Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 22 Eylül 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Lahika

ÂYET-İ KERİME MEÂLİ

Heyhat! Onlar o gün Allah'ın hükmüne teslim olmuşlardır.

Sâffât Sûresi: 26

22.09.2007


HADİS-İ ŞERİF MEÂLİ

Kadın beş vakit namazını kılar, Ramazan orucunu tutar, namusunu muhafaza eder, kocasının meşrû isteklerine itaat ederse Cennete girer.

Câmi'ü's-Sağîr, c: 1, no: 393

22.09.2007


Ramazan’da amellerin sevabı bire bindir

Her hasenenin sevabı başka vakitte on ise, Receb-i Şerifte yüzden geçer, Şâban-ı Muazzamda üç yüzden ziyade ve Ramazan-ı Mübarekte bine çıkar ve Cuma gecelerinde binlere ve Leyle-i Kadirde otuz bine çıkar. Bu pekçok uhrevî faydaları kazandıran ticaret-i uhreviyenin bir kudsî pazarı ve ehl-i hakikat ve ibadet için mümtaz bir meşheri ve üç ayda seksen sene bir ömrü ehl-i imana temin eden şuhûr-u selâseyi böyle bire on kâr veren medrese-i Yusufiyede geçirmek, elbette büyük bir kârdır. Ne kadar zahmet çekilse ayn-ı rahmettir.

İbadet cihetinde böyle olduğu gibi, Nur hizmeti dahi nisbeten—kemiyet değilse de keyfiyet itibarıyla—bire beştir. Çünkü bu misafirhanede mütemadiyen giren ve çıkanlar, Nurun derslerinin intişarına bir vasıtadır. Bazan bir adamın ihlâsı, yirmi adam kadar fayda verir. Hem Nurun sırr-ı ihlâsı, siyasetkârâne kahramanlık damarını taşıyan, Nurun tesellilerine pekçok muhtaç bulunan mahpus biçareler içinde intişarı için bir parça zahmet ve sıkıntı olsa da, ehemmiyeti yok. Derd-i maişet ciheti ise: Zaten bu üç ay âhiret pazarı olmasından, herbiriniz çok şakirtlerin bedeline, hattâ bazınız bin adamın yerinde buraya girdiğinden, elbette sizin haricî işlerinize yardımları olur diye tamamıyla ferahlandım ve bayrama kadar burada bulunmak büyük bir nimettir bildim.

Şuâlar, s. 424

***

Ramazan-ı Şerif’te sevab-ı a’mâl, bire bindir. Kur’ân-ı Hakîmin, nass-ı hadisle, herbir harfinin on sevabı var; on hasene sayılır, on meyve-i Cennet getirir. Ramazan-ı Şerifte herbir harfin on değil, bin; ve Âyetü’l-Kürsî gibi âyetlerin herbir harfi binler; ve Ramazan-ı Şerifin Cumalarında daha ziyadedir. Ve Leyle-i Kadir’de otuz bin hasene sayılır. Evet, herbir harfi otuz bin bâki meyveler veren Kur’ân-ı Hakîm, öyle bir nuranî şecere-i tûbâ hükmüne geçiyor ki, milyonlarla o bâki meyveleri Ramazan-ı Şerifte mü’minlere kazandırır. İşte, gel, bu kudsî, ebedî, kârlı ticarete bak, seyret ve düşün ki, bu hurufâtın kıymetini takdir etmeyenler ne derece hadsiz bir hasârette olduğunu anla.

Mektubat, s. 391

Lügatçe:

sevab-ı a’mâl: Amellerin sevabı.

nass-ı hadis: Hadis delili.

hasene: İyilik.

ticaret-i uhreviye: Ahiret ticareti.

meşher: Teşhir yeri, sergi.

şuhûr-u selâse: Üç aylar.

şecere-i tûbâ: Cennetteki Tuba ağacı.

hurufât: Harfler.

22.09.2007


İslâm’ın köprüsü: Zekât

İslâm’da üç türlü ibadet şekli vardır. İslâm’ın beş şartı bu üç şekilde icrâ edilir.

