Kazım GÜLEÇYÜZ |
|
Nurşin’e dönüş |
Cumhurbaşkanının üniversite eksenli Bitlis gezisinden kalan tartışma konularından biri, Gül’ün, ismi Güroymak olarak değiştirilen ilçeyi evvelce ve asırlardır kullanılan adıyla Norşin olarak ifade etmesi oldu. Buna en sert—ve anlamsız—tepki yine MHP lideri Bahçeli’den geldi. Cumhurbaşkanının ilçe halkını Norşin adını kullanarak selâmlamasını, “Daha ‘demokratik açılım’ başlamadan PKK’nın taleplerine cevap veriyor” diye eleştiren Bahçeli, nasıl bir bağ kurduysa, “İstanbul tabelâsını da Konstantinopolis mi yazacaksınız?” diye sordu. Eyne’s-serâ mine’s-süreyyâ! Ne alâkası var? PKK çeyrek asırdır başımıza belâ edilen bir musîbet, ama Norşin veya Nurşin ismi, asırlardır var. Bu isme dönülmesini isteyenler ise PKK değil, orada yaşayan insanlar. PKK da aynı taleple ortaya çıkıyorsa, onunki istismardan başka birşey değil. Ama PKK’yı bahane ederek halkın taleplerine duyarsız kalmanın mantığı var mı? Zaten, bugün çözüm aranan sorunun derinleşip bu boyutlara erişmesinin önemli sebeplerinden biri de, bölgeye yönelik asimilasyon politikalarının, hem insanların, hem yerleşim yerlerinin isimlerini “Türkçeleştirmek” suretiyle daha ileri ve rahatsız edici noktalara taşınması değil mi? (Norşin’i Güroymak yapanlar, Said Nursî’nin köyü Nurs’u da Kefirli olarak değiştirmişler...) Anadilini kullanma hakkına yapılan despotça müdahaleler ile bunların bilhassa nüfus ve tapu dairelerinde ve mahkeme salonlarında tetiklediği zorbaca tahakküm ve gerilimlerin halkta devlete karşı nasıl bir soğuma ve yabancılaşma hissi meydana getirdiğini anlayabilmek için illâ o sıkıntıya doğrudan muhatap olmak gerekmemeli. Bahçeli’nin Norşin tepkisindeki önemli bir sakatlık da, diğer söylemlerinde her fırsatta “Etle tırnak gibiyiz” sözünü tekrarladığı Kürtleri adeta Bizanslılarla bir tutan bir mantık sergilemesi. Konstantinopol örneğinin başka bir izahı var mı? Gerçi Gül’ün, Bitlis dönüşü yaptığı açıklamalarda Bizans eserlerini de “zenginlik” olarak nitelemesi bağlamında Kültür Bakanının geçtiğimiz günlerde Ayasofya’daki eski fresklerden birini açığa çıkarmakla övünmesi böyle bir tepki için makul ve anlaşılır bir gerekçe teşkil edebilir. Ama Ayasofya için sessiz kalan Bahçeli’nin bu tepkiyi Norşin gibi hiç alâkası olmayan bir konu üzerinden ortaya koymasının hiçbir anlamı yok.
Nurşin'de insan kıyafetli melekler Norşin bahsi açılmışken, Said Nursî’nin Mesnevî-i Nuriye isimli eserinden, konuyla ilgili çok lâtif bir anekdotu aktarmazsak bahis eksik kalır: “Eğer istersen, hayalinde Nurşin karyesindeki Seyda’nın meclisine git, bak. Orada fukara kıyafetinde melikler, padişahlar ve insan elbisesinde melâikeleri bir sohbet-i kudsiyede göreceksin. Sonra Paris’e git ve en büyük localarına gir. Göreceksin ki, akrepler insan libası (elbisesi) giymişler ve ifritler adam suretini almışlar.” (s. 412) Maddeten fakir, ama manen melekleri andıran birer sultan ve padişah hüviyetindeki Doğu insanı ile, Batının “medenî” görüntüsü altında akrep ve ifrit gibi zehirlemekten zevk alan materyalist ve vahşi insan tipi arasındaki büyük uçurum bu sözlerde veciz şekilde ifade ediliyor. Norşin tartışmasının tedai ettirdiği mânâlardan biri de, dünyayı kendi hasis menfaatlerine göre tanzim hırsıyla hareket eden Batılı emperyalistlerin yönlendirmesiyle ve yerli istibdat rejimlerince uygulanan baskı, tahakküm ve sömürü politikalarının, bahsi geçen melek karakterli insanları hedef alarak büyük sıkıntılara soktuğu. Ama o insanlar bu baskılara, provokatörlerin ekmeğine yağ sürecek fevrî çıkışlarla değil, sabır ve teennî ile mukabele edip, yine dehşetli tuzakları bozmuş ve böylece daha büyük fitnelerin önüne geçmişler. Bu örnek ahlâk ve tavırlarıyla, hem PKK’ya istismar edeceği yeni malzemeler vermemiş, hem de devlete, yaptığı vahim hataları düzeltme ve telâfi fırsat ve şansını sunmuşlar. Norşin ismine dönülmesinde olduğu gibi... 12.08.2009 E-Posta: [email protected] |