Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 24 Eylül 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Lahika

ÂYET-İ KERİME MEÂLİ

Büyükleri ise şöyle cevap verirler: "Siz îmân etmiş değildiniz ki!

Sâffât Sûresi: 29

24.09.2007


HADİS-İ ŞERİF MEÂLİ

Sabah namazını kıldığınızda rızık aramayı bırakıp uyumayınız.

Câmiü's-Sağîr, c: 1, no: 397

24.09.2007


Ramazanın kıymettar vaktini zayi etmemeli

Aziz, sıddık kardeşlerim,

Meyve’nin Dördüncü Meselesindeki bir hakikatin izahını eski Said’in âfâka bakmak damarıyla ve bana hizmet eden kâtibin Ramazan başlarında bayram alâmetini şarkta bir hadisenin tesiriyle heyecanla demesi ve bu Ramazan-ı Şerifteki kıymettar vakitleri radyonun malayaniyatıyla zayi etmemesi için mânen kalbime kaç defa ihtar edildi ki, o geniş ve karışık fırtınalı hakikatin kısaca zararlarını beyan eyle. Ben de gayet muhtasar bazı işaretler nev’inde, Risâle-i Nur şakirtlerinin meraklarını tadil etmek niyetiyle beyan ediyorum. Fakat hem mesele çok geniş, vaktim de dar, halim de perişan olmasından, anlamasında zahmet çekeceksiniz, zekâvetinize güveniyorum.

Meyvenin o Dördüncü Meselesinde denilmiş ki:

“Dünya siyasetine karışmadığımın sebebi: O geniş ve büyük dairede vazife az ve küçük olmakla beraber, cazibedarlık cihetiyle meraklıları kendiyle meşgul eder, hakiki ve büyük vazifelerini onlara unutturur veya noksan bıraktırır. Hem her halde bir tarafgirlik meylini verir, zalimlerin zulümlerini hoş görür, şerik olur” meâlinde orada denilmiştir.

Şimdi ben de derim ki: Merak yüzünden ve âfâkî hadisatın verdiği sarhoşane gafletten zevk alan biçareler! Eğer “İnsanın fıtratındaki merak, insaniyet damarıyla sizin, farz ve lâzım vazifeniz zararına o hadise, o geniş boğuşmalara sevk ediyor. Bu da bir ihtiyac-ı manevîdir, fıtrîdir” derseniz, ben de derim:

Kat’iyen biliniz ki, insanın, çok mu’cizâtlı hilkatine merak etmeyip, dikkat etmeyerek iki başlı veya üç ayaklı bir insan görse kemâl-i merakla temâşâsına daldığı gibi; aynen bu asırda, nev-i beşerin muvakkat ve fânî, tahripçi geniş hâdiseleri ve zemin yüzünde yüz bin millet ve insan nev’i gibi çok hâdisât-ı acîbeye mazhar o milletlerden, her baharda yalnız birtek arı milletine ve üzüm tâifesine baksan, bu nev-i beşerdeki hâdisâtın yüz defa daha mûcib-i merak ve rûhânî, mânevî zevklere medar hâdiseler var. Bu hakîkî zevklere ehemmiyet vermeyip beşerin zararlı, şerli, ârızî hâdiselerine bu kadar merak ve zevkle bağlanmak; dünyada ebedî kalmak ve o hâdiseler dâimî olmak ve herkese o hâdiseden bir menfaat veya zarar gelmek ve o hâdiseye sebebiyet verenlerin hakîkî fâil ve mûcid olmak şartıyla olabilir. Halbuki, havanın fırtınaları gibi geçici hallerdir. Sebebiyet verenlerin tesirleri pek cüz’î... Ondaki zarar ve menfaati, o vaziyet şarktan, Bahr-i Muhîtten sana göndermez. Senden sana daha yakın ve senin kalbin Onun tasarrufunda ve senin cismin Onun tedbir ve icadında olan bir Zât-ı Akdesin rubûbiyetini ve hikmetini nazara almayıp, tâ dünyanın nihâyetinden zarar ve menfaati beklemek ne derece divânelik olduğu târif edilmez.

Emirdağ Lâhikası, s. 52

Lügatçe:

âfâk: Dünya meseleleri, hadiseleri.

âfâkî: Dünyaya ait sıradan meseleler, hadiseler.

malayaniyat: Faydasız, boş şeyler veya sözler.

şerik: Ortak.

fıtrat: Yaratılış.

ihtiyac-ı manevî: Manevî ihtiyaç.

hilkat: Yaratılış.

muvakkat: Geçici.

mûcib-i merak: Meraka değen, dikkati çeken.

ârızî: Sonradan var olan.

Bahr-i Muhît: Büyük okyanus.

rubûbiyet: Cenâb-ı Hakkın her zaman, her yerde ve her mahluka muhtaç olduğu şeyleri vermesi, terbiye etmesi.

Bediüzzaman Said NURSÎ

24.09.2007


Yoksulluğun tükettiği adam

Musa Aleyhisselam giyecek bir şeyi olmadığı için kumun içine gömülmüş bir fakir gördü. Fakire selam verdi. Fakir: “Ya Musa, bana duâ et. Cenab-ı Hak bana yetişecek kadar dünyalık versin, yoksulluk beni tüketti.” diye yakındı.

Bunun üzerine Musa Aleyhisselam duâ etti. Hak Teâla fakire dünyalık verdi. Fakir, zenginlerden oldu. Bir müddet sonra Musa Aleyhisselam bir kalabalık, bir kargaşa gördü.

“Burada ne oluyor?” diye yaklaştığında, o fakirin kalabalığın ortasında eli bağlı çaresiz biçimde durduğunu gördü. Daha da hayret ederek: “Bu ne hâldir, Bu ne hâldir!” diye bağırınca, etraftan halk: “Ya Musa! Bu adam şarap içmiş, kavga etmiş, kavga ettiği adamı öldürmüş. Şimdi ona kısas uygulanacak.” dediler. Musa Aleyhisselâm bunun üzerine, Allah’ın adaletine bir kere daha hayran oldu ve cüretinden dolayı tövbe etti. Musa Aleyhisselam şu ayeti okudu:

“Eğer Cenab-ı Hakk kullarına rızkı lüzumundan fazla verseydi, kulları yeryüzünde ne azgınlıklar yaparlardı.”

Süleyman KÖSMENE

24.09.2007

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

 Son Dakika Haberleri