|
|
RAMAZAN TAKVİMİ
Temcit davulunu duyuyor musun?
Yoksa sahur vakti uyuyor musun?
Yarısını geçtik, bugün on altı
Sayılı günleri sayıyor musun?
|
Abdil YILDIRIM
28.09.2007
|
|
TEK SAYFAYA SIĞDIRILAN KUR’ÂN-I KERİM ŞAŞIRTIYOR
Üçlerbey Mahallesi Serçeli Sokak’ta Hacı Halil Çelebi Vakfı tarafından 178 yıl önce yaptırıldığı belirtilen Serçeli Camii’nde bulunan tek sayfalık Kur’ân-ı Kerim, camiye namaz kılmaya gelen vatandaşların ilgi odağı oluyor.
Caminin duvarına çerçeve içinde asılan, Suudi Arabistan’da hac görevini yaptıktan sonra Sivas’a dönen hacılar tarafından camiye getirildiği tahmin edilen, 1951 yılı Mısır baskısı olan, 46 santimetre eninde, 70 santimetre boyunda, tek sayfaya sığdırılan Kur’ân-ı Kerim, görenleri şaşırtıyor.
Camiye gelenler, 600 sayfalık Kur’ân-ı Kerim’in tek sayfaya sığdırılmış olduğunu görünce şaşkınlıklarını gizleyemiyor.
Kur’ân-ı Kerîm’i okuyabilmek için büyüteç kullanmak gerekiyor.
Caminin 17 yıldır imamlığını yapan Hüseyin Deliser, bu Kur’ân-ı Kerim’in hacılar tarafından getirildiğini tahmin ettiklerini söyledi.
Deliser, “Suudi Arabistan’da hacılara sebil olarak dağıtılmış Kur’ân-ı Kerim. Tek sayfa halinde düzenlenmiş. Kur’ân-ı Kerim’de 114 sûre var. Bu sûrelerin başlarında besmeleler kırmızı olarak yazılmış. Sayfanın altındaki yazıdan eserin 1951 yılı Mısır baskısı olduğunu anlıyoruz” dedi.
Deliser, bu Kur’ân-ı Kerim’in Osmanlı’nın fermanlarında olduğu gibi divani tarzda yazıldığını ifade etti.
CAMİ İMAMI HÜSEYİN DELİSER:
Bu bir san’at şaheseri
Tek sayfalık Kur’ân-ı Kerim’in bir san’at şaheseri olduğunu ifade eden Deliser, ‘’Kur’ân-ı Kerim’in tek sayfa halinde kaleme alınması rekor bir denemedir. Bu bir san’at şaheseri. Fakat bu orijinal bir nüsha değil. 1951 Mısır baskısı. Orijinalinin nerede olduğunu bilmiyoruz’’ dedi. Türkiye’de buna benzer Kur’ân-ı Kerim’ler olduğunu belirten Deliser, ‘’Aynı şekilde 114 sûrenin Kur’ân-ı Kerim’lerden mikro filmlerle uç uca eklenmesiyle elde edilen tek sayfalık Kur’ân-ı Kerim var ama bu çok farklı tarzda yazılmış’’ diye konuştu.
Tek sayfalık Kur’ân-ı Kerim’in önceki yıllarda caminin minber kısmında naylon muhafaza içerisinde rulo halinde durduğunu belirten Deliser, bu tek sayfalık Kur’ân-ı Kerim’i preslettirerek çerçevelettirdiğini ve caminin güney duvarına astığını ifade etti. Deliser, ‘’Bu levha yaklaşık 10 yıldır burada duruyor, camimizi süslüyor’’ diye konuştu.
|
28.09.2007
|
|
Sorularla Oruç
* Deri üzerinden haricen sürdüğümüz merhem, orucu bozar mı?
Deri üzerine haricen uygulanan merhemler orucu bozmaz. Derin olmayan yaralara konulan merhemler orucu bozmaz.
Derin yaralara konulan merhemler vücudun içine, kana ve mideye karışabileceğinden orucu bozarlar. Bu durumdaki hastalar iyileşinceye kadar zaten oruçtan muaf olduklarından, ilâçla tedaviye ihtiyaç duydukları günlerde oruç tutmayabilirler. İyileştikleri zaman gününe gün kaza ederler.
