Yakın zamanda Amerika Birleşik Devletlerinde uç veren ve hızla dünyanın başka ülkelerine de sirayet ederek piyasaları sarsmaya başlayan malî kriz, aynı zamanda benzer mahiyetteki "1929 buhranı"nı derhatır etti.
Çoğu yerde konuşuluyor ve misâl olarak zikrediliyor olmasına rağmen, bu hususta detaylı bilgi verilmiyor.
Dolayısıyla, bundan 80 yıl evvel yaşanan ve "Büyük Depresyon" diye isimlendirilen 1929 yılı buhranı hakkında bilgi sahibi olanların sayısı bir hayli düşük seviyede görünüyor.
Anlaşılıyor ki, ibret alınmadığı ve o zaman yaşanan sıkıntıların sebep ve mahiyeti büyük çapta unutulduğu için, tarih bir kez daha tekerrür ediyor.
Para kazanma hırsı endeksi,
zirvelerde görünüyordu
1920'li yıllarda İkinci Dünya Savaşının yaralarını sarmaya ve malî piyasalarını toparlamaya çalışan ilgili ülkeler, bir yandan da hızlı bir rekabetin içine girdiler: Büyük ve zengin ülke olma, diğerine üstünlük sağlama, süper devlet olma rekabeti...
Devlet politikalarını şekillendiren bu rekabet hırsı, haliyle o devletlerini vatandaşlarını da aynı yönde tahrik ve teşvik etmeye başladı.
İşte, bilhassa Amerika'da iş ve ticaret ehlinde başlayan ve tam bir çılgınlığa dönüşen "daha çok para kazanma" hırsı, tarımdan sanayiye, ticaretten finansal kuruluşlara kadar hemen bütün sektörlerin dengesini sağladı.
Daha çok, en çok para kazanma hesapları, en başta işçileri vurdu ve çalışma hayatı adeta felce uğrattı. Maliyetleri düşürmek için yapılan tenkisatlar yüzünden, işsizlik marazı çığ gibi büyüdü. İşsizlik oranı, bir ara yüzde 25'in üzerine çıktı.
Paraya, maddiyata taparcasına hayatını tanzim eden insan yığınlarının işsiz kalması, gelir adâletinin tepetaklak olması, sosyal hayatta ciddî depresyonlara yol açtı. İntihar, boşanma, soygun ve cinayet olaylarında büyük artışlar yaşandı.
Bütün bu olup bitenlerde, elbette ki aynen bugün olduğu gibi o zaman da spekülasyonların payı vardı.
Ancak, piyasaların yüzde otuzlar civarında daralmasına, işsizler ordusunun hızla büyümesine ve tarım sektöründe çalışanların takatsiz duruma düşmesine yol açan en tesirli faktör, daha çok servet sahibi olma ve daha çok para kazanma hırsının kabardıkça kabarması ve kànunî düzenlemelerle de bu hırsın sınır tanımaz bir aymazlıkla serbest ve başıboş şekilde bırakılması, hatta beslenmeye çalışmasıydı.
1929 buhranı, yaklaşık on yıl sürdü. Piyasalarda ve sosyal hayatta 1933'te başlayan iyileşme trendi, ancak 1939'larda vasat bir noktaya ulaşabildi.
Gariptir ki, tam bu noktada ikinci bir musibet, yani İkinci Dünya Savaşı patlak verdi. Malî krizin yaralarını henüz saran bu ülkeler, kendilerini bir anda dünya tarihinin en kanlı arenası içinde buldu. Bu sıcak savaş 1945'e kadar sürdü. Sömürge durumundaki İslâm toplulukları, ancak bu tarihten sonra hürriyetlerine kavuşabildi.
Tarihin yorumu 13 Ekim 1923
Ankara'nın başşehir ilân edilmesi
Ankara'nın hükümet merkezi, yani Türkiye'nin yeni başşehri olmasına, bundan 85 sene evvel bugün (13 Ekim 1923) karar verildi.
Cumhuriyet'in ilân edilmesine yaklaşık iki hafta kala toplanan Millet Meclisi, Türkiye'nin yeni başşehrinin neresi olacağını görüştü. Görüşmeler esnasında, Ankara'nın yanı sıra, Kayseri, Sivas ve Konya gibi Orta Anadolu şehirleri üzerinde de duruldu.
Zira, bu şehirler de hem güvenlik açısından, hem de tarihî ve kültürel misyonları itibariyle önemli birer merkez hükmündeydi.
Bilhassa Selçuklular döneminde devlet merkezi olma hüviyetini taşıyan bu şehirler, Anadolu'nun düşman işgalinden kurtarılması esnasında da son derece güvenilir ve mukavemetli birer merkez olma özelliğine sahip olmuşlardır.
Ne var ki, Meclis'teki mebusların çoğunluğu Ankara'yı tercih etti. Dolayısıyla, burası yeni Türkiye'nin resmî başşehri olmasına karar verildi.
Edirne düşünce...
İstanbul dışındaki bir merkezin başşehir yapılması hususu, tâ Meşrûtiyet günlerinde de tartışmaya açılmıştı. Özellikle de, Balkan Savaşının mağlûbiyetle neticelenmesi (1912) ve Edirne'nin de kaybedilmesinden sonra.
O tarihlerde Türkocağı kurucularından olan Ahmet Ferit, İstanbul'da çıkan İFHAM gazetesinde "Kostantiniye'den Osmaniye'ye" başlıklı bir yazı yazarak, bu meseleyi tartışmaya açtı. Onun teklif ettiği yer, Kayseri yakınlarındaki Osmaniye'dir. Çünkü, İstanbul artık ciddî bir tehlike altındadır.
Alman yanlısı bazı İttihatçıların tercihi ise, Konya, Sivas, Şam ve Halep gibi şehirlerdi.
Yine Kayser
Kayseri'nin yeni başşehir olması hususu, İstiklâl Harbinin en kritik aşamasında da gündeme getirilmişti.
Hatta, Yunan ordusunun Polatlı'ya kadar ilerlediği 1920 yılı sonlarında, Ankara'da bulunan bir kısım hükümet evrakı ve hatta bazı resmî birimler demiryoluyla Kayseri'ye taşınmıştı.
Ancak, 1921 yılı başlarında Yunan kuvvetlerinin peşpeşe almış olduğu mağlûbiyetlerden sonra geri adım atması üzerine, Ankara rahat bir nefes aldı ve Kayseri'ye gönderilen evraklar tekrar geri getirtildi.
13.10.2008
E-Posta:
[email protected]
|