Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 24 Eylül 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Cevher İLHAN

Başörtüsüne anayasal tuzak



Türkiye’nin gündemi yeniden “türban”a dolandı. Akademisyenlerden oluşan “bilim kurulu”na hazırlatılan yeni anayasa taslağı, “din dersleri”nden sonra, kasten “türban” dedikleri “başörtüsünün üniversitelerde serbest bırakılması”na yoğunlaştırıldı.

Mâlum medya, yok yere yakılan ateşin üzerine körükle gidiyor. Vatandaşların hak ve özgürlükleri zemininde hazırlanacağı belirtilen yeni anayasada, insan haklarının en muteberi olan bir temel hakka darbe vurma komplosu kuruluyor.

Anayasal ve yasal olarak tamamen serbest olması gereken bireyin tercih hakkı, saptırmalarla “yasak” kapsamına sokulmak isteniyor. Bu taktikle, öteden beri dayatılan yasağın devamı plânlanıyor. Doğrusu, hiçbir kanunî engeli olmayan ve tamamen inancını yaşama hakkı olan başörtüsüne kurulan bu tuzağa da, ne yazık ki yine iktidar partisinin ürkek ve ikircikli tavrı sebebiyet verdiriyor.

Tartışmalar yine şirâzeden çıktı. O denli ki, taslağın, partisinin merkez yönetim kurulunda görüşülmesinin ardından Başbakan, “Ortada henüz tartışmaya açılan bir metin yok” demek durumunda kaldı. Oysa daha birkaç gün önce, iktidar partisinin genel başkan yardımcısı ve ilgili komisyonun başkanı ile hükûmet sözcüsü, taslağa sahip çıkacaklarını ve kamuoyuna açıklayacaklarını deklâre etmişlerdi…

* * *

Esasen, iktidar partisinin meseleye yasakçı zihniyetin mülâhazalarıyla bakma yanlışlığı, medyanın da propagandasıyla kamuoyunda “başörtüsü yeni anayasa hedefi” haline getirildi. Küçük bir araştırmayla görülecektir ki, tesettürün bir parçası olan ve Anadolu kadınlarının yüzde seksenbeşinin taktığı başörtüsü hakkında hiçbir kanunî müeyyide yok.

Dahası, Türkiye’de kadınların kıyafetlerini sınırlayan hiçbir yasal hüküm bulunmamakta. Yasak tamamen indî ve keyfî olarak ileri sürülmekte. İnsan haklarının başında gelen demokratik eğitim hakkının ketmedilmesiyle, yüzbinlerce öğrenci hâlâ sırf inançları gereği taktıkları başörtüsünden dolayı hak kazandıkları okullarına alınmıyor; inanç hakkıyla eğitim hakkı âdeta takasla karşı karşıya bırakılıyor.

Bilindiği gibi sözkonusu “yasak”, Anayasa Mahkemesi’nin, “kanunlara aykırı olmamak şartıyla üniversitelerde kılık ve kıyafet serbesttir” ibâreli Yüksek Öğretim Kanunu Ek-17. maddesinin “gerekçesi”ne dayandırılmakta.

Bu hususta sınırlayıcı hiçbir kanun da olmadığına göre, maddeyi iptal edemeyen Mahkeme, belli ki yasağın ihdası için çarpıtmaya yeltenmiş. Kanunu iptal edemeyip başörtüsünü doğrudan yasaklayamamış; ama yasakçılara sözde “dayanak” olsun diye “başörtüsünün çağdaş bir kıyafet olmadığını” uzun gerekçesine eklemiş.

Ancak Anayasanın 153. maddesi, mahkemenin bir kanun veya kararnâme hakkında karar verirken, “kanun koyucu gibi hareketle, yeni bir uygulamaya yol açacak biçimde hüküm tesis edemeyeceği”ni açık hükme bağlamış. Çünkü “yasama görevi”, yine Anayasal yetkiyle sâdece TBMM’ye verilmiştir.

Buna rağmen, yasadışılığa dayandırılan bütün uygulamalar; yönetmelikler, tâlimatlar ve emirnâmeler bütünüyle yasadışı...

Ne var ki iktidar partisinin baştan beri yaptığı gibi, bir defa daha “Anayasa Mahkemesi kararlarını yasal gören” tavrı, işin başında vartaya düşürüyor. Tamamen tepeden inme yasadışı dayatmalara bir nevi “meşruiyet” maskesi bahşediyor.

* * *

Gerçek şu ki, yasağı çözmek için anayasada atıfta bulunmaya ya da Meclis’te yeni bir yasal düzenlemeye ihtiyaç yok. Zira başörtüsünü ve hatta kadınların kılık ve kıyafetlerini yasaklayan veya sınırlayan bir kanun yok ki düzeltilsin veya kaldırılsın…

Çünkü problem yasada değil, uygulamada. Ve siyasî iktidarın uygulama alanında sorumluluğu vardır. Aksi halde, bu yasadışı yasağı demokratik irâde ile bertaraf etmek yerine, bir temel hak olan başörtüsünü anayasa ve yasa kapsamına almak, yasakçılığa prim verdirmektir.

Her ne suretle olursa olsun, yasadışı yasağı anayasa ve yasalarla savuşturmaya girişmek, berâberinde daha vahim yasakları ve dayatmaları getirecek ciddî bir yanlışlıktır. Bu furyada, Mahkemeye ve yasakçılara yeni yasaklama fırsatını verdirmektir.

Kısacası, zaten bir temel hak ve özgürlük olan başörtüsünün anayasayla “korunması”na ihtiyacı yok. Medyatik şova dönüşen bunca gürültüye de gerek yok…

Siyasî iktidar, milletten aldığı güçle demokratik irâdeyi ortaya koysun, yeter…

24.09.2007

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (23.09.2007) - Bediüzzaman ve din dersleri

  (22.09.2007) - Din dersleri

  (21.09.2007) - Demokratik eğitim

  (20.09.2007) - Din öğretimi ve devlet

  (19.09.2007) - Kültür kırılmasına karşı ahlâkî eğitim…

  (18.09.2007) - Eğitimde terbiye tedbiri...

  (17.09.2007) - “Manevî kıyamet”ten “maddî kıyamet”e…

  (16.09.2007) - “Su sorunu”nun sebebi...

  (15.09.2007) - Dünyevîleşmenin sonu...

  (14.09.2007) - Fikirlerin yol göstericisi

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT


 Son Dakika Haberleri