* İğne, orucu bozar mı?
İğne yapmak sûretiyle vücuda zerk olunan ilâç, kan yoluyla tüm vücuda dağıldığından orucu bozar.
* Kan vermek, orucu bozar mı?
Kan vermek orucu bozmaz. Ancak kan vermenin kendisini güçsüz düşürerek orucunun sıhhatine zarar vereceğinden korkan kimse oruçlu iken kan aldırmamalı, kanı iftardan sonra aldırmalıdır.
* Ağızdan alınan ilâç, orucu bozar mı?
Ağızdan alınıp yutulan her şey, meselâ şurup, hap, pastil, v.s. orucu bozar. Bunda şüphe yoktur. Çünkü bunlar doğrudan ağız tarafından alınmakta, mide tarafından hazmedilmekte ve kana karışmaktadır.
|
Süleyman KÖSMENE
28.09.2007
|
|
Ağaç ve ateş mucizesi
“Şimdi yakmakta olduğunuz ateşi gördünüz mü? Onun ağacını sizler mi inşâ ettiniz (yarattınız), yoksa onu inşâ eden Biz miyiz? Biz onu hem bir öğüt ve hatırlatma (konusu), hem ihtiyacı olanlara bir meta kıldık. Şu halde büyük Rabbini ismiyle tesbih et.” (Vakıa Sûresi, 71-74)
Ağacın yapısını meydana getiren temel kimyasal maddelerden biri “lignoselüloz”dur. Bu madde, oduna sağlamlığını kazandıran “lignin” ve “selüloz” denilen maddelerin karışımından oluşur. Ağacın kimyasal yapısı incelendiğinde % 50 selüloz, % 25 hemiselüloz ve % 25 lignin maddelerinden meydana geldiği görülür. Bu maddelerin kimyasal formüllerine bakıldığında ise, oluşumlarında üç hayatî kimyasal elemente rastlanır: Hidrojen, oksijen ve karbon.
Hidrojen, oksijen ve karbon elementleri, tabiattaki milyonlarca maddenin yapı taşlarıdır. Ancak bu üç temel element biraraya gelerek, Allah’ın bir mucizesi olarak bitkilerin yapısındaki “lignoselüloz”u meydana getirirler. Bilim adamları bu malzemelere sahip oldukları halde, bitkinin yapısındaki bu özel maddeyi üretemezler. Tabiatta bolca bulunan bu elementleri kolaylıkla temin edebilmelerine rağmen, üstelik önlerinde ağaç örneği olmasına karşın, bilim adamları yapay yollarla bir parça odun dahi oluşturamazlar.
|
Hazırlayan: Fatih KAYNAR
28.09.2007
|
|
RAMAZAN TAKVİMİ
Ramazan-ı Şerif on altı
Mü’minler artık kanatlı
Uçarız evc-i âlâya
Bu ticaret çok kazançlı
|
NURSEVEN
28.09.2007
|
|
Hırka-i Şerif emanetçisi: Veysel Karani (? - 657)
Ülkemizde Veysel Karani olarak tanınmaktadır. Asıl adı Üveys’tir. Peygamber Efendimizi görme arzusuyla yanıp tutuşmasına rağmen hasta, kör ve kötürüm annesini emanet bırakabileceği kimsesi olmadığı için, ziyaretine gidememiştir. Yüce Peygamberin iltifatına mazhar olmuş, kendisi için “İyilik ve ihsanda Tâbiinin hayırlısıdır” ifadeleri kullanılmıştır. Her yıl Ramazan ayında, İstanbul’daki Hırka-i Şerif Camiinde mü’minlerin ziyaretine açılan “Hırka-i Şerif”, Peygamber Efendimiz tarafından kendisine emanet olarak bırakılmış ve Hz. Ömer ile Hz. Ali tarafından kendisine teslim edilmiştir. Risâle-i Nur’da, Cenab-ı Hakka yaptığı münâcâtı aktarılmakta, ayrıca makamının yüceliğine de atıfta bulunulmaktadır. (Mektubat, s. 398, 432)
Üveys, Yemen’deki Karn Köyünde dünyaya geldi. Geçimini deve güderek sağlamaya çalıştı. Fakir olmasına rağmen cömertliğiyle tanındı. Özellikle hayırlı işlerde köyde kimse kendisiyle yarışamazdı. Hayvanları güderken ıssız vadilere çekilerek ibadetle meşgul oldu.
