Yabancı dil eğitiminin püf noktası; pratik yapmak!
Günümüzde yüksek öğretimin yanında, yabancı dil eğitimi de bir zorunluluk halini aldı. İşverenler, elemanlarının iyi yabancı dil konuşmasını ilk şart olarak öne sürüyor. Bu sebeple aileler daha küçük yaştan itibaren çocuklarına yabancı dil eğitimi vermeye başlıyor ve üniversite öğrencileri de yurt dışında eğitim alıyor. İşletmeler, çalışanların dil eğitimine yatırım yapıyor ve gerekirse onları yurt dışına gönderiyor. AB'nin İngiliz Ulusal Diller Merkezi'ne yaptırdığı 'Şirketlerde Yabancı Dil Yetersizliğinin Avrupa Ekonomisine Etkileri' araştırmasına göre, Türk şirketlerinin dörtte birinden fazlası, yabancı dil yetersizliği yüzünden ihracat bağlantıları yapamamaktan şikâyet ediyor. Araştırmaya göre, Türkiye'nin ardından yabancı dil yetersizliğinden en çok şikâyet eden ülke % 25 ile Romanya.
Yabancı dil eğitimi sabır gerektirir
Yabancı dil öğrenmek uzun ve zahmetli bir süreçtir. Başlangıçta öğrenme son derece hızlıdır. Eğitime başlayan kişinin orta düzeye gelmesi yaklaşık 6 ay sürer. Bundan sonraki dönemde öğrenme yavaşlar. İleri seviyede yabancı dil seviyesine ulaşmak için en az 9 ay gerekmektedir. Öğrenciler genellikle eğitimin ortalarında vazgeçmektedir. Sabahtan akşama kadar yabancı dil çalışarak ilerlemek mümkün değildir. Günlük en fazla 4 saat yabancı dil çalışılmalıdır. Bu süre aşıldığında isteksizlik, moral bozukluğu ve dikkat dağınıklığı ortaya çıkar.
Çocuklar yabancı dili ne zaman öğrenmeli?
Çocukların çok küçük yaşlarda yabancı dil öğrenmesi ile ilgili farklı görüşlerin dile getirilmesi, ebeveynlerin aklını karıştırmaktadır. Bu konuda araştırmalar halen devam etmektedir. Kendi ana dilini tam ve doğru olarak öğrenen çocuklar yabancı dili daha kolay öğreniyorlar. Bu sebeple çocuklara öncelikle ana dilin öğretilmesinde fayda vardır. Okul öncesi kreş ve anaokulu dönemlerinde teknik gereçlerle (kaset, cd, çocuk eğitim programları vb.) çocuğun yabancı dili duyması, sonraki dönemlerde öğrenimi kolaylaştırmaktadır. Farklı dillerin konuşulduğu ortamda yaşayan çocukların gelişim hızları, tek bir dil konuşulanlara oranla daha yavaştır.
Dilbilgisinde (Gramer) Türk,
Pratik de Yabancı Öğretmen
Başlangıç döneminde gramer ile ilgili bölümlerin Türk öğretmenlerden öğrenilmesi, pratik yaparken yabancı öğretmenlerle devam edilmesi faydalı olur. Eğitim veren kuruluşlar genellikle orta seviyeden sonra öğrencilerin tamamen yabancı dille öğrenime devam etmelerini teşvik etmektedir.
Eğitime başlamaya karar veren öğrencilerin, kursla ilgili dikkatle araştırma yapmalarında fayda vardır. Seçilen kursta, sınıftaki bütün öğrencilerin aynı seviyede olması çok önemlidir. Konuşma sınıfları en fazla 10 kişi olmalı, yetişkin ve öğrenciler aynı grupta toplanmamalıdır. Eğitim boyunca kişinin dilbilgisi ve konuşma becerisi ile ilgili gelişim raporlarının sunulmasına ve danışmanlık hizmeti verilmesine dikkat edilmelidir. Yabancı ülkelerde dil eğitimi almak alıştırma açısından faydalıdır. Ama ülkemizde de yabancı öğretmenlerle eğitim almak mümkündür. Önemli olan, sistemi doğru analiz etmek ve bol bol pratik yapmak… Burada bir noktanın altını çizmekte fayda vardır. Yabancı dil öğrenirken, ana dil ihmal edilmemelidir. İşverenler, kendi dilinde çok az kelime bilen, sıkça yabancı kelime ve kısaltma kullanan insanları tercih etmiyor. Yabancı dili çok iyi olmasına rağmen, ana dilinde kendini ifade edemeyenler, çalışma hayatında sıkıntı yaşayabiliyor.
