Şaban DÖĞEN |
|
Bir şeye karar verdiğinde |
Kâinatın Efendisi (asm), “Bir işe niyetlendiğinde hayırlıysa yap, yoksa terk et” buyururlar. Kur’ân da, “İstişare ile karar verip azmettiğinde ise Allah’a güven ve Ona tevekkül et”1 buyurur. Hep böyle davranmaz mıyız? Ömür boyu hayırlı işlerin peşinde koşar, kötü ve zararlı işlerden sakınır, sonra da istişare edip kararlaştırdığımız meselenin üzerine bütün gücümüzle eğilir, sebeplere sarılıp sonucu Allah’a bırakırız. Tevekkülün gereği de budur. Geçen Cumartesi günü Nevşehir Kozaklı’da gazetemizin seksen kadar temsilcisiyle yaptığımız yeni hamlemiz için de aynı durum geçerliydi. İstişareler yapılmış, Ramazan’da çok güzel üç kitabın gazetemizle birlikte okuyucuya ulaştırılması kararlaştırılmıştı. Ramazan İktisad Şükür Risâlesi, Yüz Soruda Oruç, Yüz Soruda Zekât isimli herkese faydalı bu üç kitabın yüz binlerce eve girmesi düşünülmüş, bu iş için kolların sıvanması istenmişti. Gazetemiz genel müdürü ile birlikte birim müdürleri ve temsilcilerimizin katıldığı toplantıda bu hususta neler yapabileceğimiz üzerinde duruldu. Şevk ve heyecandan yerlerinde duramayan arkadaşlarımız büyük bir aşk ve şevkle hem kitapların, hem de gazetemizin yüz binlere ulaştırılması konusunda neler yapabileceklerini bir bir anlattılar. Herkesin hemfikir olduğu husus bu ürünlerin ulaşılabilecek kadar çok insana ulaştırılmasıydı. Arkadaşlar binler, on binler taahhüdlerde bulundular. İlk etapta toplam taahhüdler 200 binleri aştı. Hedef 300-500 binlerdi. Arkadaşlarımız bunları yapabilecek güçtelerdi. Gider gitmez kolları sıvayacakları, sevindirici sonuçlar alacakları ümidiyle yollara koyuldular. İnsan yeter ki inansın ve çalışsın, neler yapamazdı ki? “Kim ciddiyetle birşeyi isterse ona ulaşır” denilmemiş miydi? Alınan en önemli kararlardan biri de bu atılımın sürekli ve kalıcı olmasıydı. Zikzaklar çizmek, bir anda parlayıp sönmek, koşup sonra da yerinde saymak, hatta gerilemek yanlıştı, mü’mine yakışmazdı. Allah Resûlü (asm) ne güzel buyurmuşlardı: “Hayırlı işlerde cevvâliyet, ümmetimin mümtaz olanlarında bulunan bir özelliktir.”2 Öyleyse mümtaz insanlara yaraşan; atalet, yerinde sayma değil, daima atılım, daima ilerleme, daima inkişaf, daima tekâmül etmekti. Zerreden kürelere kadar herşeyin tekâmül ettiği kâinatta ihsan-ı İlâhî tarafından omuzlarımıza konulan bu kudsî hizmet ve hayırlı işlerde de mutlaka daha iyiye, daha güzele, daha mükemmele varmanın yollarını aramaktı. Madem bu iş için istişare edilmiş, böylesi bir karar alınmıştı. Mutlaka gereği yapılmalıydı. Sonra mü’minin diğer önemli bir vasfı da karar alınan o meselede gerekli gayreti göstermekti. Çünkü Allah Resûlü (asm), “Mü’mini gücü yettiği şeyde gayretli, gücü yetmediği şeyde ise ‘Yapamadım!’ diye hasret çeken kimse olarak görürsün”3 buyuruyor. Geçmişte bir meseleyi omuzladığımızda çok güzel sonuçlar alabileceğimizi göstermişiz. Bundan sonra benzerleri ve daha güzellerini niçin gerçekleştirmeyelim? Çalışma bizden, tevfik Allah’tan.
Dipnotlar: 1- Âl-i İmran Sûresi: 159. 2- Feyzü’l-Kadir, 3: 250. 3- A.g.e., 30229. 24.06.2009 E-Posta: [email protected] |