Faruk ÇAKIR |
|
Bataklık kurutulsun |
Temel meselerimizi halledemediğimiz için, hemen her gün yeni bir problemle karşı karşıya kalıyoruz. Askerin sivil siyasete tabi olması için adımlar atılmak isteniyor, ama ‘öz’le uğraşmak yerine teferruatla zaman kaybediliyor. Meselâ, muhayyel irtica suçu ile mücadele için özel siteler kurulduğu ve kamuoyunu yönlendirmek için çeşitli şekillerde yayınlar yapıldığı ortaya çıktı. Sorulduğunda da “28 Şubat döneminde bu konu ile ilgili ‘emir’ almıştık” anlamına gelecek cevaplar verildi. Bir süre bu konu tartışıldı ve nihayetinde sözkonusu emir ve benzerî emirlerin kaldırılması için çalışma başlatıldı. Belki bu noktada yeni adımlar atılacak, ama bu çalışmaların ‘ihtilâlcilik hastalığına’ kesin çare olması mümkün mü? Türkiye’yi idare edenlerin farkında olması gereken bir nokta var: İhtilâlcilik hastalığına kesin çare, sözde değil, özde bir anayasa hazırlamaktır. 12 Eylül ihtilâl anayasasının olduğu bir yerde, sadece bazı yönetmelikleri ortadan kaldırarak arzu edilen noktaya ulaşmak mümkün değil. Çünkü 12 Eylül ihtilâli sonrası yıllar süren uygulama sebebiyle devletin çarkları işlemez hale gelmiştir. Hangi yanlışa el atılsa, altından 12 Eylül ihtilâline dayanan bir uygulama çıkıyor. Demokrasiden nasibini almayan bir anayasanın hâlâ yürürlükte olduğu bir ülkede, bir iki yönetmelik ya da kanun değiştirerek yol alamayız. Bu mümkün olsaydı, şimdiye kadar yapılan değişikliklerin bir faydası görülürdü. Son günlerdeki tartışmalar 28 Şubat sürecinde yapılan yanlışların tekrar görülmesine de yardımcı oldu. Tekrarlamak gerekir ki 28 Şubat sürecinin dayandığı yapı da 12 Eylül ihtilâl anayasasıdır. Her müsbet adıma, ‘ilke ve inkılâplara aykırı’ gerekçesiyle karşı çıkılan bir yerde hür ve demokrat bir sistemin kurulması mümkün olabilir mi? O halde Türkiye’yi idare edenler ilk adım olarak 12 Eylül ihtilâl anayasasından kurtulmayı hedef almalıdırlar. Uygulamalarla ihtilâl anayasasını savunarak, Türkiye’nin önünü açmak mümkün değil. Neredeyse son iki yılımızı yeni bir anayasa yapılması konusunu tartışarak geçirdik. Herkesin hatırlayacağı üzere taslak anayasa bile hazırlanmış ve “bugün değilse yarın TBMM gündemine gelir” deniyordu. Ne olduysa oldu, bu taslak ortaya çıkamadı. İktidar partisi de işi unutturmak için başka gündemlere sığındı. Ama gelinen noktada 12 Eylül ile hesaplaşmadan ve yeni bir anayasa yapmadan sıkıntıları aşmanın mümkün olmadığı görüldü. Herkesin gördüğü bu tabloyu Türkiye’yi idare edenlerin görmemesi mümkün değil. Görmüyorlarsa da, gördükleri halde görmezlikten geliyorlarsa da kabahatlidirler. ‘Sinek’ gibi meselelerle vakit kaybedeceğimize, kalıcı çare olan ‘bataklığı kurutmak’ için gayret gösterelim. Hele hele ihtilâlcilik bataklığı kurutulmadan ‘sinek’lerin kökünün biteceği düşünülüyorsa çok yazık... Zoru tercih edelim ve tez vakitte darbe artığı mevcut anayasadan kurtulalım... Tabiî gelenin, gideni aratmaması şartıyla... 12.11.2009 E-Posta: [email protected] |