Bedenî ibadetler: Namaz ve oruç.

Mâlî ibadetler: Zekât.

Hem bedenî ve hem de mâlî ibadetler: Hac ibadeti gibi.

Mâlî ibadetlerden olan zekât, muhkem bir farzdır. Terki caiz değildir. İnkârı küfrü gerektirir.

Hicretin ikinci yılında farz kılınan zekâtın farziyeti kitap, sünnet ve icma’ ile sabittir.

Kur’ân-ı Kerim’de bazı ibadetler ve salih ameller, ehemmiyetine binâen, aynı âyetlerde peş peşe zikredilmişlerdir. Meselâ namaz, zekât ile beraber zikredilmiştir:

“Onlar, namazlarını dosdoğru kılan ve kendilerine rızık olarak verdiğimizden zekâtını verenlerdir.”1

Sebebi; namaz, hadiste ifade edildiği gibi “dinin direğidir.”2 Zekât da İslâm’ın köprüsüdür.3

Kur’ân-ı Kerim’de on sekiz yerde namaz ile zekât aynı âyette zikredilmiştir. Demek ki; birisi dini, diğeri asayişi muhafaza eden iki İlâhî esastırlar. Bunun için birbirleriyle bağlanmıştır.

“Yardım vasıtası zekâttır. İnsanların heyet-i içtimaiyesinde intizam ve asayişi temin eden köprü, zekâttır. Âlem-i beşerde hayat-ı içtimaiyenin hayatı, muavenetten doğar. İnsanların terakkiyatına engel olan isyanlardan, ihtilallerden, ihtilâflardan meydana gelen felâketlerin tiryakı, ilâcı, muavenettir.

“Evet, zekâtın vücubu ile ribanın (faizin) hurmetinde (haramlığında) büyük bir hikmet, yüksek bir maslahat, geniş bir rahmet vardır.

“Evet, eğer tarihi bir nazarla sahife-i aleme bakacak olursan ve o sayfayı lekelendiren beşerin mesavisine, hatalarına dikkat edersen, heyet-i içtimaiyede görünen ihtilaller, fesatlar ve bütün ahlâk-ı rezilenin iki kelimeden doğduğunu görürsün.

“Birisi: ‘Ben tok olayım da, başkası açlığından ölürse ölsün, bana ne!’

“İkincisi: ‘Sen zahmetler içinde boğul ki, ben nimetler ve lezzetler içinde rahat edeyim.’

“Âlem-i insaniyeti zelzelelere maruz bırakmakla yıkılmaya yaklaştıran birinci kelimeyi sildiren ancak zekâttır.

“Nev-î beşeri umumî felâketlere sürükleyen ve bolşevikliğe sevk edip terakkiyatı, asayişi mahveden ikinci kelimeyi kökünden kesip atan, hurmet-i ribadır (faizin haram kılınmasıdır.)”4

Zekât kendisine farz kılındığı kalde zekâtını vermeyen kimse bunu kendisi için bir kazanç olarak değerlendirmemelidir. Çünkü Cenâb-ı Hak bu konuda şöyle buyurmaktadır:

“Allah’ın, kereminden kendilerine verdiklerini infakta cimrilik gösterenler, sanmasınlar ki o, kendileri için hayırlıdır; tersine bu onlar için pek fenadır. Cimrilik ettikleri şey de kıyamet gününde boyunlarına dolanacaktır.”5

Akıllı olan, servetini Allah yolunda harcayarak mesuliyetten kendini kurtaran kimsedir. Gafil olan da, mesuliyetini idrak edemeyerek dünyasını ve ahiretini perişan edendir. Biriktirdiği ve zekâtını vermediği bu mallar kıyamet gününde başının belâsı olacaktır. Çünkü Kur’ân-ı Kerim’de şöyle buyrulmuştur:

