Ali FERŞADOĞLU |
|
İfsat komiteleri çalışıyor, biz ne ile meşgulüz? |
PKK’nın tırmandırdığı gerginlik neyin habercisi? Yöneticiler, siyasiler, sosyal bilimciler, politikacılar, psikologlar, eğitimciler ve vatandaşlar, artık kısır çekişmeleri bırakıp, bu sosyal hastalığı teşhis, tedavi ve ameliyat etmeye koşmalı değil mi? Önce şu hususu teslim edelim: Çeyrek asrı aşkındır PKK’nın üzerine silâhla gidiliyor, askerî metotlarla gidiliyor. 300 milyar dolar para harcanmıştır. Diğer kayıplar 600 milyar dolar mı, 900 milyar dolar mı, belli değil. Manevî kayıpları ve bunların maddeye dönüştürülmesi ise hesapsız kayıp. Yine durdurulamamışsa, hem teşhiste, hem de tedavide bir yanlışlık olduğu kesin değil mi? Öyle ise asıl hastalığı teşhis edelim: Milliyetçilik, ırkçılık! Beslendiği toprak: İnançsızlık, ateizm, komünizm, sekülarizm… Doğu ve Güneydoğu’da bazı dindarları, sıradan vatandaşları ve hatta imamları PKK’ya taraftar eden sebep: İstibdat, baskı, diktatörlük… Müstebit rejim, insanların giyimine karışıyor, kuşamına karışıyor, diline karışıyor, dinine karışıyor… Hayır, hayır karışmıyor; din dayatıyor, giyim-kuşam biçimi dayatıyor… Şu halde panzehiri nedir? İslâm, iman, vatan kardeşliği… Hürriyet, demokrasi. Başta din, vicdan ve düşünce hürriyeti… Aslında en büyük düşmanımız PKK veya onun oyununa gelen, tuzağına düşen vatandaş değil; Bediüzzaman’ın ifadesiyle, “cehalet, fakr u zaruret (fakirlik ve zarurî ihtiyaçlarımızı bile karşılayamama) ve ihtilâf.” Bir şey daha: Bütün bunlar deccalizmden kaynaklanmaktadır. Yani PKK, deccalizmden besleniyor. Deccalizm nedir? Marksizm, ateizm, faşizm, sekülarizm gibi “izm”lerin birleşmesinden hasıl olan bir cereyan. Şu halde bununla nasıl baş edeceğiz? Bediüzzaman, bu cereyana karşı maddî güç, siyaset, iktidar yoluyla mücadele edilemeyeceğini tesbit eder. Ancak Kur’ân nurları, iman yolu ve ihlâsla mukabele edilebilir. Yani, Kur’ân ve hadîsçe haber verilen, her tarafı kasıp kavuran deccalizm, süfyanizm ve ifsat komitelerinin fitneleri siyasetle değil, ancak imân ve Kur’ân nurlarıyla durdurulabilir.1 Öyle ise, başta Nur Talebeleri, iktidardakiler ve bütün vatandaşlar olarak oyunu, eğlenceyi, ihale peşinde koşmayı bırakalım da, önce hastalığımızı tedavi edelim, bu yangını söndürelim! Resmî, gayr-i resmî aklı başında bütün zevât olarak, Doğu ve Güneydoğuluların hemşehrisi Bediüzzaman’ı, Risâle-i Nur’u yanımıza alalım ve birlikte Anadolu’ya gidelim, ihlâs, muhabbet ve uhuvvetle kucaklaşalım. Tıpkı mevlidlerde kucaklaştığımız gibi… Eğer onu okusaydık, anlasaydık ve çizdiği stratejiyi yüz sene önce hayata geçirseydik, ne Ermeni meselesi, ne eğitim problemleri, ne de PKK belâsıyla karşı karşıya kalırdık! Çare yine onda. Bâri şimdi ihmâl etmeyelim!
Dipnotlar:
1-Tarihçe-i Hayatı, s. 131. 05.08.2010 E-Posta: [email protected] [email protected] |