Sevgi, şefkat öyle bir duygudur ki bir kalbe girdiğinde mutlaka iyiliğe, yardıma, fedâkârlığa sevk eder insanı. O insan artık sesiz kalamaz üzücü, acı verici olaylara karşı. Elinden geliyorsa birşeyler yapmak ister.
Bir çocuğun boğulmakta olduğunu görseniz, yüzme bilen bir kişi olarak ona seyirci kalabilir misiniz? Açlıktan kıvranan yoksul bir kimseden haberiniz olsa, ona yardım elini uzatmaz mınız? Acı ve ıztıraptan kıvranmakta olan birinin yanında bulunsanız sessiz kalabilir misiniz?
Ya inançsızlık sebebiyle dünya ve âhiret mutlulukları mahvolan insanları görseniz umursamazlık edebilir misiniz? Sözünü ettiğimiz acı ve ıztıraplardan bin kere daha korkunç olan imansızlık âfeti, insanın hem dünya, hem de sonsuz hayatını mahvetmektedir.
İşte hayatı, insanı, dünyayı, ahireti, Allah'ı, Peygamberi bilen insanların canla başla iman kurtarma gayreti içine girmelerinin sebebi budur. Resûlullah da (asm) bunun için didinmişti.
Bir insanın suda boğulmasına, ateşte yanmasına tahammül edemeyen bir kalb, insanların ebediyen ateşte yanmalarına hiç tahammül edebilir mi? Onun içindir ki Resûlulahın (asm), insanların ebedî hayatlarının kurtulması konusundaki gayreti de emsâlsizdi. Hatta Kur'ân, "Onlar iman etmiyorlar diye neredeyse kendini helâk edeceksin"1 buyurur. Onların imana gelmeleri ise, amcasını şehit eden Vahşî'yi, ciğerlerini diri diri çiğneyen Hind'i ve kızı Zeyneb'in devesinden düşüp yaralanmasına, sonra da ölümüne sebep olan Hebbar'ı bile affedecek kadar genişti.
Hudeybiye Antlaşmasında müşrik elçisi olarak bulunan, sonra uyumakta olan Huzaalıları öldüren Kureyşliler arasında yer alarak antlaşmayı bozan, bununla da kalmayıp Mekke'nin fethi esnasında Mekkelileri Müslümanlara karşı kışkırtan üç Kureyşliden birisi olan Süheyl bin Amr, Mekke fethedildiğinde can korkusuyla evine kapanmıştı. Affı için oğlu Abdullah'ı, Peygamberimize (asm) göndermiş, Efendimiz de (asm) affetmiş, Ashabına yan gözle bakmamalarını tembihlemiş ve şunları söylemişti: "Hayatıma yemin ederim ki Süheyl, akıllı ve şerefli bir insandır. Süheyl gibiler İslâmiyeti tanımamazlık ve takdir etmemezlik edemezler. O şimdiye kadar kabullendiği şeylerin kendisine hiçbir faydası dokunmadığını görmüş ve anlamış olmalı" demiş, bu sözler kendisine ulaştığında Süheyl de, "Vallâhi o çocukken de iyi, dürüst ve faydalıydı, büyükken de"2 demekten kendisini alamamıştı.
Huneyn Savaşı esnasında Müslüman olan Süheyl, sonraki hayatında önemli hizmetler yapmış, Peygamberimizin (asm) vefatı esnasında Mekke'de Hz. Ebû Bekir'inkine benzer bir konuşma yaparak Müslümanları yatıştırmıştı.
Kimin ne olacağı belli olmuyor. Gizli kalmış, çamura batmış nice cevherler var. Demek mesele yok etmek değil, kurtarmaktır.
Dipnotlar:
1- Şuarâ Sûresi: 3. 2- Meğazî, 2: 846-847.
26.01.2008
E-Posta:
[email protected]
|