“Ey iman edenler! (Biliniz ki), hahamlardan ve râhiplerden birçoğu insanların mallarını haksız yollardan yerler ve (insanları) Allah yolundan engellerler. Altın ve gümüşü yığıp da onları Allah yolunda harcamayanlar yok mu, işte onlara elem verici bir azabı müjdele! (Bu paralar) cehennem ateşinde kızdırılıp bunlarla onların alınları, yanları ve sırtları dağlanacağı gün onlara denilir ki: ‘İşte bu kendiniz için biriktirdiğiniz servettir. Artık yığmakta olduğunuz şeylerin azabını tadın!’”6

Sahabe-i Kiram zamanında çok zengin bir zat vefat etmişti. Defnedilmek üzere kabir kazılır, fakat kabirden bir yılan çıkar. Durumu İbni Abbas’a haber verirler. Başka bir kabir kazılmasını söyler. Oradan da yılan çıkınca daha başka bir kabir kazılmasını söyler. Oradan da yılan çıkınca, İbni Abbas: “Bu adam hayatta ne iş yapardı?” diye sorar. “Çok zengindi, fakat malının zekâtını vermezdi” derler. Bunun üzerine İbni Abbas (r.a.) şu hadis-i şerifi nakleder: “Kim ki, Allah kendisine mal verir de o malın zekâtını vermezse, kıyâmet gününde zekâtı verilmeyen mal, sâhibi için zehirli erkek bir yılan sûretine konulur. Bunun iki gözü üstünde (nişâne-i vahşet olarak) iki nokta vardır. Bu azgın yılan kıyâmet gününde mal sâhibinin boynuna gerdanlık yapılır. Sonra yılan (ağzı ile) sâhibinin çenesini iki tarafından yakalar. Sonra: ‘Ben senin (dünyâda çok sevdiğin) malınım, ben senin hazînenim!’ der. (Yine Ebû Hüreyre demiştir ki:) Bundan sonra Resûl-i Ekrem, şu meâldeki âyet-i kerîmeyi okudu: ‘Sevgili habîbim! Allah’ın hazîne-i kereminden kendilerine ihsan buyurulan servetle düşkünlere muâvenetten kaçan bahiller zannetmesinler ki, bu hareketleri kendileri için hayırdır. Belki en büyük bir şerdir, (bir vebaldir). Yarın mahşerde bunların bu servetleri boyunlarına lâle gibi takılarak teşhîr edilirler).”7

Zekât senesi dolduğu zaman geciktirilmeksizin verilmelidir.

Zekât vermenin bir çok maddî ve manevî faydaları vardır. Peygamberimiz (asm) bir hadislerinde şöyle buyurmuşlardır: “Mallarınızı, zekâtını vererek koruyunuz. Hastalarınızı sadaka ile tedavi ediniz. Bütün musibetler için Cenâb-ı Hakk’a duâya hazırlanınız.”8

Bu hadisi Hz. Peygamber’den işiten bir Hıristiyan, denemek için malının zekâtını vermiştir. O sırada, ticaret maksadıyla Mısır’a mal götürmekte olan ortağı yolda bulunuyordu. Şöyle düşündü: “Şayet Muhammed’in sözü doğru ise, ortağımdaki mallarım korunmuş olacaktır. Ben de o zaman iman ederim. Şayet bir şey olur, çalınırsa, o zaman da yalanı meydana çıkmış olacaktır, ben de karşısına çıkar dövüşürüm!” der.

Bir süre sonra kafileden, hırsızlar tarafından her şeyin soyulduğu haberi geldi. Hıristiyan bu haberden çok üzülmüştü ve korktu. Fakat aradan çok geçmeden, ortağından aldığı bir haberle kafilenin arkasında bulunması dolayısıyla, hırsızların kendisini görememiş, bu itibarla da mallarının soyulmamış olduğunu öğrendi.

