K. Avcı:
*“Mayıs 2007’de eğer askerliğim ‘öğretmen asker’ olarak çıkarsa bu Kurban Bayramında sığır keseceğim diye niyet ettim. (Adak olarak da zikrettim.) Asıl niyetim askerliğimin ‘öğretmen asker’ olarak çıkması ile doğacak olan çocuğum için, aldığım araba için ve de kurbanda keseceğim kurbanı toplayıp sadece bir sığır keserim diye düşünüyordum. Niyetimizi ettik; fakat ben kurbanda sığır kesmeyip koyun kestim. Şimdi kafama takıldı; bir hocaya sordum, ‘olmaz’ dedi ‘Sen sığır adamışsın, kurban üzerinden kalkmaz, sığırı (adağı) ayrı kesmelisin’ dedi. Adak hâlâ duruyor. Ne yapmalıyım? Ayrıntılı bir şekilde anlatırsanız sevinirim.”
Allah’a verdiğimiz düzgün bir sözü sonradan muhtelif tevillerle çevirmek, değiştirmek ve sözden caymak doğru değildir. O verdiğimiz sözü yerine getirmek ne kadar güç olursa olsun; bir defa ağzımızdan çıkmış ve bir defa vacip olmayan o şeyi üzerimize vacip yapmışız.
Öyleyse sözümüze sadık kalmalı ve adağımızı hiç nazlanmadan yerine getirmeliyiz.
Her zaman elimiz Allah’a açılacak, her zaman gözümüz Allah’tan bekleyecek, her zaman umutlarımızı Allah yeşertecek, her zaman her ihtiyacımızı Allah deruhte edecektir inşallah.
Kendi başımıza sardığımız külfeti aşmamız lâzım. Allah Ganiyy’dir, Muğniy’dir, Kerim’dir, Rahim’dir.
Biz o külfeti aştığımızda, O, bizim üzerimizde merhamet sahibidir.
Zaten istediklerimizi vermiş; öyle değil mi?
Ama O verdikçe vermekten hoşlanıyor.
Belki bizim bir adımımıza O on adımla cevap verecek ve bize daha da yaklaşacak.
Daha verecekleri ve bizim ihtiyacımız olan çok şey var çünkü.
Binâenaleyh; adağımızı—ne adamışsak—hiç caymadan ve hiç değiştirmeden yerine getirelim. Allah kabul etsin. Âmin.
***
Z. Kuş:
*“İnançlı, dinine hizmet etmeye çalışan biriyim. Çocuğum olmuyor. İmtihan olduğunu biliyorum. Fakat düşünmeden de edemiyorum: İnsanların çocuğunun olmamasının hikmeti nedir?”
Öncelikle doktora başvurdunuz mu bilmiyorum; eşinizle birlikte doktora gitmenizi ve tıbbın teklifleri ile hareket etmenizi tavsiye ediyorum.
Sağlıkla ilgili bir çözümü varsa böylece Allah’ın izniyle ulaşabilmeniz mümkün olur.
Eğer tıbbî bir çözümü yoksa yapabileceğiniz şey, hayırlısının böyle olduğu yolunda kendinizi ikna etmek olacaktır.
Çünkü bizim beşerî gücümüzü aşan bir tecellî karşısında yapabileceğimiz bir şey kalmaz.
Bu durumda, “Olabilir ki, siz bir şeyden hoşlanmazsınız; oysaki o sizin için bir hayırdır. Yine olabilir ki, siz bir şeyi seversiniz, oysaki o şey sizin için şerdir. Allah bilir, siz bilmezsiniz”1 âyetinin fehvası ile amel etmeliyiz.
Hoşumuza gitmeyen hiçbir tecellîde, yolunda gitmeyen hiçbir işte Allah’a küsmek gibi, Allah’tan hesap sormak gibi bir seçeneğimiz yoktur.
Her hal ve her şartta Allah’a teslim olmakla yükümlüyüz.
Eğer bizim için çocuk yaratmamışsa, bunun en büyük hikmetini hayra yorarak bulacağız, “Böylesi hayırlıdır da ondan” diyeceğiz.
Öte yandan, üzerimizde şükrünü eda etmediğimiz, şükrüne yetişemediğimiz çok nimetler var.
Allah’ın vermediği bir şeyle meşgul olmak yerine, verdiği şeylerin şükrü ile meşgul olmamız gerektiğini düşünmeliyiz.
Çünkü unutmamalıyız ki, yaratılışımızın en mühim gayesi, en büyük neticesi ve en göz alıcı meyvesi şükürdür.2
Çocuğun olmaması meselesinde, diğer tecellîlerde olduğu gibi, Allah’ın hükmü ve takdiri esastır. Hikmet, Allah’ın iradesinde gizlidir. Allah’ın iradesini ise hiç kimse sorgulamaya yetkili değildir. İnsana düşen, yukarıda da ifade ettiğimiz gibi, sorgulamak değil, şükretmektir.
Bununla beraber, vermeyi takdir buyurduğu zaman belki de henüz gelmemiştir.
Ümidimizi kaybetmeden duâya devam etmeye de en azından hiçbir şey mani değildir.
Duâya devam etmeye sebep olmak gibi bir hikmet bile kendi başına büyük bir hikmettir.
Dipnotlar:
1- Bakara Suresi: 216
2- Bediüzzaman, Lem’alar, s. 609
15.04.2008
E-Posta:
[email protected]
|