ederek Ergenekon savcısına mı gönderme yapıyor?
Gelelim Perinçek’in söylediklerine.
İP lideri de kendisine yönelik hukukî takibi orduyla ilişkilendirerek “Bizi değil, orduyu hedef alıyorlar. Orduyu yıpratmaya çalışıyorlar” diyor ve bu konuda Selçuk’la aynı frekanstan mesaj vermiş oluyor. İkisi de orduyu bir şekilde Ergenekon operasyonuyla ilişkilendiriyorlar.
Operasyon çerçevesinde şimdiye kadar gözaltına alınanlar içinde bazı emekli ordu mensuplarının da yer aldığı mâlûm. General Veli Küçük ve Albay Fikri Karadağ başta olmak üzere .
Ancak Selçuk’la Perinçek’in TSK ile ne tür bir ilişkisi var ki, böyle bir iddiada bulunabiliyor; kendilerine yönelik hukukî sürecin aslında orduyu hedef aldığını öne sürebiliyorlar. Bildiğimiz kadarıyla, ikisi de en azından görünüşte “sivil.” Selçuk’un sicilinde cuntacılık, Perinçek’inkinde “ihtilâlci” örgütlerin ön saflarında yer almak gibi kayıtlar olsa dahi, hiç değilse hayli zamandan beri “sivil kuvvetler” cenahında gözüküyorlar.
Ama bu görüntüye bakılarak, her zaman “laik ordu” ile veya bu kurumdaki bazı unsurlarla iç içe çalışan, sürekli yeni cuntalar üreten bir mekanizmanın varlığı herhalde gözardı edilemez.
Selçuk’un sahibi ve başyazarı olduğu gazetenin Org. Hilmi Özkök’e karşı attığı ve onun da lânetlediği “Genç subaylar tedirgin” manşeti, bu mekanizmanın işaretlerinden biri değil miydi?
Bakalım, Org. Büyükanıt yönetimindeki günümüz Genelkurmay’ı, Selçuk’la Perinçek’in “Hedef TSK, laik ordu tasfiye edilmek isteniyor” iddiaları karşısında nasıl bir tavır takınacak? “Bizi karıştırmayın” mı diyecek, yoksa susarak ve müdahil olmayarak mı tavrını belli edecek?
26.03.2008
E-Posta:
[email protected]
|