Saltanat merkezi olan İstanbul'da, uzun zamandır sancıları yaşanan büyük bir ihtilâl, bir ayaklanma hadisesi yaşandı.
Saray çevresi dahil, kısa sürede İstanbul'u baştan sona yangın yerine döndüren, sayısız yıkım ve tâlânı netice veren bu çılgınca hadisenin başını çeken şahıs ise, bir Yeniçeri esnafı (hamam tellakı) olan Patrona Halil.
Bu şahsın Arnavut asıllı olduğu, bir müddet Patrona isimli gemide levendlik (gözüpek asker) yaptığı, Yeniçeri Ocağına bağlılığı yanı sıra değişik sahalarda esnaflık mesleğini de sürdürdüğü tarih kitaplarında kaydediliyor.
Patrona Halil hadisesiyle birlikte, yaklaşık 13 yıldır devam eden ve Osmanlı tarihinde "Lâle devri" olarak bilinen "zevk, san'at, süs, motif, keşif, buluş, yenilik" damgalı zenginlik dönemi de sona ermiş oldu.
Bu hadise, aynı zamanda Sadrazam Damat İbrahim Paşanın, yakınlarının ve daha sonra isyancı elebaşıların da başını götürdü. İsyancılara 37 kelle bağışlayan Padişah ise, 27 yıllık saltanatını kaybetti.
Değerlendirme usûlü
Patrona Halil İhtilâli, sebep ve sonuçları itibariyle Osmanlı tarihinin en büyük ve en önemli iç olaylarından biri, belki de birincisidir.
Bu müthiş yakıcı, yıkıcı, yağmacı ve kan dökücü hadise, kat'a ve asla bir tek hususa, bir tek sebebe, yahut bir tek şahın tavrına bağlanamaz, bağlanmamalı.
Başlangıç ve bitişi itibariyle, etkisini aylarca sürdüren Patrona Halil hadisesini netice veren iç ve dış kaynaklı birçok sebep var, aynı şekilde bunda birçok şahıs ve kuruluşun şu, ya da bu oranda rolü ve tesiri vardır.
Bütün bunları dikkate almadan yapılacak olan tahlil ve değerlendirmeler eksik kalır, yanlış ve yanıltıcı olur.
Şimdi, belli başlı birkaç sebebi sıralayarak, bu tarihî hadiseyi kısaca değerlendirmeye çalışalım.
Padişahın durumu
Patrona Halil İsyanı patlak verdiğinde, Osmanlı tahtında Sultan III. Ahmed oturuyordu.
Tam 27 yıldır saltanat süren III. Ahmed'in hiç ordunun başına geçmemesi ve sefere katılmaması, büyük bir memnuniyetsizlik havası doğurmuştu. Padişahın bunca zamandır adeta saraya kapanarak dünyadaki gelişmelerle yakın temasını kesmesi, nisbeten zevkli ve nefsin hoşuna gidecek bir hayatı tercih etmesi, onu halkın olduğu kadar, askerin ve ulemanın gözünde de sevimsiz bir hale getirmişti.
Bir Osmanlı sultanının böyle olmasını, bu tarz bir hayat sürmesini istemeyenlerin sayısı günden gün artıyordu.
Son olarak, Müslüman ahaliyi katleden İran Safevilerinin üzerine gidilmemesi, daha evvel giden orduların başında padişahın bulunmaması ve bu sebebe dayalı olarak fetihlerin, antlaşmaların yarım yamalak kalması, gayr–ı memnun takımın estirdiği memnuniyet havasını büsbütün yaygınlaştırdı.
Gerilimin had safhaya çıktığını gören Sultan III. Ahmed, Üsküdar'da sefer karargâhını kurdurdu ve kendisi de Topkapı'dan Üsküdar'a taşındı.
Ancak, Sultan, bir türlü sefere çıkmıyordu. Aradan 57 gün geçmesine rağmen, en ufak bir hareketliliğin görünmemesi, zaten fırsat kollayan Patrona Halil ve arkadaşlarını harekete geçirdi.
İsyanın çıkması üzerine, zaten isteksiz olduğu İran seferinden vazgeçen Sultan III. Ahmet, gece gizlice Topkapı Sarayına döndü.
San'at ve yeniliklere açık olan padişahın, fetih ve cihadda seleflerine nisbeten ürkek, çekingen ve pasif oluşu, onu gözden düşürdüğü gibi, bu aynı vaziyetini tam 27 yıldır sürdürmesi de, şiddetli bir usanç ve hoşnutsuzluk havası meydana getirmişti.
Bu havadan istifade eden isyancılar, kısa sürede hem halktan, hem askeriyeden, hem de âlimlerden büyük destek gördü.
"Sadrazam Lâle Paşa"
İsyancıların elindeki en büyük kozlardan ve halkı tahrik edecek en önemli gerekçelerden biri de, 13 yıldır Sadrazamlık makamında bulunan Nevşehirli Damat İbrahim Paşanın tutum ve yönetim politikalarıydı.
Lâle Devrine damgasını vuran İbrahim Paşanın politikaları, esasen bu devrin tâ kendisi sayılır.
Bu devrede, birçok yenilik yapıldı, pekçok belde fethedildi. Tabiî, birçok belde de kaybedildi.
İlk matbaanın kuruluşu (1727), harikulâde san'atlı çeşmelerin (Topkapı ve Üsküdar'da III. Ahmed Çeşmesi) camilerin (Lâleli Camii), sarayların ve ihtişamlı kasırların (Kâhıthane, Sadabad) inşası, askerîyede (karada–denizde) yeni düzenlemelere gidilmesi, bu dönemin en önemli özelliklerinden.
Lâle Devrinin dikkati en fazla çeken ve büyük tahribata rağmen tarihten günümüze kadar gelen "lâle süslemeli mimarî" eserlerdir.
O tarihte, mevsimi geldiğinde İstanbul baştan başa renk renk, çeşit çeşit lâlelere bürünür. Parklar, bahçeler, eğlence yerleri lâle çiçekleriyle süslendiği gibi, sadrazamın teşvikleriyle daha da ileri gidilir, ağaç, taş ve mermer oymacılığı san'atında da lâle süslemeleri liste başına oturtulur.
Bu yaşayış dalgası, beraberinde zevk ve safâ içinde yaşama, büyük eğlenceler düzenleme, cehd ve gayretten ziyade aşk ve san'at ağırlıklı şiir ve musıkiye yönelme alışkanlığı da getirdi.
Şu var ki, halkın tamamı aynı durumda değildi ve sosyal tabakaların yaşantısı arasında adeta uçurumlar meydana geliyordu.
Bu da, haliyle gayr–ı memnunların ve isyancıların işini kolaylaştırıyor, elini güçlendiriyordu.
Yarın: Yıkıcı ihtilâlin diğer sebepleri ile sükûnete kadar yaşanan şiddetli çalkantıların genel seyri.
Günün Sözü
Melezya
Türkiye melezdir; Malezya olmaz.
28.09.2007
E-Posta:
[email protected]
|