Yazın bitiş hüznü, sonbahar serinliğiyle seyreliyor… Yaz yakıcılığıyla kış arasına sıkışmış sönük renkli mevsim, soluksuz kalmış yaprakları savuruyor… Sarı renklerin çıtırtısı kaçınılmaz kışı çağrıştırıyor…
Sarı mevsim soluklanıyor sönen saatlerin, yiten yazın ardından… Pencerelerden süzülen kısık ışıklar, yazın sonu, kışın başlangıcını haber veriyor… Savrulan sarı yapraklar, yazda yazılmış sonsuzluk dilekçeleri…
Yazdan gelip kışa gidenler sonbahar ârâfında biraz durup bekleşiyor, solgun sayfaları seyredip gidiyor… Yiten yaz canlılığı, kış yalnızlığını yaklaştırıyor… Renklilikten sonraki solgunluğu, siyah ve beyaz sayfalar takip ediyor…
Zaman rüzgârının sarartmadığı hangi yaprak var ki… Dökülen ömür yaprakları ölümün kucağına düşüyor… Hayatın hüznî çıtırtıları duyuluyor her düşüşte… Sepeti dolan terk ediyor mevsimleri, mevsimsiz ırmaklara akıyor…
Akıp giden zaman ırmağı renkleri ve sesleri sürükleyip götürüyor; sancılar ve sevinçlerden geriye kalan, bir lahza hüzün veya tebessüm… Birbirini takip eden zincirler gibi akıp gidiyorlar mevsimler boyunca… Uzun ya da kısa, sonuçta değişen bir şey yok; sonsuzluğun başlangıcı kabir kapısını ölümle açmak…
Açan çiçekte, solan bahçede, biten mevsimde, başlayan yeni günde, güneşin batışında, ayın değişimlerinde, rüzgârın esmesinde, kayan bulutlarda, ırmağın parıldayıp kaybolan damlacıklarında, adem ve sonsuzluk arası gidip gelmeleri görebilen ve duyabilen; engin ve derin tefekkür ikliminde hikmet soluyor… Mevsimler gelmiş, mevsimler gitmiş neyine…
Başlangıç ve bitişin birlikteliğini bulmuştur… Ayrı zamanlar, farklı mekânlar, değişen mevsimler aynı hikmet yaprağını okutur; elem ve lezzetin, ayrılık ve kavuşmanın, darlık ve genişliğin, hayat ve ölümün bir bütünün iki ayrı parçası olduğu ve birbirlerinin gömleklerini devamlı değiştikleri…
Yaz bitmiş, sonbahar kış diye esiyormuş, ilkbahar tekrar yazı hazırlayacak ya… Ne yazar? Ne solar? Ne sonlanır? Bütün bunların sonu sonsuzluk hamuruna dökülecek ya… Ne gam? Ne keder? Ne hüzün?
Dökülen her damla ömür, düşen her yaprak, size hikmeti öğretiyor, rahmeti gösteriyorsa gönlünüz bütün mevsimleri içine alıp genişliyordur… Değilse de hep sonbahar solgunluğunda yalnızlık soluyorsunuzdur; yazın bitişi hüzün verir, kış korkutur, elemler ürkütür, dertler devirir, ölüm hayatı acılaştırır…
Ömrünün sonbaharında
“Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak
Ve bir zaman bakacaksın semaya ağlayarak” diyen şairin satırları dökülür sadrınızdan…
Evet, sonbahar son bahar değildir; kışın habercisi, ilkbaharın muştusu, yazın yakınlığıdır… Sonbaharın serinliğini hissedebiliyorsanız, kışın üşümeyecek, yazın yanmayacaksınız.
25.09.2007
E-Posta:
[email protected]
|