Almanya'da bir Alman genci bir Türk kızına âşık olur. İş evlenme noktasına gelince Türk kızı der ki: "Bizim inancımıza göre bir Hıristiyanla evlenmemiz mümkün değil. Seninle evlenebilmek için Müslüman olman lâzım." Delikanlı sevgisinde o kadar samimîdir ki, "Tamam, Müslüman da olurum" der ve Müslüman olur.
Türk arkadaşları bir cemile olsun diye delikanlıya bir kurban kesip kızın ailesine götürmesinin iyi olacağını öğütlerler. Kurban kesmeyi de canla başla üstlenir genç. Ancak kurban kesmeyi bilmemektedir. Bir Alman kasaba gider, kurban kesivermesini ricâ eder. Alman kasap "Bizim kesimlerimiz sizinkine uymaz. Sen en iyisi bir Müslüman kişiye kestir" der. O an için kurbanı kesecek birini bulamaz. "Sen kes" derler. Alman, "Tamam, kesmesine keserim de yüzmesini beceremem" diye karşılık verir. "Kesmeye bir başla hele. Allah kerim, buluruz bir yüzecek kişi" derler. Hayvan getirilir, Alman bıçağı hayvanın boynuna çalar çalmayı, ama ayakları tam bağlanmayan hayvan çırpınınca Alman'ın üstü başı kan içinde kalır. Hayvanın çırpındığını görür görmez de kanlı bıçaklı halde hemen ilerde oturmakta olan Türklerin yanına koşar, hayvanı kesivermeleri maksadıyla "İçinizde bir Müslüman yok mu?" diye sorar. Kanlı bıçaklı genci gören Türklerin rengi kaçar, bıçakla üzerlerine saldıracağını zannedip herbiri, "Ben Müslüman değilim" der ve köşede oturmakta olan imam efendiyi gösterirler. "İşte bu imam, hayvan kesmeyi iyi bilir" derler. İmam da korkusundan, "Ben de Müslüman değilim" demez mi? Arkadaşları çıkışırlar: "Yani sen Müslüman değil misin şimdi?" İmam ileri atılır, "Kim söyledi benim Müslüman olduğumu size?" der. Korku belâsına hiçbiri Müslüman oldukları halde Müslüman olduklarını söyleyemezler.
Yaşanan bu olay bize Hacı Bayram-ı Veliyle ilgili bir hadiseyi hatırlattı. Zamanın hükümdarı Hacı Bayram-ı Velinin müritlerinin çokluğundan, gücünden korkar ve Hacı Bayram-ı Veliye, "Senin şu kadar müridin varmış" diye korkusunu dile getirir. "Korkmayın hükümdarım" der büyük veli. "Sandığınız gibi değil. Benim ancak bir buçuk müridim var, isterseniz deneyelim" der. Müritlerini bir meydanda toplar, bir çadır kurdurup bir de hayvan kestirir, kanını da meydana akıtır. Sonra da müritlerini bir bir çağırıp her gelene kanı gösterip kendisini seven müritlerini kurban ettiğini söyler. Yüzlerce, binlerce müritten bir erkekle bir kadın ortaya çıkar. "Efendimiz sizin için canımız fedâ olsun. Buyrun bizi de kesin" derler. Diğerleri ise kaçar. Hacı Bayram-ı Veli, "Gördünüz mü hükümdarım," der. "Demedim mi size benim bir buçuk müridim var" diye. "Korkmanıza gerek yok." Ve hükümdar rahatlar.
Ne dersiniz bu iki nefis örnek inandığımız hakikatlerde sebat etmemizin önemini göstermiyor mu? Üstad Bediüzzaman Hazretleri tesanüd, sebat, sadakat üzerinde dururken, "Bir hakikat var, hiçbir şeye fedâ edilmez, ehl-i dalâlete başını eğmez, mağlûp olmaz" dedirtmelerine dikkat çekmesi ne kadar anlamlı değil mi?
20.01.2008
E-Posta:
[email protected]
|