Yabancı dil öğrenmeyi
kolaylaştıran yöntemleri öğrenin
Gün içerisinde belirli bir zamanı dil çalışmaya ayırmak çok önemlidir. Düzenli yapılmayan tekrar ve alıştırmalar, bilgiler arasında kopukluklara sebep olur. Öğrendiğiniz kelimeleri yazmak için bir defter edinin. Kelimeleri hatırlamakta zorlanıyorsanız, içinde o kelimelerin geçtiği cümleleri not edin. Öğrendiğiniz yabancı dildeki, filmleri, belgeselleri ve haber bültenlerini izleyin. Böylece telâffuz ve dinleme becerinizi geliştirebilirsiniz. İlk başlarda çok azını anlasanız da zamanla ilerlediğinizi fark edeceksiniz. Yabancı dilde kitaplar okuyun. Önce dil öğrenenler için hazırlanmış öykü kitaplarıyla başlayabilirsiniz. Sonra elinize geçen bütün kitapları okuyabilirsiniz.
Yabancı ülkelerden mektup arkadaşları edinin, yabancı dil bilen arkadaşlarınızla mektuplaşın. Öğrendiğiniz dilde bol nakaratlı şarkılar dinleyin. Böylece kelimeleri daha kolay öğrenebilirsiniz. Yabancı dili yurt dışında öğrenmenin en büyük avantajı, her an pratik yapma imkânı bulmanızdır. Okulda, sokakta, otobüste yani her yerde alıştırma yapabilirsiniz. O ülkenin kültürünü öğrenmek de ufkunuzu genişletir. Ayrıca yurt dışında ana dilinizden uzaklaştığınız için yabancı dili öğrenmeniz kolaylaşır. Öğrenirken, o yabancı dilin yapısını dikkate almak gerekir. Konuşulanları anlamak, sonra onu zihnimizde Türkçeye çevirip sonra cevap vermeye çalışmak öğrenmeyi engeller ve zaman alır. Önemli olan öğrendiğiniz dilde düşünmektir. Ancak ülkemizde de eğitim veren kuruluşlardaki teknikler son derece gelişmiştir.
[email protected]
|
Mustafa OĞUZ
27.02.2007
|
|
Sû-i zannın olduğu yerde bilgi felçtir
Niyet okuma hastalığı gibi, beyin okuma da ciddî bir hastalıktır. Niyet okuma alışkanlığının olduğu yerde iyi niyetler kalkar, art niyetler başlar. Herkes birbirine karşı komplo hazırlığına girişir. Fitneler böyle başlar. Birlikte yaşama kültürü böyle ölür. Pratik dilde de kullanılan iki kavrama dikkat çekmek isterim; hüsn-ü zan ve sû-i zan. Hüsn-ü zan, başkaları hakkında iyi niyet beslemek, onların her davranış ve sözünü hayra yorumlamak, güzel düşünmektir. Sû-i zan ise, tam tersine, başkalarının her davranış ve sözünü olumsuz değerlendirmek ve altından olumsuz bir mânâ çıkarmaktır. "Sû-i zan", Said Nursî'nin tesbitiyle; bu asır insanlarının, ümitsizlik (yeis), kendini; kendi davranışlarını, kendini sözünü beğenmişlik (ucb) ve "gurur"dan sonra gelen dördüncü büyük hastalığıdır. Hüsn-ü zan ikinci kişilerle empati kurmayı, ötekinin davranış ve sözünde hikmet aramayı ve onu anlamaya çalışmayı, kısacası önyargısızlığı içerir. Kişisel ve toplumsal iletişimin sağlıklı olması hüsn-ü zanna bağlıdır. Hüsn-ü zan mümkün oldukça sû-i zan etmemek gerekirken, tam tersine sû-i zan mümkün oldukça hüsn-ü zan edilmiyorsa o toplumda ya da toplulukta bir güven bunalımı vardır. Güven bunalımı olan yerde de niyet okumalar gırla gider.
