Şırnak’ta 13 vatandaşın pusuya düşürülerek katledilmesinin, Başbakan’ın Nev York’ta “ABD’nin Irak’ın kuzeyindeki terör örgütünü dolaylı desteklediği” şikâyetinin akabinde olması, dikkat çekici... Daha önce, “Bush’la ortak kanaatimiz vardır; o da terör örgütünü yoketmektir” diyen Erdoğan, ‘’Eğer Afganistan’da varsak, terörle mücâdele için varız” demişti.
Dört yıldır Yahudi lobisi güdümündeki neo con’lardan oluşan Bush yönetimi; Bush’tan, Dışişleri Bakanı Rice’e ve Ankara Büyükelçisi Wilson’a kadar her kademede defalarca “PKK ile mücâdele” sözü verdi. Ne var ki Türkiye’nin Afganistan’dan sonra Irak’ı işgal eden sözde “stratejik müttefiki”, bunca zamandır bu hususta en ufak bir adım atmadı.
Ankara, “savaş ortağı” olma pahasına, “tezkere”yi telâfi edip başta İncirlik üssü olmak üzere onlarca liman ve hava alanını Amerikan askerlerine ve savaş mühimmatının nakil ve dağıtımına açtığı halde... Türkiye topraklarından havalanan Amerikan uçaklarının Irak kentleri ve köyleri üzerine binlerce sorti yapıp bombalamasına izin vermesine rağmen...
* * *
En son ABD Dışişleri Bakanlığı’nın Siyasi İşlerden Sorumlu Müsteşarı Nicholas Burns, “Bush’un “dostluk ve saygı mesajları”nı Erdoğan’a ilettikten sonra Türkiye’ye yönelik terörle işbirliği güvencesini tekrarladı. “PKK’nın Türkiye’ye karşı saldırıları durmalı” temennisiyle!
Amerikan Dışişleri’nin üç numaralı ismi, peşinden de İran’a karşı Türkiye’nin desteği için geldiğini açıkladı. Belli ki Burns, Türkiye başta olmak üzere Ortadoğu ve Orta Asya’daki Müslüman ülkeleri İran’la savaşında ortak etmek peşinde...
New York’ta Dış Politika Konseyi’nde Türkiye Başbakanı’nın, “PKK kamplarında top, tank ve irili ufaklı Amerika’ya ait ağır silâhlar çıktığını” söyleyip Türkiye’deki infiâle varan tepkiyi dile getirmesi de pek etkili olmadı.
Erdoğan, her ne kadar “Bunu Amerikalı yetkililer sonunda kabul ettiler” dese de, ABD yine bildiğini okudu.
Çok sıkıştığı zaman da, sözkonusu silâhların, silâh tüccarları ve korsanlar aracılığıyla, yönetimden habersiz yolsuzluklarla çalınıp satıldığını ileri sürüyor. Onbinlerce silâhın nasıl yönetimden habersiz alıkonulduğu sorusuna cevap veremeden...
Üstelik Kara Kuvvetleri Komutanı’nın, “Irak’ın ABD’ye mâliyetini arttırırız” çıkışıyla, bunun kabul edilemez bir tehdit olduğunu açıkça ikaz ettiği bir sırada...
Neticede Erdoğan’ın, son ziyâretinde Amerika’nın hemen Irak’tan çekilmesini doğru bulmadığını söyleyip “müttefiklik ve stratejik ortaklığa” vurgu yapması da kâr etmedi. Dışişleri Bakanlığı Sözcü Yardımcısı Tom Casey, Erdoğan’ın “Amerikan silâhları” ile ilgili sözlerine, yüksünmeden “Elimde bu açıklamayı doğrulayacak herhangi bir bilgi yok’’ diyerek kesip attı.
Peşinden de yine aynı maval okundu. Amerikan Dışişleri Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada, “Türkiye ile Irak arasında terörle mücadele işbirliği anlaşması imzalanmasından cesâretlendik” şeklindeki işe yaramayan yuvarlak cümlelerle...
Aslında, terör örgütünün elindeki silâhların Amerika kaynaklı olduğunu, Irak’taki yerli işbirlikçileri de itirâf ediyor. Washington, “PKK’nın elindeki tank ve silâhlardan haberimiz yok” dese de, Irak’taki Amerikan silâhlarının dağıtımını yapan kurumun başında Amerikalıların olduğunu belirten Barzani, bunu açık açık söylüyor:
“Güvenlikten sorumlu bu kurumda çalışanların sayısı 90 bin. İçişleri Bakanı’na göre ise gerçek sayı 70 bin. Yani 70 bin kişi hem maaş alıyor hem de silâh alıp başka yerlerde atıyor ve Amerikalılar da bunu biliyor.” (Hüsnü Mahalli, Akşam, 13.9.2007)
* * *
Anlaşılan o ki, ABD bunca zamandır, en üst düzeyde, bizzat Bush’un ağzından defalarca söz verdiği “PKK ile mücâdele” vaadini yerine getirmeyecek, sürekli oyalayacak... Kerkük’ün yağmalanıp talan edilmesine, demografik yapısının değiştirilmesine göz yumdu. Terör örgütünün Kuzey Irak’tan tasfiyesi yerine, “koordinatör” atayarak “müttefiki” Türkiye’yi hep avuttu.
Ne taahhüd ettiği terör örgütü elebaşlarını teslim etti; ne Başkent Bağdat, Süleymaniye, Kerkük ve diğer şehirlerdeki “PKK merkezleri”ni kapattı; ne Kandil dağındaki terör yuvalarını dağıttı ve ne de Kuzey Irak’ta terörün besletilip eğitilmesini engelledi. Dahası hep himâye etti....
Ve bütün bunlara karşı, Başbakan hâlâ ABD’den, kendi icâdı olan ve uluslararası arenada koruyup azdırdığı terörle mücadeleyi bekliyor!
Ama sonuç ortada. Zira, “Kur’ân’a, İslâma yardım değil, belki kendine tabî ve âlet etmekle elini uzatan” ve “milyonlarca mâsumların kanıyla yoğrulmuş zâlimlerin kuvvet ve kılıçlarına dayanmak” bir fayda vermiyor. “Yardımcılıklarına tenezzül” hayır getirmiyor. Çünkü, onlardan fayda ve hayır gelmez... (Kastamonu Lâhikası, 160-161,; Lem’âlar, 155-156)
02.10.2007
E-Posta:
[email protected]
|