Yazıişleri Müdürümüz Faruk Çakır’ı 301’den beraat ettirirken, “âdil yargılamayı etkilemeye teşebbüs” suçunu düzenleyen 288. maddeden mahkûm eden mahkeme kararını geçen günlerde okurlarımızın bilgisine sunmuştuk.
Aslında bu karar için söylenecek çok şey varken, olayın mahiyeti ve yargılamaya esas teşkil eden maddenin özelliği bu konuda yorum yapmamızı engelledi ve kendimizi tuttuk.
Yoksa, “Çakır’ın yargılanmasına sebep olan manşetimiz ‘âdil yargılamayı etkilemeye teşebbüs’ sayılarak cezalandırıldı, ama o manşette ‘Danıştay saldırısının altından Kızılelmacı örgütler çıktı’ denilirken dâvânın seyri tam aksi bir istikamete yöneldi; yargı süreci etkilenseydi tersinin olması gerekmez miydi?” sualinden başlayarak daha birçok şey söylememiz gerekirdi.
Yine 288’in gazabına uğratılmamak için mecburen sustuk, yutkunduk ve söylememiz gerekenleri içimize atmak durumunda kaldık.
Buna karşılık, AB’den müzakere tarihi aldığımız 17 Aralık 2004’ten bu yana hükümetin anlaşılmaz bir şekilde reformlarda frene basmasına paralel olarak Yeni Asya mensuplarına kısa fasılalarla peş peşe verilen mahkûmiyetleri ve yapılan haksızlıkları hatırlatmakla iktifa ettik.
Bunlardan biri, Ankara eski temsilcimiz ve yazarımız Cevher İlhan’ın, deprem yazılarından dolayı mahkûm edildiği, ama kanunda yapılan değişiklik sebebiyle tekrar değerlendirilip yeniden karara bağlanması gereken hapis cezası sebebiyle, 2005 Ocak’ında, hem de Kurban Bayramı arefesinde evinden alınıp tutuklanarak 28 saat cezaevinde tutulmasıydı.
İtirazımız üzerine bu haksız ve hukuksuz işlem durdurularak İlhan serbest bırakıldı.
Ne var ki, ona yönelik hukuk skandallarının bir türlü ardı arkası gelmedi. Bu defa da iade-i muhakeme ve infaz sürecinde akıl almaz hukuksuzluk ve usulsüzlüklere şahit olundu.
Yeniden yargılama sürecinde dâvâya bakmak artık Asliye Cezanın görevi iken, İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesinin bu işi üstlenmesi, bu hatalar zincirinin ilk halkasıydı. İkinci hata, dâvânın tekrar duruşma açılarak, İlhan’ın ve avukatının savunması alınarak görülmesi gerekirken, dosya üzerinden tek celsede işin bitirilmiş olmasıydı. Ve bu yanlışlar, daha evvel Sami Cebeci’nin dâvâsında işlenenlerin tekrarıydı.
Ancak skandallar bunlarla da bitmedi. Tebligatta da, infaz sürecinin başlatılmasında da fahiş hatalar yapıldı. Karar İlhan’ın eski adresine götürülüp duvara asılmak suretiyle tebliğ edilmiş sayıldı, ama bundan ne İlhan’ın, ne de avukatının haberi oldu. 13.12.05 tarihli karara, haberdar olunmadığı için itiraz edilmeyince, 12.4.06 tarihinde “kesinleşti” kaydı düşülerek, infaz süreci başlatıldı. Bu durumdan da kimsenin haberi olmadı. Ne zaman ki avukatımız Kadir Akbaş “Bu dosyanın âkıbeti ne oldu acaba?” diye araştırmaya girişti, 29.1.07 tarihinde duruma ve gelinen noktaya muttali oldu.
Sonra da hiç gecikmeden, infazın durdurulması talebiyle Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulundu. Ve talebi haklı görülerek hem infaz durduruldu, hem de temyiz süreci başladı.
İlhan’a bir defa daha geçmiş olsun derken, hukuk ve adalet kavramlarını yaralayan böylesi skandalların artık son bulmasını diliyoruz.
27.02.2007
E-Posta:
[email protected]
|