İdeolojik yapıların hakim olduğu totaliter ülkelerde bu sonuç kaçınılmazdır. Yalakalar ve dalkavuklar artar, mert insanlar azalır. Korkaklar ve korku damarını işleten muhbirler çoğalır. Dedikodular ardı ardına gider. Her kafadan bir ses çıkar. Haklı haksızla karışır. Adalet sistemi felç olur. Malî piyasalar bile etkilenip ekonomik krizlere yol açar. Ankara siyaseti, düşünmeyi hezeyanlaştıran, insanı abuk-sabuk konuşmaya ve icraata iten İspanyol hastalığı gibi bir çarka dönüşür.
Bu durumu en küçük bir aile ortamından en geniş dairede, yani ülke çapında düşünün. Her şey en tepeden başlıyor; alta doğru kademe kademe yayılıyor. Cumhurbaşkanı, Başbakan ve diğer yetkililerin yapması gereken sempatik olmak, empatik davranmak ve sonuçta güven faktörünü iyi kullanmaktır. Böyle olsaydı 2001 ekonomik krizi yaşanır mıydı?
Niyet okuma hastalığının getirdiği sû-i zannın olduğu ülkelerde bilim de gelişmez, san’at da. Bilimin gelişmesi için özgür düşünme ortamı olması lâzım. Özgür düşünme farklı düşünmeyi doğurur. Farklı düşünen tu kaka yapılıp, ülke dışına çıkmaya zorlanıyorsa, geride kalanlar bundan bir ders alıp bir daha bilim-film geliştirmeye kalkabilirler mi hiç! Bilim adamlarımızın kaçta kaçı Prof. Dr. Atilla Yayla gibidir?
Bilimi öldüren bu olumsuz ortamın statik koruyucuları da vardır. YÖK meselâ. Son on yılda kaç tane bilim insanı adayı YÖK baskısından dolayı yer-yurt değiştirdi? Kaç tanesi yazdığı kitaptan dolayı ihraç edildi mesleğinden? Kurulacak üniversitelere bile engel olmaya kalkan YÖK'ün olduğu yerde düşünen insanlar yok olmaz mı?
Yarın 28 Şubat. 27 Mayıs, 12 Eylül ve 28 Şubat gibi antidemokratik dönemlerin getirdiği ve insanları ikiyüzlü olmaya iten, sû-i zan ortamına sürükleyen, muhbirleri çoğaltan, dalkavukları artıran, yalakaları gün ışığına çıkaran ve sonuçta toplumsal çatışmayı körükleyip güven ortamını bozan bu dönemleri yaşamış olmaktan utanç duyuyorum. Her engele rağmen, gelecekte özgür ve demokrat olacak ülkemin çocuklarının her türlü fişlenmelerden uzak, özgür ve bilge insanlar topluluğu olacağından da şüphem yoktur.
|
B. Sait ÇİFTÇİ
27.02.2007
|
|
Eğitim dünyasından haftaya bakış
• Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik imzalı genelgede, OKS ile devlet parasız yatılılık ve bursluluk sınavı ile ilgili açıklamalara yer verildi. Genelgeye göre ilköğretim başarı puanı bu yıldan itibaren OKS sonuçlarında etkili olacak. OKS başvuruları 26 Mart-15 Nisan tarihleri arasında, devlet parasız yatılılık ve bursluluk sınavı başvuruları 12-25 Mart tarihleri arasında yapılacak. Randevu sistemiyle yapılacak başvuru işlemlerinin doğruluğundan okul müdürlüğü ile adayın velisi sorumlu olacak. Adaylar, OKS ile devlet parasız yatılılık ve bursluluk sınavı ile polis koleji aday tesbit sınavına başvurmak için tek seferde 20 YTL ödeyecek.
• Millî Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı, ilköğretimin zorunlu dersleri arasında yer alan beden eğitimi dersinin haftalık saatini 1'den 2'ye çıkartmak için çalışma başlattı. Edinilen bilgilere göre, Talim ve Terbiye Kurulu (TKK) Başkanlığı ilköğretimin ders saati çizelgesini beden eğitimi dersini eksen alarak yeniden düzenleyecek. TTK, bütün sınıflarda 30 saat olan ders saati yükünü arttırmadan düzenlemeyi tahakkuk ettirmek isterken, 4 ve 5'nci sınıflarda 1'er saat olan beden eğitimi dersini 2'ye çıkartacak. Böylelikle 4 ve 5'nci sınıflarda seçmeli dersler hariç 26 olan zorunlu ders saati 27'ye çıkartılırken, beden eğitimi ders saatinin 1 saat arttırılması seçmeli dersler saatine etkisi olacak. TTK, düzenlemeyle 4 ve 5'nci sınıflarda 4 saat olan seçmeli derslerin 3 saate çekecek.