Üveys’in annesinden başka kimsesi yoktu. O da çok yaşlı idi. Ayrıca kör ve yürüyemez halde idi. Annesinin hem gözü hem de kulağı olan Üveys, yedirir, içirir, yıkar ve en güzel bir şekilde bakmaya çalışırdı. Sözünden de dışarı çıkmazdı. Bu davranışından ötürü annesinin kölesi olarak telakki ediliyordu. En önemli özelliklerinin başında hiç yalan söylememesi geliyordu. Resulullah’ı görme arzusuyla yanıp tutuşmasına rağmen ziyaretine gidemedi. Çünkü, annesini emanet edebileceği kimsesi yoktu. Ancak, duygularına da hakim olamıyor ve sürekli bir şekilde görme arzusuyla yanıp tutuşuyordu. Nihayet, hasreti dayanılmaz hale geldi ve Peygamber Efendimizi ziyaret etme arzusunu annesine açtı. Annesi buna pek sıcak bakmadı. Çünkü, biricik evlâdından başka kimsesi olmadığı gibi, yaşlı kadın bir süre için ihtiyaçlarını yalnız başına giderebilecek durumda değildi.
Üveys, durumu açıklayınca annesi omuz silkerek, “İstiyorsan git” dedi. “Git bakalım, ama beni kime emanet edeceksin?” diyerek karşılık verdi. Zaten evlâdından başka nazını çekecek kimse yoktu. Üveys de annesinin rızası olmayan hiçbir şeyi yapmazdı. Bu karşılıklı konuşmadan sonra bir daha bu konuyu açmadı. Peygamber Efendimize (asm) olan hasret kor bir ateş gibi yüreğini yakarken, duygularını hep içine gömdü. Dünya gözü ile ziyaret etme ve görme imkânını elde edemeyecekti.
Üveys, Resulullah (asm) aşkı ile yanıp tutuşurken, Peygamber Efendimiz (asm) ara sıra mübarek yüzünü Yemen’e çevirip, “Yemen tarafından rahmet rüzgârı estiğini duyuyorum” diyerek, Üveys’in duygularının karşılıksız olmadığını ve yerine ulaştığını bildirmekteydi.
Peygamber Efendimizin (asm) vefatından sonra, Üveys Hac vazifesini yerine getirmek maksadıyla önce Mekke’ye ve ardından Medine’ye gitti. Hz. Muhammed’in (asm) türbesini ziyareti esnasında kendisinden geçerek düşüp bayıldı. Ayılıp kendine gelince hemen oradan götürülmesini istedi. Çünkü, Peygamber Efendimizin medfun bulunduğu bir yerde durmaya tahammül edemeyeceğini, hayatından lezzet alamayacağını biliyordu. Memleketi olan Yemen’e döndü. Bir süre burada yaşadıktan sonra Basra taraflarına gitti.
