İİstanbul'da yeni açılan bir teknoloji marketinde büyük izdiham yaşandı. Reklâm–tanıtım–promosyon maksadıyla açılış gününe (veya belirli gün ve saatlere) mahsus uygulanan indirimli fiyatlardan yararlanmak isteyen müşteriler, markete hücum etti ve saatler öncesinden gelip birbiriyle sıra kapma yarışına girişti.
Bu arada, ezilme tehlikesi geçirenlere ve tekme–tokat biribirine girişenlere de rastlandı.
Böylelikle, halkımız teknoloji ürünlerine sahip olmanın yanı sıra "tekmeloji" sahasında da yeni bir merhale kazanmış oldu.
İşte size çağdaşlaşmanın bir başka veçhesi.
Markette ilk yarım saat içinde mal bulabilen müşteri kazançlı çıktı; ama, en büyük kazanç, yine de market sahiplerine ait.
İzdihamdan her ne kadar cam–çerçeveleri kırılmış olsa bile, yine de iyi reklâm yaptılar.
Öyleymiş ya, "Reklâmın iyisi–kötüsü olmaz"mış...
Varsın, müşterinin yüzde biri gelip de mal bulamasın, yahut bulduğunu alamasın.
Biz bu gidişle, teknolojide değil belki ama, tekmelojide kesinlikle dünya birincisi dahi olabiliriz.
Oyun mu, rekabet mi?
Teknolojik ürünler satan marketlerde özellikle son zamanlarda yaşanan gelişmeler, tüketicileri rahatsız ettiği gibi, bazı tüketici kuruluşlarını da harekete geçirdi.
Zira, düzenlenen birtakım kampanya ve ilânlar vasıtasıyla, tüketici önemli ölçüde yanıltılıyor, adeta oyuna getiriliyor.
Marketler, bir taraftan birbiriyle rekabete giriyorlar. Bu gayet normal bir durumdur. Kalitenin ucuza mal edilmesini sağlıyor.
Fakat, bunun da bir usûl ve âdabı vardır.
Müşterinin iki ayağını bir pabuca sığdırırcasına dar zamanda ve ürünlerin çok sınırlı sayıda tutulması, buna mukabil, yapılan ilân ve reklâmlarda hayalî şişirmelere gidilmesi, ticarî ahlâkın şirazeden çıkmasını netice veriyor.
Aynı şekilde, güven ve itibar kaybına yol açıyor.
Müşteriyi saatler öncesinden harekete geçiren ve kilometrelerce öteden ayağına getirten mağazalar, şayet gelen müşterilerin sadece yüzde onuna, yahut onda birine ancak hitap ediyorsa, bunda ticarî dürüstlüğün zaafa uğratıldığını göstermiş olurlar.
Bakalım, işin takipçisi olacaklarını açıklayan tüketici dernekleri, giderek kronikleşen bu düzensizliğin, bu başıbozukluğun önüne geçebilecek mi?
Temaşa
Venüs, yahut Zühre Yıldızı
Yaz aylarında, bilhassa köy yerinde bulunduğumuz zamanlarda, hemen her akşam dışarı çıkar ve gökyüzünü seyre dalarız. Bundan da harikulâde zevk alır, haz duyarız.
Hele hele, 12–13 Ağustos gecelerindeki seyirlerin hazzına doyulmaz. O gece, "meteor yağmuru" denilen yıldız kaymalarının haddi hesabı olmaz.
Ayrı bir zevk haline getirdiğimiz bu alışkanlığı, başka mevsimlerde de devam ettirmeye çalışıyoruz.
Özellikle de açık havalarda...
Şu mübârek Ramazan ayında müşahademiz bir manzarayı, burada sizlerle de paylaşmak istiyoruz.
* * *
Yazın batı ufkunda seyrettiğimiz parlak bir yıldızı, şimdi sahur vakdinde doğu ufkunda heybet ve ürperti ile temâşâ ediyoruz.
