Kazım GÜLEÇYÜZ |
|
Seçim hesapları |
22 Temmuz seçimi öncesinde AKP, bir miktar ortasağ ve daha çok da ortasol kökenli isimleri milletvekili adayı gösterip, evvelce ANAP’ın yaptığı tarzda, “farklı eğilimleri bünyesinde toplayan” bir adres olduğu mesajı vermeye; bunların yanı sıra parti vitrininde kadınları biraz daha öne çıkararak, kurucu ve yönetici kadroların millî görüş kökenli olmasından kaynaklanan imajı dengelemeye çalışmıştı. Erdoğan 27 Nisan muhtırası ve 367 krizi gibi gerginliklerin ardından gerçekleşen seçimde sonuçlar belli olduktan sonra yaptığı “balkon konuşması”nda da “uzlaşma” mesajları vermişti. Hemen akabinde Meclis Başkanlığı için AP-DYP kökenli Köksal Toptan’ın aday gösterilmesi ve muhalefetin de desteğiyle Toptan’ın 450 gibi rekor bir oyla başkanlık koltuğuna oturması, bu çizgiyi sürdürme niyetinin işareti gibi görüldü. Zaman zaman yaptığı çıkışlarla krizlere yol açan eski Başkan Arınç’ın bir süreliğine “dinlendirilmesi” de aynı bağlamda değerlendirildi. Ama bu süreç fazla devam edemedi. Cumhurbaşkanı seçiminde, yeni anayasa girişiminde, başörtüsü meselesinde takip edilen politikalar, bilhassa anamuhalefetin uzlaşmaya tümüyle kapalı tavrının da katkısıyla, tek yanlı tercihlerin uygulamaya konulması tarzında gelişti. Bunlardan, cumhurbaşkanı seçiminde sonuç alındı, ama bunun mâlûm kesimlerde meydana getirdiği derin hazımsızlık alttan alta sürüyor. Yeni anayasa, tepkiler üzerine askıya alındı. Başörtüsü girişimi Anayasa Mahkemesinden döndü ve AKP’ye açılan kapatma dâvâsının en önemli gerekçesi yapıldı. Dâvâdan kapatma kararı çıkmadı, ama daha ağır bir şekilde iktidar partisini yargı vesayetine alan bir sonuç oluştu. 29 Mart yerel seçimi bu ortamda ve ayrıca uluslararası finans krizinin Türkiye’deki etkilerinin de giderek derinleştiği bir ortamda yapıldı. AKP 22 Temmuz’a göre 8 puan geriledi.
Seçime doğru seçmene mesajlar Seçimden kısa süre sonra yapılan kabine revizyonunda Arınç Başbakan Yardımcısı sıfatıyla tekrar sahneye dönerken, bazı ağır topların hükümet dışında bırakılması, o anda pek fazla açığa vurulmayan, ama zaman ilerledikçe belli edilmeye başlanan parti içi kırgınlıklara sebep oldu. O ağır toplardan biri olan Mehmet Ali Şahin’in Meclis Başkanlığına aday gösterilmesi, münhasıran bu kırgınlıklardan hiç değilse birinin telâfisini amaçlayan bir karar mı, yoksa Arınç’ın kabineye dahil edilmesiyle ilk işareti verilen “yeni dönem AKP siyaseti”nde yeni bir aşama mı? Toptan’ın iki yıllık görev süresindeki “performans”ının parti yönetiminin beklentilerini karşılamadığı belirtilirken verilen örnekler: “Başörtüsü ve sivil anayasa için inisiyatif almadı, kapatma dâvâsı sürecinde pasif kaldı, askere sivil yargı yasasından haberinin olmadığını söyledi, Demirel’in savunduğu Senato teklifini seslendirdi...” Bu eleştiriler ve AKP’nin Toptan’la devam etmeme kararı, onda da bir kırgınlığa yol açar ve bu durum bir kırılma getirir mi, şu anda belirsiz. Ama Toptan’ın yerine Şahin’i getirme kararı, Cumhurbaşkanlığı ve Başbakanlığın yanı sıra Meclis Başkanlığının da millî görüş kökenli bir isme tevdî edilmesi noktasından hareketle, mâlûm adreslerin tepkisini tetikleyeceğe benziyor. Devletin tepesindeki üç koltukta da eşzamanlı olarak millî görüş çıkışlı ve eşleri “türbanlı” isimlerin oturmasının, “İrtica devleti ele geçiriyor” paranoyasını iyice azdırması sürpriz olmaz. Ama anlaşılıyor ki, AKP bunları göze alarak adımlarını atıyor. Ve politikalarını, normal zamanı 2011 olan, ama öne çekilebileceği beklentisi giderek daha da güçlenen seçimlere endeksli olarak, “tabana mesaj” anlayışıyla şekillendiriyor. Askere sivil yargı kanunu, YÖK’ün katsayı kararı, hattâ “Kürt açılımı”nın gündeme getirilmesi dahi bu politikalarla bağlantılı gibi görünüyor. Sonuç alınamazsa, seçmene “Görüyorsunuz, yine engelliyorlar” demenin hazırlığı yapılıyor. 06.08.2009 E-Posta: [email protected] |