Amerika’nın yakın geçmişine bakın! Siyah renkliler ikinci sınıf insan kabul edilir, hor ve hakir görülürlerdi. Hatta onların lokantaları bile ayrı idi. Ama ilim ve medeniyetin hükmetmesiyle siyahlar da normal vatandaş kabul edilmeye başlandı ve bugün siyahî bir insan ABD’nin başkanı oldu. Elli sene önce böyle bir şeyden söz edilseydi kimse inanmazdı, hatta rüyada görülse bile inanılmazdı. Bugün hiç yadırganmıyor artık ve normal olaylar olarak kabul ediliyor.
Demek akıl, ilim ve fennin hükmettiği istikbalde—ki artık günümüzde—İslâm hükmediyor.
Âhirzamanda geleceği müjdelenen Hz. Mehdi’nin dört görevinden biri de saltanat değil miydi? Yani onun hükümranlığı dünyayı içine alacak. Bu demektir ki onun savunageldiği İslâmın esas ve prensipleri akıl, ilim ve fennin hükmettiği günlerde hükmünü icra edecek.
Demek şu veya bu şekilde İslâmın hükümleri insanlığa mal oluyor; ırk, renk, soy sop farkı gözetilmeksizin yeteneklere bakılıyor.
Demek İslâm hükmediyor.
Cahiliye döneminde de renkler, ırklar, nesepler hükümrandı. İslâm geldi, hangi renk, ırk ve soydan olursa olsun bütün inananları kardeş hâline getirdi. Üstünlüğün ancak faziletle olacağı hükmünü getirdi. Allah Resûlü (asm) İslâmın bir nev'î özetini sunduğu Veda Hutbesinde, “Ey insanlar! Rabbiniz birdir. Babanız da birdir. Hepiniz Âdem’in çocuklarısınız. Âdem ise topraktandır” buyuruyor, herkesin eşit olduğuna dikkat çekiyor; Arabın Arap olmayana, Arap olmayanın da Araba; beyazın siyaha, siyahın da beyaza, Allah’ın emir ve yasaklarına bağlılıktan başka bir üstünlüğü olmadığını bildiriyordu.1
Bu hükümler söylenmekle kalmıyor, hemen de tatbikatını buluyordu. Birgün Hz. Bilâl’le Ebû Zer (ra) sohbet ediyorlardı. Her nasılsa, “Ey siyah kadının oğlu!” deyiverdi Ebû Zer (ra) Bilâl’e (ra). Maksadı hakaret değildi şüphesiz. Belli ki şakaydı. Ama şaka da olsa siyah renkliliğiyle ayıplanması üzmüştü Hz. Bilâl’i (ra). Durumdan haberdar olan Allah Resûlü (asm) oldukça öfkelenmişti. “Ey Ebû Zer!” dedi, “Demek sen anasından dolayı onu ayıpladın öyle mi? Demek sen içinde hâlâ Cahiliyye âdeti taşıyan birisisin öyle mi?” diye çıkıştı.
Keşke yer yarılsaydı da Ebû Zer bu sözleri duymasaydı. Bin pişman olmuştu. Hemen yanağını yere koydu ve “Bilâl ayağıyla yanağıma basmadıkça ayağımı yerden kaldırmayacağım” dedi.2
Hz. Bilâl onu yerden kaldırmış, “Bu yanaklar çiğnenmeye değil, öpülmeye lâyıktır” deyip kucaklaşmışlardı.
İşte İslâm böylesine bir eşitlik ve kardeşlik anlayışı getirmişti. Her halde ahirzamanda insanlığın İslâma dönüşü de böyle olacak.
Demek ruh, kalp ve akılları celbeden İslâm hükmediyor.
Dipnotlar:
1- Müsned, 5:411. 2- Buharî, İman: 22.
15.12.2008
E-Posta:
[email protected]
|