Cihanşumûl/evrensel bir din olan İslâmiyet; bireyi öne çıkarmakla birlikte; aynı zamanda sosyal hayatı ve dolayısıyla cemaatleşmeyi de hayatlandırır. Ferd, âile, cemiyet, hattâ milletlerarası münâsebet, sorumluluk ve âdâb-ı muaşeret dediğimiz görgü kurallarını da, Kur’ân ve Sünnet-i Seniyye ile detaylarına kadar ortaya koyar.
İmân şartları, bütün mü’minleri aynı inanç ve temel fikir etrafında toplar. Kur’ân, mü’minleri “Kurşunla kaynatılmış binalar”1 olarak vasıflandırarak “cemaat” olgusuna; toplumdan/toplumculuktan daha derin, daha geniş, mânâlar yükler. “Cemaatteki ferdin, bir cesedin organı gibi” olduğuna dikkat çeken Hz. Peygamber (asm) “Allah’ın ipine hepiniz sımsıkı yapışın”2 âyetindeki “Allah’ın ipi” tâbirini “cemaat” olarak yorumlamış ve “cemaate sarılın” emrini vermiştir.3
Yine, daha önce semâvî kitap verilenlerin ayrılığa düşüp parçalandıklarını, kendi ümmetinden de tefrikaya düşecekler olacağını; “Cemaate sarılanlar dışındakilerin ateşte olacaklarını” haber vererek; cemaatleşmenin önemini vurgular.4 Keza, “Size cemaat halinde bulunmanızı tavsiye eder; ayrılıp dağılmaktan şiddetle kaçınmanızı isterim. Zîrâ, şeytan, yalnız başına yaşayan insana yakın olup beraber bulunan iki kişiden daha uzaktır. Kim Cennetin tâ ortasında yaşamayı isterse toplu halde bulunmaya baksın; Allah’ın yardım ve inâyeti cemaatle beraberdir”; “Müslüman Cemaatinden bir karış da olsa ayrılan kimse, boynundaki İslâm bağını çözmüş demektir”; “Cemaatten ayrılmayınız. Şunu bilin ki, sürüden ayrılan koyunu kurt kapar!”5
İslâm şartları/ibâdetler ise; cemaatleşmeyi pratiğe geçirir. İlâhî fermanın tertip sırasının ilk sûresi Fâtiha, ilk iki âyette inananları ulûhiyet ve rubûbiyet (ilâhlık ve her şeyi terbiye etme) ekseninde yoğurduktan sonra; Onun karşısındaki durumlarını vurgular:
“Ancak Sana ibâdet ederiz, ancak Senden yardım dileriz.”
Bu bize, ibâdetlerin “cemaat” hâlinde olmasının fazîletini hatırlatırken; sosyal hayattaki konumumuzun da “cemaat” hâlinde olmasını ihtar ediyor olmalıdır. Sosyal statüsü, makamı, hayat standardı ne olursa olsun; ister padişah, ister dilenci, namaz herkesi aynı safta bir araya getirir, kaynaştırır, kenetleştirir.
Tek başına namaz kılarken bile, en az kırk sefer okuduğumuz Fatiha’da, “E’budu” (Ben ibâdet ederim) değil, “Na’budu” (Biz ibâdet ederiz) tâbiri de mânidardır. Bu, toplanmayı ve cemaatleşmeyi gerektirir.
Bediüzzaman, bu anlayışı, “Her şey Allah’ı tesbih eder, zikreder” âyetlerinden de hareketle daha ileri seviyede yorumlayarak, yeryüzünün bir mescid hükmünde olduğunu söyler. Doğudan batıya kadar namaz kılmak için dizilmiş olan bütün Müslümanların aynı düşünce, aynı şuûr etrafında halkalandıklarını belirtir. Cemaate, diğer bütün varlıkları da katar.6
Cuma, bayram ve cenâze namazları cemaatleşmeyi gerektirmektedir. Ve yine Hac meselesinde de, herkes eşit olarak ve birlikte Allah’ın evinin ziyaret edilmesi ve Onun prensiplerine uyulması istenir.
Oruç, insanların toplum hayatında önemli bir yardımlaşma ve kaynaşma işlevi görür. Oruç tutan, aç kalmanın ne demek olduğunu anlar ve diğer insanlara yardım eder.7 Yine İslâm şartlarının en mühim erkânlarından olan zekât (namazı emreden âyetlerle birlikte sık sık tekrarlanır), sosyal dayanışmayı ve kaynaşmayı gerektirir.
“Ben tok olduktan sonra başkası açlıktan ölse bana ne!” gibi dehşetli bir anlayışı “zekâtın farziyeti”; “Sen çalış ben yiyeyim!” felsefesini “faiz yasağı” kökünden keser. Bu, düşünce ve uygulama hem ferd, hem özel cemaatler, hem de insanlığın mutluluğuna hizmet eder.8
Ekipleşmenin, cemaatleşmenin sosyal hayatın bir gereği olduğunu izâh etmeye çalıştık. Bir sonraki yazımızda, cemaatlerin/sivil örgütlerin özelliklerine kısaca gözatalım.
Dipnotlar: 1-Kur’ân, Saf, 4.; 2-Agk, Âl-i İmrân, 103.; 3-Taberî, IV, 30-31.; 4-Kurtubî, 1V, s. 160.; 5-Tirmizî, Fiten, 7.; Age, 78; Ebû Dâvûd, Salat, 46.; 6-Mesnevî-i Nûriye, s. 63.; 7-Mektûbât, s. 387.; 8-Age, s. 265.
TAZİYE: Muhterem Hakkı Morgül’ün eşi, merhum Ceylan Çalışkan ağabeyin kayınvalidesi, Avni ve Haydar Morgül’ün anneleri, Ömer Morgül’ün anneannesi, salihat-ı nisvandan Duriye Morgül’e Cenâb-ı Hak’tan rahmet ve mağfiret, yakınlarına sabr-ı cemil niyaz ederim.
27.09.2007
E-Posta:
[email protected] [email protected]
|