• Üniversiteler iş birliği yaparak lisansüstü ortak program yürütebilecek. Yükseköğretim Kurulu'nun (YÖK) konuya ilişkin düzenleme içeren "Yükseköğretim Kurumlarının Yurtiçindeki Yükseköğretim Kurumlarıyla Ortak Lisansüstü Eğitim ve Öğretim Programları Tesisi Hakkında Yönetmelik", Resmî Gazete'nin bugünkü sayısında yayımlanarak, yürürlüğe girdi. Yönetmeliğe göre, Türkiye'deki yükseköğretim kurumları birlikte yürütmek üzere yüksek lisans veya doktora düzeyinde ortak programlar tesis edebilecek. Bu programlar, iki kurum arasındaki akademik iş birliğini ve etkileşimi sağlamak, güçlü taraflarını bir araya getirerek zenginleştirmek ve ortak programa katılan öğrencilerin en üstün akademik standartlarda eğitim ve öğretim almalarına imkân vermek amacını taşıyacak. Ortak programlar, ortak programı yürütecek kurum/kuruluşlar arasında protokol yapılıp YÖK onayı alındıktan sonra başlatılacak. Yüksek lisans veya doktora ortak programlarına kabul edilecek öğrencilerin her iki kurum/kuruluşun asgarî kabul şartlarını sağlamaları gerekecek.
• Millî Eğitim Bakanlığı adına öğretmen ve eğitim uzmanı yetiştiren yükseköğretim kurumlarında öğrenim gören burslu öğrencilere 1 Ocak 2007 tarihinden geçerli olmak üzere ayda 150 YTL burs verilecek.
• Millî Eğitim Bakanlığı (MEB) Eğitim Teknolojileri Genel Müdürü Nizami Aktürk, ''Her Öğrenciye e-posta Adresi'' uygulaması kapsamında, e-posta adresinin nasıl kullanılacağını, hangi tür yazışmalar yapılabileceğini, bütün kuralları ve cezaî hükümleri bakanlığın belirleyeceğini belirterek, ''Bunların dışında kullanım olursa disiplin suçu teşkil edecek'' dedi. Aktürk, yaptığı açıklamada, bu yıl başlatılacak uygulama kapsamında, ilköğretim 4. sınıfı bitiren yaklaşık 10 milyon öğrenciye ücretsiz e-posta adresi vereceğini, bu adresin lise son sınıfa kadar kullanılabileceğini söyledi.
|
27.02.2007
|
|
EĞİTİM AJANDASI
Eğitim Fuarı
‘Media Force Kampus 2007 Eğitim Kariyer Ve Gençlik Fuarı' 29 Mart- 01 Nisan 2007 tarihleri arasında İstanbul'da düzenleniyor. 'A'dan Z'ye Eğitim' sloganıyla, geleceğine önem veren, geleceğine doğru yön vermek isteyen herkesin beklendiği fuar CNR' de gerçekleştirilecek. Bilgi için: www.kampusfuari.com
Eğitimci Seminerleri Ankara'da başlıyor
Happy Kids ve Okul Öncesi Akademik Yazarlar Sitesi işbirliğiyle 31 Mart - 1 Nisan 2007 tarihlerinde uzman konuşmacılar eşliğinde Ankara Balgat'taki Bilim Özel Okulları'nın Seminer Salonunda "Mutlu Ve Fark Yaratan Eğitimci Olmak, Eğitimci Motivasyonu" ve "Mutlu Çocuk Yetiştiren Anne-Baba Olmak" konulu seminerler düzenlenecek. Seminer sonrasında katılımcılara 'Katılım Belgesi' ve CD hediye edilecek. Bilgi için: www.okuloncesi.gen.tr
Türk Dili ve Edebiyatı Öğrenci Sempozyumu
