M. Latif SALİHOĞLU |
|
Yakın tarih yeniden yazılsın (3) |
Bayramdan önce birkaç yazıyla üzerinde durduğumuz yakın tarih konusuna kaldığımız yerden devam ediyoruz. Ancak, konuların detay kısımlarını ileri tarihlere bırakarak, şimdilik tahrif edilen, yalan–yanlış şekilde aktarılan, ya da üzerine kasden perde çekilen belli başlı konulara sadece satır başlarıyla değinmekle iktifa edelim.
12) Resmî tarih kitaplarındaki "Zararlı Cemiyetler" bahsi, büyük çapta ideolojik bir yaklaşımla ele alınmış. Objektif bir yaklaşımla akademik çalışma yapılması kaçınılmazdır.
13) Kürt–Teâli Cemiyetinin ne maksatla ve kimlerin himayesiyle kurulduğuna açıklık getirilmeli. Ayrıca, bu cemiyetin mensubu olan–olmayan, sonradan dahil olan ya da cemiyetten ayrılan şahsiyetler, kesin hatlarıyla birbirinden tefrik edilmeli. Araştırmalarımız esnasında, kasdî ve art niyete dayalı bazı karıştırmaların olduğuna yakînen şahit olduk. Özellikle, Said Nursî'nin bu cemiyetle hiçbir alâkası bulunmamasına rağmen, ilmî sahtekârlık yapılarak, o zâtın ismi karalanmaya çalışılmış.
14) İslâm Teâli Cemiyetinin ismi nasıl doğdu? Müderrisin Cemiyeti niçin feshedildi? Bu cemiyetin hangi üyeleri İslâm Teâli'ye üye olmaya devam etti? İşgal kuvvetleri, bu cemiyeti maksatlarına nasıl âlet etti? Kimler âlet oldu, kimler istifa ederek restini çekti? Bu tür soruların cevabı, ne yazık ki resmî kitaplarda yer almıyor. Bu sebeple, ortalık isnat ve iftiralardan geçilmez hale gelmiş.
15) İngiliz Muhibleri Cemiyetinin kuruluşunda, Osmanlı siyasîleri ile aydınları neden ikiye bölündü? Tarafların maksadı ne idi? İngilizler, bu cemiyete ne ölçüde destek verdi? Kimleri aldattı, kimleri emrine râm edemedi?
16) 16 Mart 1920'de İngiliz işgal kuvvetlerinin Şehzadebaşı Karakoluna baskın düzenleyerek kan dökmelerinin arka plânında yatan asıl maksat ne idi? O "Kara Bir Gün" içinde başka neler oldu? 17) Anadolu'daki Kuva–yı Milliye Hareketi hakkında neşredilen birbirine zıt fetvâların arkasında kimler vardı? İşgal kuvvetlerinin bu fetvâlara karşı tavrı ne oldu? Leh ve aleyhteki fetvâların Anadolu insanı üzerindeki etkisi nasıl tezâhür etti?
18) Amasya Tamimini kimler hazırladı; hazırlanan metnin altına imza atan, ya da bu tamime kesin taraf olduğunu bildiren komutanlar kimlerdi? Sonraki yıllarda bunların başına neler geldi? Bir kişi hariç, diğer 8–10 kişinin tamamı neden sonradan "vatan haini" muamelesine mâruz kaldı?
19) Erzurum ve Sivas Kongrelerinin ilk hazırlık devresi nasıl başladı? Bu kongrelerde alınan kararlar, ne ölçüde hayata geçirildi? Kongrenin ruhu, Lozan Konferansına ve bilhassa 1923'ten sonra uygulanan resmî politikalara yansıtıldı mı?
20) Kongre kararıyla Ankara'ya gönderilen Heyet–i Temsiliye'ye Albay İsmet Bey neden ilâve edildi? Ondan çok daha yüksek rütbeli subaylar olmasına rağmen, Albay İsmet'in önce Garp Cephesi Komutanlığına, ardından paşa yapılarak Genelkurmay Başkanlığına getirilmesinin sebebi neydi?
21) İsmet Paşa ile Çerkes Ethem'in karşı karşıya getiren mesele neydi? Düşmanın attığı topların sesi Ankara'dan duyulduğu günlerde, İsmet Beyin herşeyi bırakıp Çerkes Ethem'in peşine düşmesinin gerekçesi neydi? Ankara'daki ekâbir takımından bazı şahıslar, Ethem Beyden niçin korktular da "işini bitirme"ye karar verdiler?
22) İstanbul'daki "Son Meclis–i Mebusan" nasıl teşkil edildi? Kanlı işgalden sonra İstanbul'u terk eden mebuslardan kaçı Ankara'ya gelmedi? Bunlar niçin siyasetten uzak durdu? Ankara gelenlerin yarısına yakını, neden ilk seçimde liste dışı bırakıldı?
23) Kongrelerde ve Meclislerde kabul edilen "Misâk–ı Millî" şartlarına sonradan tam riayet edildi mi? Nerede hangi tavizler verildi? Niçin?
24) Kuva–yı Milliye Hareketine dahil olanlar, bu birlikteliği ne ölçüde ve nereye kadar koruyabildi? Hareketin belli başlı şahsiyetleri, kısa bir süre sonra neden zıtlaşma cihetine gittiler?