Bu yıldızı, aynı parlaklığıyla sabah şafak sökünceye kadar da seyretmek mümkün.
Gökyüzünde, en parlak yıldız şeklinde duran bu gök cismini sizlerin de seyretmesini tavsiye ederiz.
Kandilli rasathanesine de sorup teyid ettirdik ki, aslında bu bir yıldız değil, "Venüs gezegeni"dir.
Bazı benzerlikleri itibariyle "Dünya ile kardeş gezegen" olarak da tarif edilen Venüs, Asya ve Şark literatüründe farklı isimlerle de yâd ediliyor.
Bu isimlerden "Zühre Yıldızı" en meşhûr olanıdır.
Venüs, ayrıca halk arasında Çoban Yıldızı, Sabah Yıldızı, Seher Yıldızı diye de isimlendirilmektedir.
Dünyaya çok yakın olup, Dünya ile Güneş arasında yer alan Zühre Yıldızı, bazı mevsimlerde akşam üzeri gurub vaktinden hemen sonra batı yönünde görünürken, bu mevsimde ise gece yarısından sonra doğu ufkunda zuhûr ile arz–ı endâm ediyor.
* * *
Tekrâren tavsiye ederiz, sahura veyahut sabah namazına kalktığınızda, başınızını şöyle gökyüzüne çevirin, doğu ufkuna doğru bakın ve neredeyse "yarım ay" kadar parlaklık veren bu muhteşem İlâhî san'atı huzur ve huşû içinde temaşâ edin.
GÜNÜN TARİHİ 27 Eylül 1919
Bozkır'da isyan üstüne isyan
Konya ve çevresinde "Birinci Bozkır İsyanı" patlak verdi.
Millî Mücadelenin ilk yıllarında, Konya vilayet merkezi ile çevresinde üç–dört defa kanlı isyan hadisesi yaşandı.
27 Eylül'de (1919) başlayıp 4 Ekim'de sona eren Birinci Bozkır İsyanı ile 20 Ekim–4 Kasım tarihleri arasındaki İkinci Bozkır İsyanı, Bozkırlı Zeynelabidin isimli şahıs tarafından organize edildi.
Bu şahıs, Konya Valisi Cemal Beyden cesaret alıyordu; İstanbul hükümetinin atadığı Cemal Bey ise, İngiliz işgal kuvvetlerine dayanarak Millî Kuvvetlere karşı tavır takınıyordu.
İsyan hareketinin büyümesi, harekete karşı koyanların öldürülmesi ve Beyşehir'den gönderilen süvari kuvvetlerinin de esir edilmesi üzerine harekete geçen Ankara'daki Heyet–i Temsiliye, isyanı bastırmak üzere Albay Re'fet (Bele) Beyi vazifelendirdi.
Müdafaa–i Hukuk Cemiyetini teşkil etmek üzere Konya'ya gelen, halkı ve askerî kuvvetleri organize eden Re'fet Bey, isyancıların gözünü korkuttu.
Bu arada, Vali Cemal Bey şehri terk ederek İstanbul'a kaçmış, onun yerine Hoca Vehbi Efendi vekalet etmekteydi.
Millî Kuvvetler kaşısında geri çekilen ve bir müddet sükûnet içinde kalan isyancılar, 20 Ekim'de tekrar harekete geçtiler. Ancak, yine muvaffak olamayıp mağlup düştüler.
Adana'ya kadar âsileri takip eden Yarbay Arif Bey, onları tesirsiz hale getirmeye muvaffak oldu.
Bir yıl sonra
Konya'da bir yıl kadar sonra yeni bir isyan daha vuku buldu.
Bu kez Delibaş Mehmed isimli şahsın başını çektiği bu isyanı, yine Miralay Re'fet Beyin komutasındaki Millî Kuvvetler bastırdı.
1920 Kasım ayı sonlarına kadar devam eden bu son ayaklanmada, Demirci Mehmed Efe ile Yarbay Osman Beyin de pek mühim hizmetleri oldu.
27.09.2007
E-Posta:
[email protected]
|