Yeni anayasa taslağı, “din dersleri” ve “başörtüsü”nün yanısıra “dil konusu”na dolandı. Türkçeden başka dillerle öğretimin kanunla düzenlenebileceğinin benimsendiği taslağın diline de ciddî itîrazlar var.
Türk Dil Kurumu Başkanı, yeni anayasa metinin, anlam bütünlüğü içinde, farklı yorumlara yol açmayan, açık ve anlaşılır bir dille yazılması gerektiğini söylüyor..
Gerçek şu ki sadece anayasa ve yasaların yazılışında değil, Türkiye’nin topyekûn bir “dil meselesi” var. Zira 75 yıl önce “dinden tecrid” kültürü oluşturmak adına “dilden tecrid” politikası dayatıldı.
“Dil devrimi”yle milletin tarihi ve hâfızası silindi. “Harf inkılâbı”yla muazzam bir kültür hazinesinin üstü örtüldü. Üç çeyrek asırdır, geçmişle geleceği birbirine bağlayan bağlar kasten koparıldı; nesiler birbirini anlayamaz oldular.
Zira dil ve kültür yozlaşması, gençliğin ve toplumun yabancı kültürlerin esareti altına alınmasının çengeli oluyor. Dilin manevî boyutundan kopan kalabalıklar, peşinden ahlakî ve mânevî boşluk ve kopuşla bunalımın içine itiliyorlar.
“Dil bayramı”nda, Cumhurbaşkanı’nın, “dildeki sorun”u dile getirmesi, Meclis Başkanının, Türkçe üzerindeki yabancı kelime istilâsından şikâyeti, bu kopuşun itirafı...
* * *
Bolşevik ihtilâlini analiz eden Çarlık Rusya’sı generallerinden Netcheolodon, bu konuda Yahudi ifsad komitelerinin özellikle Müslümanlar ve Hıristiyanlar arasında evliliği devre dışı bıraktırıp sefâhet ve müsehcenlikle âileyi dejenere etmek ve nesilleri çökertmek amacıyla sanat ve edebiyatı âlet ettiklerini nazara verir:
“Bu yayınlarla kültür müesseselerini halk efkârında kargaşalık ve ümitsizlik ocakları haline getirmek. Böylece, yetişkinlerde başı boş arzular, gençlerde süflî hevesler uyandırmak. Kalblerde dinin getirdiği iman yerine şehevanî duygularla maddeci şüpheciliği meydana getirip dinin verdiği kültürün yerine ikame etmek…”(Rus İhtilâli ve Yahudiler, 164)
Maksat, milletleri tahrip için inanç ve ahlâkı zaafa uğratmak; bu ufûnetli bataklıkta sefâhet ve diğer terbiye dışı illetleri musallat etmek. Dilin ve edebiyatın istimaliyle magazin programları ve televolelerle kadın ve âileyi tahribe ve her türlü gayr-ı meşruluğa özendirmek...
Türkiye’de, devrimlerle başlayan dayatmalar, “cilâlı imaj devri”nde devam eden oyunlarla azdırıldı. Orijinal metinleri “sadeleştirme” ve “anlaşılır kılma” perdesinde tahrip edip vâhim tahriflere sebebiyet verdiren nevzuhur tasarruflar, dilde tükenişi hızlandırdı.
Bu plânla ifsad komiteleri, basın, sinema, tiyatro, televizyon, internet ve benzerî her türlü yayınlarla sinsî bir biçimde önce dili ve kültürü bozuyor. Dış dünyadan aldığı kültürü kafasında öz kültürüyle çatıştıran, piyasacı popüler kültürle türeyen kimlik bunalımıyla yalpalayan derme çatma bir dili türetiyor.
Öncelikle, kelimelerin değiştirilip bozulmasıyla küresel kültür emperyalizmine teşne bir toplum hedefleniyor.
Doğrusu, Mâide Sûresi’nin 41. âyetinde, “Onlar (münâfıklar ve Yahudiler), yerli yerinde hak olarak söylenen kelimeleri sonradan değiştirirler...” târifi, “kelimeleri” ve dili değiştirme fitnesini açıkça ikaz ediyor.
Âyetin sonundaki, “Onlar öyle kimselerdir ki Allah kalplerini temizlemek istememiştir. Onlar için dünyada bir perişanlık, âhirette de büyük bir azap vardır” hükmü, kelimeleri ve dili değiştiren toplumların acı âkıbetini haber veriyor.
Bu âyet, Yahudilerin sâdece Tevrat’taki âyetleri değil, yine Kur’ân’ın hükmüne bağlı olarak gıdaların genetik yapısıyla oynayıp tohumları ve zürriyetleri değiştirdikleri gibi kelimeleri değiştirenlerin ne denli bir fitneye düştüklerini deşifre ediyor.
* * *
Dış güçler ve yerli işbirlikçileri, milletleri işgal edip sömürdükleri gibi, “arı dil”, “öztürkçe” ve benzerî uyduruk teori ve taktiklerle, dili işgal etme hevesindeler. Kültür emperyalizmi, Türkçeyi de birkaç yüz kelimeden öteye geçmeyen bir kabile diline indirgeme peşinde...
Bu menhus maksatla, milletin kültür ve mâneviyatın değiştirilmesi ve dönüştürülmesi amacıyla dilin değiştirilmesine teşebbüs edilmiş. Bin yıllık manevî kültürümüzün ve İslâm medeniyetinin harcı olan, yüzyıllardır Türkçenin kök hücreleri hükmüne geçmiş ve İslâm kültür ve medeniyetinde yeşermiş yaşayan kelimelerin tahribiyle işe başlanmıştır.
Neticede, dilin bozulmasıyla mânevî kültürümüzün bataryaları boşaltılmış, dinamikleri dinamitlenmiştir
Türkçeleşmiş, dilimizin, düşünce ve kültürümüzün temel taşları haline gelmiş, ruh ve mânâlarına ceset olmuş hayattar kelimeleri, sırf mânevî mefkûreyi hatırlattıkları için “Arapça ve Farsça kökenli” diye ayıklamak, Türkçeyi katletmektir.
Bu bakımdan yalnız anayasa dilini değil, topyekûn dili düzeltmek, ârızalardan sakındırmak artık bir vecîbedir.
Mânevî kültürün ihyâsı için dilin ihyâsı şarttır...
28.09.2007
E-Posta:
[email protected]
|