Bunun üzerine, “Muhammed doğru söylüyormuş” diyerek, huzur-u saadete gelerek Müslüman oldu.9

Mü’min, kendisini zekât vermekten alıkoyan “Fakir düşersin, çoluk ve çocuğun perişan olur, seninle mi kazandılar, sen gece gündüz çalışıyorsun, onlar için mi biriktirdin?” gibi çeşitli vesveselere aldırmamalıdır. Çünkü bu hissi verenin şeytan olduğunu Cenâb-ı Hak, Kur’ân-ı Kerim’de şöyle haber veriyor:

“Şeytan sizi fakirlikle korkutur ve size cimriliği telkin eder. Allah ise size katından bir mağfiret ve bir lütuf vaad eder. Allah her şeyi ihata eden ve her şeyi bilendir.”10

Zekât aynı zamanda kötü huylardan olan cimrilikten kurtarır. Çünkü Kur’ân’da şöyle buyrulmuştur:

“Kim ki nefsinin cimriliğinden korunursa, işte kurtuluşa erenler ancak bunlardır.”11

Zekât aynı zamanda verilen nimetlere şükürdür. Cenâb-ı Hak, kullarının bedenlerinde ve mallarında olmak üzere iki nimet vermiştir. Bedenî ibadetler, beden nimetinin şükrünü; mâlî ibadetler ise, mal nimetinin şükrünü ifa içindir.

Dipnotlar:

1- Enfâl Sûresi, 8/3.

2- Mutlu, Döğen, Hatip, A.g.e. c. 2, s. 533.

3- Terğib ve’t-Terhib, c.1, s. 517.

4- Nursî, Said; İşârâtü’l-İ’câz, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul-1994. s. 49.

5- Al-i İmrân Sûresi: 3/180.

6- Tevbe Sûresi: 9/34,35.

7- Neseî, Çağrı Yayınları, İstanbul-1982. c.5, s.38.

8- Mutlu, Döğen, Hatip, A.g.e. c.2, s. 308.

9- Çörüş, Mehmed Şakir; İrşâdü’l-Gâfilîn, Seha Yayınları, İstanbul-1966, s. 97.

10- Bakara Sûresi: 2/268.

11- Haşr Sûresi: 59/9.

Halil ELİTOK

22.09.2007


ESMA-İ HÜSNA

Mâni’

Allah (c.c.), Mâni’dir, Menî’dir. Yani, Cenâb-ı Mevlâ istemediği işlere mâni olur, tasvip buyurmadığı işleri durdurur, irâdesi haricinde bir yaprağı bile kımıldatmaz, dilemediği şeylerin meydana gelmesini önler, kullarını kötülüklerden alıkoyar, seyyiâtı men eder, çirkinlikleri örter ve gizler. Cenâb-ı Allah kötülükleri ve fuhşiyâtı haram kılarak kullarının seyyiâta bulaşmasını önler, dalâlete karşı set koyar, mahlûkatını şerre karşı korur ve himâye eder.

Kâinâtta zerrelerden dev kürelere kadar var olan her şey hareket etmek için veya durmak için Allah’tan emir alır. Her şey, her hareketinde ve her durgunluğunda Onun irâdesine bağlıdır. Her faaliyet, Onun irâdesi ile gerçekleşir. İrâdesi ve dilemesi olmadığında hiçbir şey hiçbir biçimde yerinden oynamaz ve harekete geçmez. Cenâb-ı Allah her hareketi ve her durgunluğu “Ol” emri ile kuşatmıştır. Emrinin haricinde hiçbir harekete izin vermez, dilediğini dilediği şeyden meneder, dilediği şeyleri yasaklar.

Mâni’1 ve bu ismin mübalağa şekli olan Menî’ ismi2 Peygamber Efendimiz (a.s.m.) tarafından bildirilmiştir. Cenâb-ı Hak Kur’ân’da, Cennette bitip tükenmeyen, yasak edilmeyen ve mâni olunmayan bol meyveler bulunduğundan sıkça bahsetmiştir.3

Her bir tohum ve çekirdeğin “kâf-nûn” tezgâhından çıkan birer sandukçadan ibâret olduğunu beyan eden Bedîüzzaman, her tohuma kaderle çizilmiş bir programın yüklendiğini, bütün ağacın başına gelecek olayların, çekirdeklerinde yazılı hükmünde bulunduğunu, kudretin, o kaderin pergel ve gönyesine göre zerreleri istihdam edip tohumcuklar üstünde koca bir kudret mu’cizesi binâ ettiğini kaydeder.4

