Karı-koca ve bir de çocuktan oluşan üç kişilik bir aile düşünelim. Anne, sabah 04.30’ta kalkar, kahvaltıyı hazırlar. Sonra, çocuğu kaldırır, kahvaltısını yaptırır ve elinden tutup bizzat okula götürür. Almanya’da Türkiye’deki gibi okul servisleri yoktur. Zira, yakın çevrede mutlaka okul vardır ve okullar aynı standart ve kalitededir. Anne-babalar mutlaka okula giden çocuklarının dersleriyle ilgilenir, idarecilerle irtibat hâlindedir.
Çalışan bey ise, saat ikilerde işi bırakır. Sonra ya eve gider, ya meyhaneye… Gerçi iş yerinde bira içmek serbesttir. Birayı içki saymıyorlar, su ve meşrubat yerine onu içerler. Rüdesheım, üzümleriyle meşhur olduğundan iş yerlerinde hem bira, hem de içki makineleri vardır. İçki tüketimi yüksek olunca, alkollü içki imalâtı, ya da ithâli ile uğraşan firmaların reklâm kampanyaları sürekli artıyor. Sadece bira tüketimi, yılda kişi başına ortalama 100-150 litrenin üzerinde bulunuyor. Aynı araştırmanın sonuçları, öğrencilerinin de yüzde 93.8’inin “az veya çok” alkol kullandığını ortaya koydu. 1590 üniversite öğrencisinin katılımı ile gerçekleştirilen bir araştırma, Avrupalı gençlerin yüzde 37.3’ünün “çok”, yüzde 45’inin “orta”, yüzde 10.5’inin de “az” da olsa içki içtiklerini gösterdi. Üniversite öğrencilerinin yüzde 23’nün birçok kez “kör kütük sarhoş” olduklarını da belirleyen araştırma, çok içki içen gençlerin anne babalarının yüzde 44 oranında alkolik olduğu gerçeğini de ortaya koydu. Aşırı alkol aldıktan sonra çok kez otomobil kullandıklarını söyleyenlerden üniversite öğrencilerinin oranı ise yüzde 55 olarak belirlendi.
Çocuklar, 18’inde evden ayrılıyor
Avrupalı, iş sonrası eğer meyhaneye gitmemişse eve gelir, yemeğini yer, gazetesini okur, tv izler. Almanlar, hafta içi çalışır, hafta sonu ise meyhane, diskotek ve benzeri eğlence yerlerinde vakit geçirirler. Senede bir de mutlaka tatile çıkmaya çalışırlar.
Bir Alman çocuğu 16 yaşına gelince, artık evden ayrılmanın, kendisine ev tutmanın antremanını yapmaya başlar ve 18’inde mutlaka evden ayırırlar. Eğer anne-babasıyla birlikte kalırlarsa mutlaka mutfak, elektrik, kira vs. masraflara iştirak ederler. Belirlenmiş ödemelerini yapmadıklarında onları eve almazlar.
Almanlarla komşuluk yapan ve bu olayları bize anlatan kardeşimiz, “Ben 18 yaşını aşmış çocuğun ödemeleri yapmadığı için eve alınmadığını, dışarıda sabahlamak zorunda kaldığını çok gördüm!” dedi.
Alman Hıristiyan ailelerin bir özellikleri de, çocuklarına mutlaka Hıristiyanlığın öğretilmesini sağlamaktır. Zaten din dersi, Anayasa’da mecburîdir. Dolayısıyla küçük yaşlarda aileler, Kiliseye gitmiyorsa da mutlaka Hıristiyanlığı öğretirler.
Yalnızlıklarını köpekleriyle gideriyorlar
Avrupalılarda göze çarpan diğer enteresan bir olay da bilhassa kadın ve yaşlıların elinde bir köpek bulunması… Hedonizmin (zevk ve lezzetkolikliğin) pençesine düşen Batılılar, çocuk doğurmak istemiyor. Bunun zahmetinden kaçanlar, çocuk sevgisi ve yalnızlıklarını köpeklerle gideriyor.
Hürriyeti tamamen başıboşluk ve her istediğini yapmak şeklinde anladıklarından, çocuklarına gerekli terbiye ve eğitimi veremiyorlar. Bunun sonucunda da çocuklar anne-babalarına karşı geliyor, mücadele ediyor. Dolayısıyla, çocuk doğurup, bunca masraf yaptıktan sonra kendilerine karşı gelecek evlâtlar yetiştirmek istemiyorlar! Köpekler ise, gayet sadık ve itaatkârdır.
12.04.2009
E-Posta:
[email protected] [email protected]
|