İstanbul'daki üniversitelerin Türk Dili ve Edebiyatı, Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmenliği ve Türk Dili bölümlerinde okuyan, Türkoloji'nin çeşitli dallarında lisans ve doktora düzeyindeki öğrencilerin bildirili katılımlarıyla 7 Mayıs 2007 tarihinde 'İstanbul Türk Dili ve Edebiyatı Öğrenci Sempozyumu' düzenlenecek. Sempozyum Başlıkları: Eski Türk Dili, Yeni Türk Dili, Çağdaş Türk Lehçeleri, Eski Türk Edebiyatı, Yeni Türk Edebiyatı, Türk Halk Edebiyatı, Çağdaş Türk Edebiyatları. Bilgi için: www.edebiyatakademi.com
|
27.02.2007
|
|
Küçük bir çocuğun ümidi
Küçük çocuk, deniz kenarında gördüğü yassı bir taşın güzelliğine hayran olmuştu. Mutlaka bir mücevherdi bulduğu. Şekli de bir insan kalbi gibiydi. Üstelik de parıl parıl parlamaktaydı. Küçük çocuk, rüyalarını süsleyen bisiklete kavuşmak için elindeki taşı satmak istiyor ve o paranın bir bölümüyle, bir de top alacağına inanıyordu. Fakat babası buna yanaşmıyordu. Çocuk, işin kendisine düştüğünü anladığında, tatil de simit sattığı çarşıya gitti. Kuyumcu vitrinleri, göz kamaştıran ışıkların aydınlattığı altın kolyelerle doluydu. Bir de, elindeki taşın çok daha küçük olanlarıyla süslenen pahalı yüzüklerle. Çocuk, en gösterişli mağazayı gözüne kestirdikten sonra, bir süre vitrin önünde bekledi. İçeride, dükkân sahibi olduğu anlaşılan bir adam vardı. Müşteri olarak da, kürk mantolu bir hanım. Küçük çocuk, biraz sonra içeri girdi. Ve cebinden çıkardığı taşı dükkân sahibine uzatarak: 'Bu pırlantayı deniz kenarında buldum efendim!' dedi. 'Eğer isterseniz size satarım.' Adam, taşa uzaktan bir göz atıp: 'O sadece basit bir çakmak taşı’ dedi. Bütün sahil o taşlarla doludur. 'Hayır!' diye atıldı küçük çocuk. 'İsterseniz ıslatın. Ne kadar parladığını göreceksiniz.' Dükkân sahibi, zengin müşterisini kaçırmaktan korkuyor ve çocuğu kolundan tutup atmayı planlıyordu. Kadın, onun niyetini sezmişti. Çocuğun taşına yakından bakıp: 'Tam istediğim şey!' diye gülümsedi. 'Onu bana satar mısın?' Küçük çocuk, taşının gerçek değerini anlayan biriyle karşılaşmış olmaktan son derece mutluydu. Kadının cebine doldurduğu paralar ise, aklını başından almıştı. Defalarca teşekkür ettikten sonra, koşarak uzaklaştı. Dükkân sahibi, yapmış olduğu ikazı anlamadığı için, kadının aldandığını düşünüyordu. Bu yüzden de: 'Söylemiştim, ama tekrar edeyim!' dedi. 'Satın aldığınız şey basit bir taştır.' Kadın, önce pırlanta kolyesine, daha sonra da yüzüğüne bakarak: 'Zannetmiyorum!..' dedi. 'O taş bence bunlardan çok değerli. Çünkü bu taş küçük bir çocuğun ümidini taşıyor.'
|
27.02.2007
|
|
Liman
Önce bir düşün olmalı, içine yaşama sevinci verecek,
Bir limanın olmalı, coşkun fırtınalarda sığınacağın…
Okyanusa ne zaman açılacağının kararı sendedir,
Yelkenini hangi rüzgârla dolduracağının seçimi de.
Geçmişin limanda seni uğurlarken bile sevinçle,
El sallayabilmelisin geride bıraktığın sevdiklerine.
İnsanın düşleri olmalı, ulaşmak için koşuşturacağı,
Bayrak yarışında onu bekleyenlere ulaştıracağı…
Şimdi okyanusa açılmanın, düşlere uzanmanın zamanı,
Ancak başarmak duygusu dindirecek, içindeki fırtınaları.
|
Mustafa OĞUZ
27.02.2007
|