Hz. Ömer (ra), halifeliği sırasında Peygamber Efendimiz (asm) tarafından Üveys’e verilmek üzere emanet bırakılan Hırka-i Şerif’i teslim etmek üzere Hz. Ali (ra) ile birlikte Kûfe’ye, Üveys’in bulunduğu yere gittiler. Peygamber Efendimizin (asm) selâmını ilettikten sonra, “Alıp giysin, ümmetime de duâ etsin” mealindeki vasiyetini ilettiler. Üveys bu büyük hadise karşısında çok heyecanlandı. Günahkâr ve aciz, zayıf bir insan olduğunu belirterek, emanetin başka birisine gönderilmiş olabileceğini söyledi. Hz. Ömer, emanetin kendisine gönderildiğini, eşkal ve vasfının Peygamber Efendimiz (asm) tarafından kendilerine anlatıldığı gibi olduğunu belirterek Hırka-i Şerif’i teslim ettiler. O da emaneti öpüp alnına koydu. Üveys’e gönderilen bu mübarek hırka 1617-1618 tarihlerinde Şükrullah Efendi tarafından İstanbul’a getirilmiş olup, kendisinden sonra çocuklarına intikal etmiştir. Uzun süre kendilerine “hırka-i şerif şeyhleri” adı verilen bu ailenin elinde Fatih/Yavuzselim’deki bir evde muhafaza edilmiştir. Bu evin yetersiz kalması sebebiyle I. Abdülhamid, bugün Hırka-i Şerif Camii avlusunda kalan söz konusu odayı inşa etmiş ve Hırka-i Şerif 1780 yılından itibaren burada sergilenmeye başlanmıştır. Zamanla ziyaretlerin yoğunlaşması sebebiyle bu oda da yetersiz kalınca Sultan Abdülmecid, Hırka-i Şerif adını taşıyan camiyi inşa ettirerek (1851), emaneti mihrabın arkasındaki bir mahfazaya yerleştirmiştir. Hırka-i Şerif, her yıl Ramazan ayında söz konusu camide halkın ziyaretine açılmakta ve büyük ilgi görmektedir.
|
28.09.2007
|
|
Et ve etli yemeklerin etkisi nedir?
Vücudumuzun protein ihtiyacı et, süt, yumurta gibi gıdalarla karşılanır. Sınırlı miktarda et tüketilmeli, yaş ilerledikçe bu miktar azaltılmalıdır. Koyun, sığır gibi hayvan etlerinin yapısındaki kolesterol normal miktarında alındığında faydalıdır. Fazla miktarda alınırsa insanların damarlarında birikerek çeşitli kalp ve damar hastalıklarına sebep olur.
Hayvanlar kesilirken vücutlarında bu kesilme olayına karşı bir tepki gösterirler. Bu sırada çıkan toksinler, bazı tepki maddeleri, vücutlarında ve kanında birikir. Şoklama, ânî şekilde hayvan kesimleri bu maddelerin çoğalmasını sağlar. Bu şekilde kesilen hayvanların kanı tam akıtılmadığı için, bu hayvanların etleri yenildiğinde zararlı maddeler vücudumuza geçer.
Kurban hayvanlarının sürüklenmeden, zorlanmadan, şefkatle kesilmesi sonucu etlerinin ne kadar lezzetli olduğu mâlûmdur. Yine Besmele ile sakin şekilde kesilen ve kanı tam mânâsıyla akıtılan hayvanların etleri sıhhatli olacağı için bu etleri kullanmaya dikkat etmelidir.
Tavuk eti, balık eti gibi etler kırmızı ete göre daha sağlıklıdır. Özellikle balık eti çok faydalı ve sağlıklıdır. Deniz kirliliğinden en az nasibini almış balıkları bulmak şartıyla!
|
Muzaffer BORUZAN
28.09.2007
|
|
Yakarış
Allah’ım! Bizi Sana ulaştıran ilimle bilgili kıl! Bizi faydasız bilgilerden uzak tut! Bizi Sana ulaştıran anlayışla anlayışlı kıl! Bizi Senden uzaklaştıran anlayışlardan uzak tut! Bizi Sana ulaştıran amellerle âmil kıl! Bizi Senden uzaklaştıran davranışlardan uzak tut! Âdetlerimizi yaşarken bizi kitap ve sünnet yolundan ayırma! Âdetimizi ibâdet kıl! İbâdetimize ihlâs ve istikamet lütfeyle! Yardımını ve lütfunu bizden esirgeme! Bizi Sana şükredici kıl! Bizi Sana zikredici kıl! Bizi Senden korkan kullarından eyle! Bizi takvâ sahibi kıl! Âdetiyle, töresiyle, töreniyle, ameliyle, îmânıyla bizi Sana yönelen kullarından eyle! Âmîn.
|
Süleyman KÖSMENE
28.09.2007
|
|
|
|