25) Anadolu ve Trakya'da teşkil edilen Müdaffaa–i Hukuk Cemiyetleri, ne zaman ve kimler tarafından kuruldu? Resmî kitaplarda, bu cemiyetlerin 19 Mayıs 1919'dan önceki varlıkları hakkıyla nazara verilmiyor? Sebebi nedir?
26) Kurtuluş Mücadelesindeki cephe savaşları nerelerde yaşandı? Kayıplarımız ne kadar? En çetin mücadele safhası nerede vuku buldu? İstanbul'da yapılan silâhsız mücadelenin mantığı neydi ve bu mücadele nasıl oldu da başarıya ulaştırılabildi?
27) Osmanlı hükümetini "Sevr Antlaşması"na razı (ya da mecbur) eden müessir sebepler neydi? Bu antlaşmanın İstanbul ve taşradaki etkileri ne oldu?
28) Türkiye'yi işgal ve istilâ etme politikası güden İngiliz ve Yunan kuvvetlerinden hangisi daha büyük ve dehşet vericiydi? Aralarında nasıl bir farklılık vardı? Güç dengeleri biliniyor muydu?
29) Ankara hükümeti adına yapılan ilk hükümetler arası anlaşma Gümrü Antlaşmasında Karabekir Paşanın rolü neydi? Orada elde edilen zafer ve sağlanan üstün başarı, sonradan niçin küçümsendi de, Karabekir Paşa hem askeriyeden, hem de siyasetten uzaklaştırıldı?
30) İnönü Savaşlarında, İsmet Beyin rolü ve etkisi nedir? Araştırmalarda ciddî abartmalara ve hatta saptırmalara rastlanılmaktadır. Bu savaş safhasının, kaybedilen Eskişehir–Kütahya hattındaki muharebeler ile kazanılan Sakarya Meydan Muharebesiyle birlikte işlenmesi gerekmektedir. Böyle satır başlarıyla da olsa, yakın tarihin önemli diğer konularını sıralamaya bir–iki gün daha devam etmek arzusundayız.
Tarihin yorumu - 2 Aralık 1888
Hür düşüncenin bayraktarı
Fikir dünyamızın öncü isimlerinden biri olan Namık Kemâl, 2 Aralık 1888 tarihinde mutasarrıf (vali–kaymakam arası makam) olarak bulunduğu Sakız Adasında vefat etti. 1840 Tekirdağ doğumlu olan Namık Kemâl, vefat ettiğinde henüz 48 yaşındaydı. Ancak, o, bu kısacık ömür müddetine çok büyük hizmetler sığdırmış hem öncü, hem de bayraktar şahsiyetlerden biridir. Yeni Osmanlılar hareketini başlatan, hürriyet ve meşrûtiyet hareketini ateşleyen ve ilk anayasanın (Kànun–i Esâsî) hazırlanmasında (1876) büyük emek sarf eden çok az sayıdaki fikir adamlarımızdan biri, belki de içinde bulunduğu grubun birincisidir. Buna rağmen, Namık Kemâl, yine de hakkıyla bilinmiyor, tanınmıyor; hatta çoğu kez yanlış tanınıyor, ya da kasten kötü ve sefih adam olarak tanıtılıyor. Oysa, hürriyete âşık, meşrûtiyete meftun, istibdat ve mutlakıyete bütün benliğiyle muhalif, imanlı, vatanperver, dâvâ uğruna hayatı hakir gören ve kısacık ömrünün yarıdan fazlasını hapis, sürgün ve zindanlarda geçirmiş ender kahramanlardan biridir, Namık Kemâl. Burada, vefat yıldönümü vesilesiyle ve hakkında rahmet duâsı hükmüne geçmesi dileğiyle, onun hürriyet hakkındaki birkaç sözünü nakletmek istiyoruz. Rüyâ isimli makalesinde, sefâlet ve esârete perestij edenlere şu sözlerle çatıyor, Namık Kemâl: "Ey sefâlete ülfet edenler! "Aziz–i Zülcelâl, herkesi dünyevî ve uhrevî her türlü saadete mazhar olmak istidâdıyla halk etmiş. Siz, karnınızı doyurmak için evlâdınızı aç bırakmaya tevekkül nâmı veriyorsunuz... Sürününüz, sürününüz! Çok sürmez ki, siz de süründüğünüz yerler gibi toprak olursunuz.
"Ey esâret kayıtlarına perestiş edenler! "Perestişiniz, âdet veya menfaat nâmıyla boynunuza takılan zinciri esârettir. Yüzünüzü okşayan temiz elleri ısırmak, başınıza pençe vuran murdâr ayakları yalamak, sizde kuvvetli bir meleke olmuş... "Çekiniz, çekiniz! Tâ ki, boynunuzdaki bu ağır yük, sizinle mezara gitsin."
Onun "Hürriyet Kasidesi"ndeki bir beyti de şöyledir: Ne efsunkâr imişsin âh ey didâri hürriyet Esîri aşkın olduk gerçi kurtulduk esâretten 02.12.2009 E-Posta: [email protected] |