12 Ağustos 2009 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Dergilerimiz

Lahika

Hadis-i Şerif Meâli

Eğer bir günah işlemişsen Allah'tan bağışlanmanı dile ve O'na tevbe et. Şüphesiz günahtan tevbe, kalbin pişmanlığı ve dilin Allah’tan bağışlanma dilemesidir.

Câmiü's-Sağîr, No: 1468

12.08.2009


Nurşin ve Paris

Bu hârika risâle (Hubab), mühim bir “İ’lem”inde medenî mü’min ile medenî kâfirin sûret ve sîret ve zâhir ve bâtın farklarını gâyet beliğ bir tarzda beyân ediyor. Ve neticede bu farkı körlere de göstermek için diyor ki: “Eğer istersen hayâlinle Nurşin karyesindeki Seydâ’nın meclisine git, bak. Orada fukarâ kıyâfetinde melikler, padişahlar ve insan elbisesinde melâikeleri bir sohbet-i kudsiyede göreceksin. Sonra Paris’e git ve en büyük localarına gir. Göreceksin ki, akrepler insan libâsı giymişler ve ifritler adam sûretini almışlar, ilâ âhir...” diyerek daha başka cihetteki farklarını “Lemeât” ve “Sünûhât”a havâle eder.

Mesnevî-i Nuriye, s. 221, (yeni tanzim, s. 412)

***

İ’lem eyyühe’l-aziz! (Bil ki ey aziz!)

Kâfirlerin medeniyetiyle mü’minlerin medeniyeti arasındaki fark:

Birincisi, medeniyet libasını giymiş korkunç bir vahşettir. Zahiri parlıyor, bâtını da yakıyor. Dışı süs, içi pis; sûreti me’nus, sîreti mâkûs bir şeytandır.

İkincisi, bâtını nur, zahiri rahmet; içi muhabbet, dışı uhuvvet; sureti muâvenet, sîreti şefkat, câzibedar bir melektir.

Evet, mü’min olan kimse, imân ve tevhid iktizâsıyla, kâinata bir mehd-i uhuvvet nazarıyla baktığı gibi; bütün mahlûkatı, bilhassa insanları, bilhassa İslâmları birbiriyle bağlayan ip de, ancak uhuvvettir. Çünkü, imân bütün mü’minleri bir babanın cenah-ı şefkati altında yaşayan kardeşler gibi kardeş addediyor.

Küfür ise, öyle bir burudettir ki, kardeşleri bile kardeşlikten çıkarır. Ve bütün eşyada bir nev'î ecnebîlik tohumunu ekiyor. Ve her şeyi her şeye düşman yapıyor.

Evet, hamiyet-i milliyelerinde bir uhuvvet varsa da, muvakkattir. Ve ezelî, ebedî iftirak ve firakla muttasıl ve mahduttur. Ama kâfirlerin medeniyetinde görülen mehâsin ve yüksek terakkiyât-ı sanayi, bunlar tamamen medeniyet-i İslâmiyeden, Kur’ân’ın irşâdâtından, edyân-ı semâviyeden in’ikâs ve iktibas edildiği, Lemeât ile Sünûhat eserlerimde istenildiği gibi izah ve ispat edilmiştir. Onlara müracaat et; orada insanların gaflet ettikleri büyük bir hakikat bulacaksın.

Mesnevî-i Nuriye, Hubâb,

s. 77, (yeni tanzim, s. 143)

***

Meclisten biri dedi: “Neden şeriat şu medeniyeti reddeder?”

