Faruk ÇAKIR |
|
Memleket meselesi |
Türkiye’nin hali, “Ayağına kurşun sıkan” ya da “Bindiği dalı kesen”lerin haline benziyor. Çoğu zaman yanlışlar yapılıyor ve daha da kötüsü bu yanlışlardan ders ve ibret almak yerine, yanlışta ve hatada ısrar ediliyor. Israr edilen yanlışların biri de gençlere her hangi bir meslek öğretilmemesi. Tabiî meslek öğretmek ve öğrenmek sadece ‘meslek liseleri’nde olmaz. Ama arzu edilen seviyede olmasa bile gençlere meslek öğreten liselerinin önlerinin ‘kara propaganda’ ile kesilmesi neyin nesiydi? Türkiye İş Kurumu’nun Genel Kurulunda konuşan Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün de bu sıkıntıya dikkat çekip, “En önemli sorun mesleksizlik. Bunu acilen çözmemiz gerekiyor” demiş. (Akşam, 24 Kasım 2009) Bir yandan ‘mesleksizlik’ derdi var, öte yandan da seçtiği mesleği sevden yapanlar var... Hepimiz biliyoruz ki, çocuklarımızı ‘öğüten’ eğitim sistemi, onların istediği mesleği yapmasına pek de imkân vermiyor. “Hangi mesleği seçmek istiyorsun?” sorusuna muhatap olan bir öğrenci, gönül huzuruyla seçmek istediği mesleği söyleyebiliyor mu? Söylemesi kolay değil, çünkü o mesleği yapması sadece onun isteğine bağlı değil. Üniversiteye girişteki sistem, onu hiç de arzu etmediği bir mesleğe yönlenmesine sebep olabilir. Her hangi bir mesleğe sahip olmamak kadar, sevmediği mesleği yapmak durumunda kalmak da sıkıntılı. Hele hele öğretmenliği sevmeyenlerin öğretmenlik yapmak durumunda kalmaları çok üzücü. Sadece kendi açılarından değil, muhatap oldukları öğrenciler açısından da bu ciddî bir problem. Öğrtemenlere yönelik yapılan biraştırmaya göre öğretmenlerin yüzde 22’si eğitimini aldıkları alanın dışında görev yapıyor. En az üçte biri de mesleğini ilgisi ve isteği dışında seçmiş! (Akşam, 24 Kasım 2009) Bu problemi çözmek, Millî Eğitim Bakanlığının ‘öncelikler’i arasında olmalı. Severek yapılmayan öğretmenlikle öğrencilere ne verilebilir ki? Tabiî burada maksadımız öğretmenlerimizi töhmet altında bırakmak değil. Zaten sorulsa, bu mesleği severek yapmayanlar kendilerini ifade eder. Öyle ise, Milli Eğitim Bakanlığı öğretmenler arasında bir araştırma yapıp, vazifesini severek yapmayanları başka memuriyetlere kaydırabilir. Çünkü öğretmenlik sadece para-pul karşılığı yapılabilecek bir iş değil. Öğretmenlerimizin anlattığına ve bizin de şahit olduğumuz kadarıyla, bu meslek hem insanı yıpratan, hem da daha erken yaşlarda ‘hasta’ eden bir meslek. Zaman zaman çocuklarımızın durumlarını sormak ve öğretmenlerinden bilgi almak için okullara gidiyoruz. İnanın, o gürültü içerisinde 10 dakika duramıyor ve öğretmenlerimizin neler çektiğini anlamaya çalışıyoruz. Bu bakımdan hem maddi hem de manevi bakımdan öğretmenlerimizin durumunun iyileştirilmesini şart. İşsizlik ve mesleksizlik bir memleket meselesi olduğu gibi, sevmediği mesleği yapmak durumunda kalmak da bir memleket meselesi. Eğitim sistemini planlayanlar bu konuda daha hassas olmalı çocuklarımızı ‘mesleğini seven’ öğretmenlere emamet edebilmeliyiz. Aksi halde yılda bir gün öğretmenleri, başka bir gün de işsizleri ve mesleği olmayanları konuşarak bir yere varamıyız. “Hem işimiz, hem de severek yaptığımız bir mesleğimiz olsun” diyenler çok şey mi istemiş oluyor? 28.11.2009 E-Posta: [email protected] |