Ali FERŞADOĞLU |
|
Tahkikî, gerçek iman |
Tahkikî imân; akıl, ilim, fikir, araştırma, tahkik, tetkik, inceleme, gözlem, müşahede, sentez ve muhâkeme ile elde edilir. O'na, derin tefekkürle, kesin belge, bulgu ve delillere dayanarak ulaşılır. Her şeyi Allah’a dayandırmakla beraber, her şeyin üstünde bulunan Ulûhiyetinin (İlâhlığın, yaratıcılığın) mühürlerini, Rubûbiyetinin (atomdan galaksilere kadar bütün kâinattaki terbiye ediciliğinin) damgalarını ve Kudret kaleminin ince nakışlarını; O'nun sonsuz isim ve sıfatlarını bu yansımalarda okuyarak O’nu bilmek, tanımak, O’nu kabul etmek, O’na inanmaktır. Aynı şekilde, sair iman esaslarını da araştırıp, düşünüp, tefekkür süzgecinden geçirdikten sonra kabul etmektir. Bu tür imân yalnız kuru bir bilgi/ilimle değil, yüksek bir tefekkür ile elde edilebilir. Evet, akıl, kalb, vicdan, idrak, şuûr gibi duyguların ve lâtifelerin de payı vardır. Mideye giren yemeğin muhtelif sinirlere, çeşitli miktarlarda taksim edilmesi gibidir. İlimle gelen imân meseleleri dahi, akıl midesine girdikten sonra, derecesine göre ruh, kalb, sır, nefis ve hâkezâ, lâtifeleri kendine göre birer hisse alır, emer. Eğer onların hissesi olmazsa böyle bir imân noksandır.1 İmanın bütün lâtifelere sirayet etmesi çok mühimdir. Meselâ, “sekerat” denen ruhunu teslim etme zamanında şeytan vesvesesiyle ancak akla şüpheler verip tereddüde düşürebilir. Ancak, tahkikî imana bir zarar veremez. Çünkü, tahkikî iman yalnız akılda durmuyor. Hem kalbe, hem ruha, hem sırra, hem öyle letâife sirayet ediyor, kökleşiyor ki, şeytanın eli o yerlere yetişemiyor. Öylelerin imanı korunuyor. Gerçek imana ulaşmanın iki yolu var: 1- Keşif ve manevî gözlemle. Bu yol yüksek seviyedekilere özeldir. Müşahadeye, görmeye dayalı bir imandır. Ki, pek çok imanî hakikatlerin yansımaları görülür. 2- Vahiy sırrının feyziyle, delillere dayanarak, Kur’ânî metodu, yani ispat ve tahkike dayalı bir tarzda akıl ve kalbin birleşmesiyle, hakkalyakîn (bizzat içine girerek, yaşayarak anlama) derecesinde bir kuvvetle zaruret ve apaçık dereceye gelen bir ilmelyakînle iman hakikatlerini tasdik etmektir. Tahkikî imâna; tahayyülden başlayıp, tasavvur ve taakkulden geçip, tasdikten sonra iz’ân, iltizam, teslim ve imtisâlin ardından ulaşılır. Bu imân, hem hareket ve bereket, hem enerji ve güç kaynağıdır. Bu tür imanın bir çekirdekten, tâ büyük hurma ağacına kadar ve eldeki aynada görünen misâlî güneşten tâ deniz yüzünde yansıyan güneşe kadar kademeleri, açılımları vardır. Ki, bin bir İlâhî ismin tezâhürleri, yansımaları ve diğer imân şartlarının kâinat hakikatleriyle örtüşen çok yönleri, basamakları, oluşumları, bağları bulunur. Tahkikî imânı elde eden; Allah hesabına müşahede edilen herşeyin “marifet/ilim” olduğunu idrak eder. Kesin (yakîn) bilgiye dayanan tahkikî imânın pek çok mertebe, derece ve basamakları bulunmakla beraber, “ilmel-yakîn, aynel-yakîn ve hakkal-yakîn” gibi üç ana şıkta toplanır. Bunların üç mertebesi de tahkikî imanın dereceleridir. İman gücü, tahkikî imanda ortaya çıkar, fiiliyata, pratiğe dönüşür.
Dipnot: 1- Mektûbât, s. 318. 03.09.2010 E-Posta: [email protected] [email protected] |