Kopuşun götürdüğü buluşma
Uçak havalanmak üzere. “Bismillahirrrahmanirrahim” anonsu yapıldı. Yivlenen at gibi, uçak bineği uçuşa hazır… Yine bir duraksama.
Anlaşılan, son hamle öncesi bir kalkış anı… Kalemimizle birlikte içimizle hem hal durumdayız…
Uçak, gerçekten kalktı… Önce uçağın burnu yukarıya doğru dikili olarak, sonra da arka ve mekanik sistem…
Şimdi, tamamen yerden koptu. Ben de kopacak gibiyim… Nefsî varlığım, tezgâhını kaldırmak istemiyor, ancak müşteri bulamıyor. İlgi görmedi.
Şimdi tamamen yeni bir durum var. Yeni bir ortamdayız. Uçağın içinde havadayız. Cevv-i sema ile… Atmosferin misafirleriyiz derken, sağ pencereden orta koltuklarımıza “merhaba” diyen güneşin ikindi ışıkları, bizi aydınlık bir ısınmaya götürüyor.
Artık yeni yolculuğumuz, dünyadan ayrılmış vaziyette. Havadayız. “Hava”mızın yerde kaldığı, nuraniyetin imanla teneffüs yaptırdığı yeni bir hava ile yaşıyoruz.
Bu esnada, bir duraksama yaşıyor kalem… Belli ki bir daralma veya ferahlama var… Bekleyiş, düşünmenin boşluğa düştüğü, kendinden geçtiği ayrı bir kıvam veriyor…
Gerçekten bom boş bir akıl alanı… Tam bir arınma anı… Akıl uçup gitti. Yutkunmalar artıyor.
Her nefes, kendini tazeliyor, içindekini atıyor. Bir halleşme yaşıyor manevî cihazlarımız. Gözlerimi kapamak geçiyor içimden… Öyle de oluyor… Ne diyeyim ki? Zaten bir şey kalmadı. Hiçliğimizin idraki dışında… Neyiz ki?
Anladığım, içimin boşaldığı…
Yüzümün oruçlandığı, gözlerimin kendine döndüğü ve kapandığı… Başım, önümdeki koltuğun sırtına secde yaparcasına kapanmış…
Gözler kapanarak… Kalem de soluklandı… Yazı da gitti… düşünmek de…
Sonra kendime geldiğinde… Beyin secdede… Alın secdede… Eğilmiş bir halde, önümdeki çekmece masada hem yazıyor, hem alnım koltuğun sırtında kendini kapatmakla meşgul… Kimse görmesin, fark etmesin diye… Kendimle kalayım diye…
Görünmek istemiyorum. “Bu satırları yazmasam” diyorum. Aynı kanaat tekrarlanıyor, destek buluyor. Acaba fazla deşifre mi ediyorum, şu anın duygularını, seyyar, seyyal anını... Hislerin yanılgısı mı? “İç huzur yazılır mı? Yazılabilir mi? Yazılmalı mı?” diye bir muhasebenin içine giriyorum.
Çokta düşünmeden, istemeden, ama gariptir ki yazmaktan da kopmadan devam ediyorum.
Bir teselli buluyorum. Şeref sahibine aittir kabilinden, kölesi olduğumuz Zat’a ve ümmeti olduğumuz Nebi-yi Zişana hürmeten lütfedilen bir nimet hali olarak görüyorum huzuru…
Onu anlatmak adına, beşerî bir paylaşım…
Hepsi o kadar.
25.09.2007
E-Posta:
[email protected]
|