Dedim: “Çünkü, beş menfi esas üzerine teessüs etmiştir. Nokta-i istinadı kuvvettir. O ise, şe’ni tecavüzdür. Hedef-i kastı menfaattır. O ise, şe’ni tezahumdur. Hayatta düsturu, cidaldir. O ise, şe’ni tenazudur. Kitleler mabeynindeki rabıtası, âhari yutmakla beslenen unsuriyet ve menfî milliyettir. O ise, şe’ni böyle müthiş tesadümdür. Cazibedar hizmeti, hevâ ve hevesi teşcî ve arzularını tatmin ve metalibini teshildir. O heva ise, şe’ni insaniyeti derece-i melekiyeden, dereke-i kelbiyete indirmektir. İnsanın mesh-i mânevîsine sebep olmaktır. Bu medenîlerden çoğu, eğer içi dışına çevrilse, kurt, ayı, yılan, hınzır, maymun postu görülecek gibi hayale gelir.”

Sünûhat, s. 58, (yeni tanzim, s. 140)

Bediuzzaman Said Nursi

12.08.2009


‘Hemen tevbe’ye

bediüzzaman Hazretleri, her insanın maddî iki eli olduğu gibi mânevî olarak da iki eli olduğunu belirtir. Seyyiât ve tahribâtta Cehenneme kadar uzun bir eli olduğunu, hayır ve hasenât elinin ise gayet kısa olduğunu beyan eder. Kısa elin uzatılmasının hem mümkün hem de lâzım olduğu, uzun elin de kısaltılmasının gerekli olduğu izahtan vârestedir. Hayır ve hasenâtla kısa elimiz tâ Cennete kadar uzar. Tevbe ve istiğfarla da uzun elimiz kısalır.

Külliyat’ta, konuyla alâkalı yerlerde tevbe ve istiğfarın ‘hemen-çabuk, derhal’ yapılmasının önemi belirtilir. Risâlelerdeki bu ifadeler, Âl-i İmran Sûresi’nin 135. âyetinde “Fe’stağferû lizunûbihim” (Ve derhal günahlarının bağışlanmasını isterler) âyetindeki “Fe” harfinin mânâsından çıkarılmıştır. Risâle-i Nur’daki kelimelerin seçiminin dahi Kur’ân’ın kelimeleriyle bağlantılı olduğunu dikkatle mütalâa edenler fark eder.

‘Derhal tevbe edilmezse ne olur?’ sorusunun cevabı, muhtelif yerlerde açıklanmakla beraber Mesnevî-i Nuriye’de şöyle izah edilmektedir:

“Nefis tembellik sâikasıyla vazife-i ubudiyetini terk ettiğinden tesettür etmek istiyor. Yani onu görecek bir Rakıb’ın gözü altında bulunmasını istemiyor.” (s. 70) Rakıb; Allah’ın isimlerindendir. Murakabe eden, gören gözeten mânâlarındadır. Nefis kendini hür telâkki eder. Kendi kendine mâlik olduğunu zanneder. Abdullah olduğunu unutur. Bunun için bir Hâlık’ın, bir Malik’in bulunmamasını temennî eder. Tevbe etmezse mülâhaza eder. Yine tevbeye yanaşmazsa Hâlık’ın ve Malik’in bulunmamasını tasavvur eder. Nihayet yok olduğuna itikat ederek dinden çıkar. ‘İnkârla kazandığını zannettiği hürriyet ve sorumsuzlukların neticelerini bilseydi, derhal tevbe ile iman ve ubudiyet vazifesine geri döner’ denilerek âyetteki ‘derhal tevbe etme’nin bizi kurtaracağı beyan edilir. Adım adım inkâra giden yolu kapamanın çaresi ‘derhal’, ‘hemen’, ‘çabuk’ tevbe ve istiğfardadır.

Ubudiyet vazifesindeki tembellik bizi tâ nerelere kadar götürmektedir.

Nefsimiz madem emmâredir. Günahları cazip gösteren şeytan-ı ins ve cinnin yardımıyla nefsimiz günahlara karşı meyleder. Günahları cazip görür ve gösterir. Nefs-i emmâre, ya hakikaten ya da mecâzen insan ölünceye kadar devam edeceğine göre; son nefesimizi verinceye kadar tevbe ve istiğfarla günah işleme meylimizi kırmalıyız, tecavüzâtını kesmeliyiz.

