Mevlânâ’nın asrımıza ve ikinci fetret dönemine bakan yönleri ve yansımaları var. Mevlânâ’nın (Kuddise sirruh) sırrının bu asırda tecelli etmesinin de tesadüfte yeri yoktur. Vaktiyle Altınoluk dergisinin sayılarından birisinde Mevlânâ’ya atfedilen bir ifadeye rastlamıştım.
Sırrının 700 küsür yıl sonra tecelli edeceğini haber veriyordu. Bu sır Mevlânâ yılı ilan edilen 2007’de zuhura gelmiş olmalıdır. Bu, hazretin zamanî bir kerametidir ki bu yönde nice kerametleri zuhur etmiştir.
Moğolların Müslüman olacaklarını müjdeleyen de odur. Ve bu müjdeler tecelli ve tahakkuk etmiştir.
Esasında Mevlânâ, Haçlı ve Moğol istilalarıyla tecessüt eden birinci fetret devrinden çıkışın sembollerinden birisidir. 200 yıldır devam eden modern ve son fetret devrinden çıkış tünelinde de yine silüet ve karaltısını görüyoruz. Mevlânâ ötelerden bizi 2007 yılında selâmlıyor. Tarih dönemlerinde tarih birikimi sıfırlanmıştır ve ümmetin kalbi ve zihni adeta “tabula rasa” hâlini almıştır. Yani boş bir levhadan ibaret hâle gelmiştir.
Sanki on emir silinmiş ve kıyamet öncesi hakkında denildiği gibi sanki Kur’ân alem-i şehadetten çekilmiştir. Nitekim, Osmanlı’nın yıkılmasıyla birlikte gerçekleşen harf inkılabıyla Türk halkının tarihî hafızası silinmiş ve adeta sıfırlanmıştır. M. Muhlis Koner’e göre birinci fetret dönemi olan Mevlânâ’nın yaşadığı dönem de bir nevi tabula rasa/boş levha dönemidir. Gazali ve ardından Mevlânâ tabula rasa haline gelen ümmetin kollektif ve ortak şuur ve aklını yeniden inşa ve ihya etmişlerdir.
Ümmet anlamında ikametüddin vazifesini yeniden ikmâl etmişlerdir.
Bundan dolayı Gazali’nin şaheseri olan kitaba boşuna İhya-u Ulûmiddin denilmemiştir. Bu şahaser din ilimlerinin bir ihyasıdır. Molla Cami de Mesnevi ve sahibini şöyle tasvir ve tebcil eder:
An Feridun-u cihan-ı manevi
Bes bud burhan-ı kadreş Mesnevi
Men çe guyam vasfı an-ı ali cenab
Nist Peygamber veli dared kitab
Evet o manevi alemin Feridun'udur ve bu anlamda Sultan-ı ulema’nın da oğlu olmakla sultanoğlu sultandır. Manevi âlemin kaptanıdır. Onun maneviyat âlemindeki sultanlığına Mesnevi kâfi delil ve bürhandır. O, alicenabın vasfını ben nasıl dile getireyim. Peygamber değildir, ama kitabı vardır. Beni İsrail’deki risalet değil, ama nübüvvet damarı (gaybaşina) İslâm’da mülhemunla birlikte devam etmektedir. Mevlânâ da vahyin dûn mertebesi olan ilhama mazhar olanlardandır. Peygamberimizin kemâlatına hürmeten İslâm dairesinde Beni İsrail gibi bir daha resul ve nebi yani peygamber gelmemiştir. Ama onun büyüklüğüne ve kemaline yine nişan olarak Beni İsrail Peygamberleri kademi üzerine veliler gelmiştir. Bundan dolayı Hz. Musa ve İsa ve Hızır makamları gibi velayet makamları vardır. İslâm’da vahiy kesildikten sonra da sema ile manevi bağ ilham tarikiyle devam etmiş ve bu yolla Mevlânâ gibi nice beni İsrail peygamberi kademi üzerine olan evliyalar yetişmiştir. Mesnevi-i manevi Kur’ân ve İslâm’ın manevi bir tefsiridir ve Yavuz’un Şeyhülislâm’ı İbni Kemal’e atfediliği gibi Peygamberimiz rüyada bir hitabe ile İslâm’ın mehasinini bu kadar incelikle bezeyen ve anlatan başka bir kitap yazılmadığını ifade etmiştir.
Sözkonusu kıtada şöyle deniliyor :
İnni absartu fi nevmi erresule
fi yedeyhi el Mesnevi ve huve yekulu
sünnifet kütübün kesirun manevi
leyse fiha kel kitab el Mesnevi
(Ben rüyamda Resul-u Ekremi gördüm, Elinde Mesnevi tutarak diyordu ki; “Çok manevi kitaplar yazıldı, fakat bunlar içinde Mesnevisi gibi yoktu...”)
Yine bu anlamda Risâle-i Nurlar da asrımızda Kur’ân-ı Kerim’in manevi tefsiridir ve onun tereşşuhatıdır. Tevrat veya bazı hadis mecmuaları nasıl dünyayı sulayan Nil ve Dicle ve Fırat gibi nehirlerin cennetten nebaan ettiklerini ve çıkma olduklarını yani cennetin bir nevi dünyadaki tereşşuhatı olduğunu haber veriyorsa İhyâ, Mesnevî ve Risâle-i Nur gibi eserler de manevi alemin tereşşuhatıdır.
25.09.2007
E-Posta:
[email protected]
|