‘Aile’nin, milletlerin temel taşı olduğu her halde inkâr edilemez. Bu gerçek bilindiği için, bir yandan ‘aile’yi muhafaza, öte yandan da ‘aileyi tahrip’ etmek isteyenler fikrî mücadelelerini sürdürüp gider. Geçmişte böyle olmuştu, gelecekte de muhtemelen bu mücadele sürüp gidecek.
Aile konusu, Türkiye’de şu an için birinci gündem maddesi olmasa da, tamamen gündemden çıkmış da değildir. ‘Aileyi koruma’ çalışmaları ınkıtaya uğrarken, ‘tahrip cephesi’ dört koldan çalışmalarını devam ettiriyor. Hali hazırda aileyi tahribe yönelen televizyon yayınlarını ve diğer medya vasıtalarını düşünün...
Aile ile ilgili yoğun bir tartışma da Almanya’da yaşanıyormuş. Cuma günkü Yeni Asya’da yer alan bir yazıda, Almanya’daki tartışmanın ayrıntılarını görmek mümkün. Yazıya göre, Almanya’daki ‘feminist cephe’ kısmî de olsa çöküntüye uğramış. (Bkz. Şükrü Bulut’un “Eva Hermann veya fıtratın sesi” başlıklı yazısı, 21 Eylül 2007)
Aynı günkü gazetelerde, adını CSU Genel Başkanı ve Bavyera Başbakanı Edmund Stoiber’e karşı çıkışıyla duyuran Fürth Kaymakamı Gabriele Pauli’nin ‘tahrip kalıbı’ gibi bir beyanı yer alıyordu. Hıristiyan Sosyal Birlik Partisi CSU’nun boşalan genel başkanlığına aday olan Pauli, evliliklerin 7 yılla sınırlı olmasını istemiş. (Hürriyet, 21 Eylül 2007)
Burası dünya olduğu için, bir yanda ‘tahrip’ ekibi, öte yanda da ‘tamir ekibi’ çalışmalarına devam edecek ve nitekim devam ediyor. Tabiî Almanya sadece böyle ‘uç’ teklifleri gündeme getiren siyasetçilerden oluşmuyor. Son yıllardaki gelişmeler, Alman siyasetçilerini ve kamuoyunu; ‘aileyi korumak gerektiği’ noktasına getirmiş. Bir yanda boşanmaları teşvik edenler varken, öte yanda da “Aile kurun, aile olarak yaşayın. Aile olarak yaşamanın en az 100 faydası var” sloganlarıyla hazırlanan sokak afişleriyle gençler evliliğe teşvik ediliyor.
Almanya Dışişleri Bakanlığı’nın katkılarıyla hazırlanan “Deutschland” adlı dergide, ‘yeni trend’in ‘babalık’ olduğu ifade edilmiş. Dergiye göre, Almanya’da artan sayıda baba, yeni aile politikası sayesinde ‘bebek molası’nın keyfini keşfediyor”muş. Mesela, ikinci çocuğuna bakım için ‘izne’ ayrılan bir baba, “Aldığım karar işverenim, iş yerindeki arkadaşlarım ve arkadaş çevrem tarafından çok olumlu karşılandı” diye konuşmuş. (Politika, Kültür ve Ekonomi Forumu Deutschland, Ağustos-Eylül, sayı: 4/2007)
Son yıllarda neredeyse bütün dünya ülkeleri, ‘aile’yi korumak için yeni adımlar atıyor. Her ne kadar bu adımlar ‘maddî adımlar’ olsa da, bir sonraki adımın ‘manevî, ahlakî adım’lar olması muhtemeldir. İfsat şebekeleri istemese de, yeni ‘trend’ bu. Türkiye’deki ‘kavga’ların da bir ucunun buralara dayanmıyor görelim.
Milletimiz, aileyi muhafaza edebilme kararlılığı gösterebilirse, pek çok sıkıntıyı geride bırakırız. Duamız, ‘ifsat şebekeleri’nin aile üzerinde kurdukları tuzakların bozulması niyetine...
24.09.2007
E-Posta:
[email protected]
|