Bediüzzaman Saîd Nursî’ye göre, ağaç ve hayvanların hayatına dikkat edildiğinde; câmid, kör, sağır, şuursuz ve bir birinin benzeri olan zerrelerin, o ağacın veya hayvanın gelişip büyümesinde aktif bir biçimde hareket ettikleri görülecektir. Eğri büğrü hudutlarda, zerrelerin, yerini ve faydalılık sınırını tanıması, görmesi, bilmesi ve daha ileriye tecâvüz etmeden hududda durması, ileriye geçmekten kendini alıkoyması; sonra başka bir yerde büyük bir gayeyi takip etmek üzere yolunu değiştirmesi, zerrelerin kaderden gelen mânevî emirler ile hareket ettiklerini göstermektedir.5 Binâenaleyh Allah isterse her şey kolaydır, her şey yoluna girer, her engel aşılır. Allah istemediği takdirde ise, bütün halk ve güç sahipleri toplansalar hiçbir şey yapamazlar, bir adım yol alamazlar, Allah’ın koyduğu mâniayı ve engeli aşacak güç yoktur.6

Hayrın, iyiliklerin ve kemâlâtın vücuda dayandığını dalâletin, şerrin, kötülüklerin, günahların ve bütün çirkinliklerin de özünün, esasının ve mayasının yokluktan ibâret olduğunu, onlardaki fenalık ve çirkinliğin yokluktan geldiğini7 beyan eden Bedîüzzaman, kötülükleri def etmenin hayır istemekten daha evlâ olduğunu, çünkü şer ortadan kalkmadıkça gelecek hayrın fayda vermeyeceğini kaydeder.8

Bediüzzaman Saîd Nursî’ye göre, ahlâksızlığın ve inkârın revaçta olduğu bu zamanda, ahlâksızlığı ortadan kaldırmaya ve bozuk fikirleri ıslah etmeye hizmet etmek ve günah işlemekten uzak durmak “takvâ” derecesinde ehemmiyetlidir. Onun için bu zamanda farzlarını işleyen ve büyük günahlardan uzak duran, kurtulur. Çünkü, bu ağır şartlar altında az bir salih amel, çok hasenât hükmündedir. Öyle ki, bir haramın terki vâciptir. Bir vâcibi işlemek, çok sünnetlerden evlâdır. Çünkü binler günahların hücumu altında bir tek “sakınmakla,” az bir amel ile, yalnız günahları terk etmek sûretiyle yüzer vâcip işlenmiş olmaktadır. Bu ehemmiyetli sevap niyetle, takvâ namıyla, günahlardan kaçınmak kastıyla kazanılabilmektedir.9

Bedîüzzaman’a göre, günahsız kullarına karşı hadsiz şefkat sahibi olan Cenâb-ı Hakkın, Hazret-i Zülkarneyn’e (a.s.) emir, inâyet ve yardımıyla muhkem sedler inşâ ettirmesinin bir hikmeti, kötü ve bozguncu kavimlerin saldırılarından mazlum ve mâsûm kavimleri korumak, kurtarmak ve tecâvüzlerini men etmektir.10

Binâenaleyh, kötülerin ve kötülüklerin önüne çekilen maddî-mânevî sedlerde Menî’ olan Cenab-ı Hakkın hükmü, emri ve kudreti bulunmaktadır.

(Risale-i Nur’da Esma-i Hüsnâ)

Dipnotlar:

1- Tirmizî, Daavât: 86

2- Mecmuatü’l-Ahzab, 2: 250

3- Vâkıa Sûresi: 33

4- Sözler, s. 432

5- A.g.e., s. 433

6- A.g.e., s. 408

7- Lem’alar, s. 121-122

8- Kastamonu Lâhikası, s. 110

9- A.g.e., s. 110

10- Lem’alar, s. 160

22.09.2007

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

 Son Dakika Haberleri