Kazım GÜLEÇYÜZ |
|
Askerî cumhuriyet |
Millî Eğitim Bakanı Çubukçu, Millî Güvenlik derslerine askerlerin girmemesi yönünde talepler bulunduğunu, uzun süredir bu konuda çalıştıklarını, ama ilerleme sağlayamadıklarını söyledi (Yeni Şafak, 24.4.10). “Sebebi ne olabilir?” sualinin cevabı, her konuda kendisini hissettiren, ancak bu meselede özellikle öne çıkan “asker ağırlığı” faktöründe. Ve bu ağırlığı, 1980'den beri yürürlükte olan Millî Güvenlik Bilgisi Öğretim Yönetmeliğinin 18 maddelik muhtevasında görmek mümkün. Bu maddelerin tek tek irdelenmesi gerekiyor. Meselâ üç fıkradan meydana gelen ilk maddeye göre, yönetmelik ve dersin amaçları şunlar: * TC’yi her türlü koşullar altında her çeşit saldırıya karşı daima artan bir kudret ve kuvvetle korumak ve yüceltmek için Türk gençliğinin tümünde doğal olarak bulunan millî güvenlik bilincini topyekûn harbin isteklerine göre pekiştirmek. * Modern harbin psikolojik, politik, ekonomik ve sivil savunma konuları üzerinde her yurttaşın bilmesi ve yapması gereken görevlerle genel savunma sorunları hakkında öğrencileri aydınlatmak. * Silâhlı Kuvvetleri tanıtmak, gençleri orduya içten gelen sevgi ve özlemle bağlamak, onları Silâhlı Kuvvetlerle yapılan ana savunmanın temel bilgileri üzerinde fikren hazırlamak, böylece Türk gençliğini her an ordu ve sivil savunmanın aktif organlarında görev alabilecek bir düzeye getirmek, birlik ve beraberlik ruhunu yaratmak ve vatansever bir gençlik yetiştirmek... Bunların tamamının detaylarıyla tartışılması; ama bilhassa “millî güvenlik bilincini topyekûn harbin isteklerine göre pekiştirmek, gençliği her an ordu ve sivil savunmanın aktif organlarında görev alabilecek düzeye getirmek” ifadelerinin çok daha özel tahlillerden geçirilmesi gerekiyor. Bu ifadeler, bazılarının dilinden düşmeyen “asker millet” söylemleri ve kışlalarda eğitim gören askerlere hep bir ağızdan söylettirilen “Her Türk asker doğar” sloganlarıyla örtüşse de, “topyekûn harp” psikolojisini yaygın şekilde canlı tutarak, her genci her an ordu ve sivil savunmada görevlendirme isteğini ortaya koymaları cihetiyle “uygunluk denetimi”ne tâbi tutulmalı değil mi? 2. maddeye göre, Genelkurmay, MSB, MEB, bünyesinde bu dersin okutulduğu okullar bulunan bakanlıklar, kuvvet komutanlıkları, Jandarma Genel Komutanlığı, özel ve tüzel kişilere ait okullarla birlik ve kurum amirleri ve dersin öğretiminde görev alanlar, yönetmelik kapsamında. Görüldüğü gibi, Genelkurmay’ın ilk sıraya konulduğu bu listede MEB tâlî bir konuma sahip. Böyle olunca, Çubukçu’nun “Bu dersi askerlerin vermemesi için çalışıyoruz, ama netice alamıyoruz” diye yakınmasında “anormal” birşey yok... 4. maddenin a fıkrasına göre, “Dersin programı, okulların hangi sınıflarında hangi konuların işleneceği, dersin haftada kaç saat okutulacağı hususlarını da kapsayacak şekilde, Millî Savunma ve Millî Eğitim Bakanlıkları ile koordine edilerek, Genelkurmay Başkanlığınca hazırlanır.” Keza derste okutulan kitaplar da Genelkurmay Başkanlığında özel bir komisyonca hazırlanır. Bu hazırlığın MSB ve MEB’in görüş ve önerileri alınarak, kitabın MEB tarafından incelendikten sonra kabul edileceği ifadeleri ise işin garnitürü. Yani, dersin sahibi birinci derecede Genelkurmay. MEB’in, dersle ilgili olarak gerek muhteva, gerekse kimler tarafından ne şekilde verileceği konularında, kendisine uygun görülen görevler haricinde devredışı bırakılmasının sebebi de bu. “Okullar Millî Eğitim Bakanlığına bağlı değil mi?” diye soranlar çıkabilir. Genel yapı, sistem ve işleyişteki “askerî mantık” bir tarafa, sırf Millî Güvenlik dersine ilişkin bu detaylar dahi, sualin cevabını çok açık şekilde gözler önüne seriyor... Yönetmeliğin devam eden diğer maddelerinde de, bu dersteki asker ağırlığını pekiştiren ilginç örnekler var. Onları da gözden geçirdiğimizde oluşan resim, konuyu iyice netleştiriyor: Türkiye hâlâ bir askerî cumhuriyet... 29.04.2010 E-Posta: [email protected] |