Yeni anayasa taslağındaki din kültürü ve ahlâk bilgisi dersleri tartışması, bu konuda yakın siyasî tarihteki demokratik iradeyi hatırlattı…
Bu ülkenin çocuklarının dinlerini öğrenmeleri, dinlerinin temel kitabı Kur’ân-ı Kerimi tanımaları, “irtica tehlikesi” yaftasıyla mâlum zihniyetçe hep serrişte edildi. Ancak, Demokrat Partiyle başlayan demokratik direnç, milletten aldığı siyasî irâdenin lâyıkıyla hakkını verdi.
Mekteplere din derslerinin konulmasından sayıları beşyüzü aşan imam hatip okullarına, yüksek İslâm enstitülerinden ilâhiyat fakültelerine, binlerce Kur’ân kursunun açılmasından Diyanet’e seksen bini aşkın kadronun kazandırılmasına kadar, bütün dinî hizmetler, milletin hakkını ve hukukunu gözeten bu inançlı demokratik irâdeyle başarıldı.
Demokrat Parti ve misyonundan gelen iktidarlar, milletin dinini öğrenmesini din ve vicdan hürriyetinin gereği olarak hep sahip çıktılar. Halkın dinini öğrenmekten mahrum edilmesinin vicdan hürriyetine uygun olmadığını açıkça belirttiler.
Bunun için ilk ve orta dereceli mekteplere din derslerini çekinmeden programlarına koydular…
* * *
Merhum Adnan Menderes, 27 Mayıs darbesinin gerekçeleri arasında sayılan ve Bediüzzaman’ın Emirdağ Lâhikasına aldığı tek siyasî konuşma olan “Konya Nutku”nda, “Müslüman Türk milletinin evvela kendine ve gelecek nesillere dinini telkin etmesini, onun esasını ve kaidelerini öğretmesini, ebediyen Müslüman kalmasının münakaşa götürmez bir şartı” olarak görür.
Menderes’in “Mekteplerde din dersi olmayınca evlâdına kendi dinini telkin etmek ve öğretmek isteyen vatandaşlar bu imkânlardan mahrum edilmiş olurlar. Müslüman çocuğu dinini öğrenmek gibi pek tabîi bir haktan mahrum edilmemek icâb eder” beyânının anlamı açıktır. Bu anlayışla, “mekteplerimize din dersleri koymak yerinde bir tedbir olacaktır” görüş ve irâdesinin arkasında büyük bir cesâret ve samîmiyetle durur. (Emirdağ Lâhikası, 418- 419)
Yine, “Türk milleti Müslümandır ve Müslüman olarak kalacaktır” dedikten sonra, “Müslümanlığı ve onun esaslarını, farîzalarını, kaidelerini kifâyetle telkin edip öğretecek öğretmenlerimizin yetiştirilmesine ayrıca gayret sarfedilecektir” sözü, okullarda din derslerini verecek öğretmenlerin yetişmesine verdiği önemin ifâdesidir.
Keza, Demokrat Parti’nin Maarif Bakanı ve Yassıada sanıklarından olan merhum Tevfik İleri’nin beyânatları, Demokrat Parti’nin ilk ve orta dereceli okullarda din dersinin lüzûmuna nasıl inandığını açıkça ortaya koyar. (Tevfik İleri, Yassıada ve Kayseri Günlükleri, Câhide İleri -Aksoy, s.37)
Meclis konuşmalarında, “İlkokul çocuğu terbiye ve telkin çağındadır, onun için biz din dersini ilkokula da koymuş bulunuyoruz” tespiti, aslında Demokrat Parti’nin din eğitimi ve öğretimi mefkûresinin özetidir.
“Bizim için yol, köprü, mektep yapmak, nasıl sırf bu millete hizmet için yapılan işler ise, din bilgisini Müslüman Türk çocuklarına en müsbet şekilde mekteplerimizde vermek de bir millet hizmetidir” bakışı, bu hususta hiçbir tereddüde mahal bırakmaz…
* * *
Buna bağlı olarak, din derslerini okutacak öğretmenlerin yetişmesi için 1958’de Yüksek İslâm Enstitüleri Kanunu çıkarılır. Tasarının, Meclis Maarif Encümeninde (Millî Eğitim Komisyonunda) geçmesi için Başvekil Menderes bizzat devreye girer. Dönemin Maarif Bakanı Celâl Yardımcı ve komisyon azâlarıyla tek tek görüşür; teklifin herhangi bir ârızaya uğramadan geçmesini sağlar.
Demokrat Parti Muş Milletvekili ve komisyon üyesi Gıyasettin Emre’nin naklettiğine göre, bir ara tasarının bazı mahfillerin müdâhalesiyle değiştirilmek istenmesi karşısında Bakan Yardımcı’yı arayan Menderes, hiddetle, “Celâl, sen Kör Kemal’in (Bakanlık müsteşarı) mason olduğunu bilmiyor musun? Böyle mühim bir mevzuda neden komisyona kendiniz gitmiyorsunuz da Kör Kemal’i gönderiyorsunuz? Bu defaki oturuma sen gideceksin. Eski metne muhalefet eden Demokrat Partilileri tesbit edip derhal bana bildireceksin ve hükûmet tasarısını geçireceksiniz!” diye tâlimat verir.
Menderes ayrıca, “öğretim üyeleri yetişinceye kadar medrese hocalarının da Yüksek İslâm Enstitülerinde ders verebileceği” maddesini el yazısıyla tasarıya ekler...
Gerçek şu ki, bugün okullarda okutulan din eğitimi ve öğretimi değil, sadece “din kültürü”dür. Bu bakımdan, neredeyse ikinci sınıf nazarıyla bakılan bu dersleri daha da “önemsiz” hale getirecek yanlışlıkların vebâli büyüktür.
Siyasî iktidar, halkın bahşettiği demokratik hakkın hakkını vermeli. Yeni düzenlemede, milletten aldığı yetkiye yakışır demokratik direnci örnek almalıdır.
Zaten yetersiz olan “din kültürü ve ahlâk bilgisi dersleri”ni tam tasfiye plânlarına fırsat vermemelidir. Gerekirse bu hususta ödenecek “bedel”den de kaçınmamalıdır…
Yoksa vekâleti veren halk, hakkını helâl etmez…
22.09.2007
E-Posta:
[email protected]
|