Kader Risâlesi’nde “İstiğfar ve tevbe dahi meyelân-ı şerri keser, tecavüzatını kırar” ifadeleriyle tevbenin gelecekte işleyebileceğimiz günahlara karşı da bir siper olduğu ifade edilir. Tevbe sadece günahlardan kurtulmak değil, aynı zamanda bir ibadettir.

Günahlar mânevî yaralarımızdır. Bunlardan vesvese ve şüpheler meydana gelmektedir. Bu ise imanımızı zedelemektedir. Neticede zikr-i İlâhîden kişi nefret eder, uzaklaşır. Haddizatında İlâhî emir ve yasaklar, bilinmesine rağmen yaşanmamasının gerçek sebebi, imanın zayıflığıdır. Bu sebeple kendimizi kurtaramıyoruz.

Ümmeti olmakla şeref duyduğumuz ve yaşayan Kur’ân olan Peygamberimiz (asm), Buhârî’deki bir hadisinde envâr-ı imaniyenin kalbine gelmesine engel olan perdelerin yok olması için günde yetmiş defa istiğfar ettiğini buyuruyor. O peygamber iken bu kadar çok istiğfar ediyorsa, bizim ne kadar tevbe ve istiğfar etmemiz gerektiği anlaşılır her halde.

Çare, hem imanımızı tahkikî hâle getirmeliyiz, hem de günah işleme arzumuzu devamlı tevbe etmek sûretiyle törpülemeliyiz.

Her işlenen günah “kalbimizi kanatır”. Bu kan kaybının devamı ebedî hayatımızı yok eder. O halde tevbe ve istiğfarla kan kaybını durdurmalıyız ki mânevî hayatımız ölmesin.

MEHMET KOVANCI mehmet_kovanci_

12.08.2009


Biz kimiz?

Yardıma muhtaç insanlar gelirler ya yanımıza

“Allah rızası için” derler ya hani

Kimimiz “evlâtlarımızın sadakası olsun” der

yardım ederiz ya elden geldikçe

Kimimiz de “Amaan çalışsın” deriz içimizden ve bakmayız ya yüzlerine

Binbir cümleler savrulur o an hani etrafa

Yüzümüzü ondan çeviririz, önemsemeyiz ya

“Acaba’’ diyorum Rabbimiz de bizden yardımını esirgiyor mu,

önemsemiyor mu bizi?

Biz onca günahımızla istemeye yüzümüz yokken bile istiyorken,

Bizden esirgenen nimet var mı acaba?

Yardım isteyen kişilere yüzümüzü ekşittiğimiz gibi

Acaba bize de böyle mi muâmele yapılıyor?

Biz istemeyi biliyor muyuz?

Birşeye adım atarken Allah’ın rızasını gözetiyor muyuz?

“Bu haramdır, bu helâldir’’ diye düşünüyor muyuz?

Bizden aşağıdakilere bakmak, onlarla olmak varken

Biz yukarıdakilere mi bakıyoruz?

Sıla-i Rahim’i terk edip dünya süsüne aldanıyor,

yine de istemeye kalkıyorsak

Elimiz boş mu dönüyor acaba?

Her işlediğimiz hataya rağmen sevilirken

Her günahımıza rağmen duâmız kabul olurken

Biz kimiz ki insanlara sırt çevirip,

Rabbimizin bize verdiğini Rabbimize vermiyoruz.

Kimiz ki biz ufak bir hatada evlâdımızı cezalandırıyoruz.

Her şey emanet verilmişken sahipleniyor,

Emanete hıyanet ediyoruz.

Biz kimiz?

Bunları yaparken peki biz cezalandırılıyor muyuz Sahibimizce?

ARZU KONAN

12.08.2009

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

Gazetemiz İmtiyaz Sahibi Mehmet Kutlular’ın STV Haber’deki programını izlemek için tıklayın.
Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu
Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.