İpotekli Konut Finansmanı veya Mort-Der
Uzun zamandır konuşulan bir çok kişinin ev sahibi olma hayalleri kurmasına yol açan “Konut Finansmanı Sistemine İlişkin…” kanun tasarısı Meclisten geçerek Cumhurbaşkanlığına gönderildi. Bazı maddeler üzerinde cumhurbaşkanının değerlendirmeleri olabilir. Öncelikle söylemeliyiz ki konut finasman sistemi enstrümanları arasında modern ve kullanıldığı ülkelerde belli faydalar sağlamış bir sistem.
Temel olarak sistem bizim milletimizin genel alışkanlıklarına uymadığı için ilk uygulayanların canını yakabilecek bazı unsurlar taşıdığını düşünüyorum. Bu sistemin gereği kredi ile ev alanlar imza attıkları sözleşmenin şartlarını tam bir şuur ile farkında olmalı, verdikleri sözün anlamı konusunda uyanık olmalıdır. Yani “elektrik faturasını veya kirayı beş gün sonra veya iki ay ödemeyince bir şey olmaz diye” düşünüyor veya yaşıyorsanız bu sistemden ev almak size acı hatıralar bırakabilir.
İlk gözüme çarpan eksiklik kanun tasarısının adında “ipotek” lâfzının bulunmaması olarak işaret etmek istiyorum. Sanki konut finansmanı lâfı biraz işi sempatik hale getirirken, işin tabiatı gereği metnin içinde bulunan ipotek konu ediliyor.
İpotekli Konut Finansmanı Sistemi ve Mortgage Sistem kurumsallaşıp düzgün işlemeye başladığında, konut edinmeyi kolaylaştırdığı, yapı kalitesinin yükselmesine, şehir planlamacılığın etkin bir noktaya gelmesine, mülkiyetin ve alış verişlerin kayıt altına alınmasına katkı sağlaması beklenmektedir.
“Mortgage”, kelime anlamı “ipotek” anlamına geldiğinin unutulmaması gereken bu sistemde, genel olarak finans kurumları tarafından konut üzerinden tesis edilecek ipotek karşılığında 20-30 yıl gibi uzun vadeli konut kredilerinin kullandırılmasıdır.
Bir kredinin mortgage olabilmesi için çalışır durumda bir ikincil piyasasının olması gerekir. İkincil piyasa işlemleri, konut kredisi veren kuruluşlar tarafından, bu krediler karşılığında elde edilen alacakların menkul kıymetleştirilmesi ve bazen merkezi bir finansman şirketi tarafından tahvil benzeri kıymetler şeklinde tekrar satılması anlamına gelir.
“Menkulleştirme” adı altında yapılan bu işin özü varlığa dayalı menkul kıymet ihracı yapılıyor olmasıdır. Burada alıcılar zenginler, emeklilik fonları, sigortalar, direkt müşteri ile ilişki halinde olmayan toptan piyasadan kişilerdir. Ayrıca, mülkün kullanıcı tarafından satılması, başka bir ipotekli mülkle takası gibi işlemler de sistem içinde hızla ve güvenle yapılabilir. Bu işlemlerin ana getirisi ise birincil piyasaya uygun şartlarda fon sağlanmasıdır.
Bu sistemin yürümesi için iki temel nokta gerekiyor. Aylık faizlerin yüzde 1’in altına inmesi ve genel olarak ekonomik, sosyal ve siyasal açıdan istikrarlı bir yapı.
Sistem tanımlanırken en önemli kriter olarak düşük faizden söz edilmekte, ödeme miktarları, alım gücünden fazla bahs edilmemektedir. Aynı zamanda konut fiyatlarının nasıl oluşabileceği, bu talebi karşılayacak konut olup olmadığı ve spekülatif bir artış karşısında finansman kullanıcılarının nasıl bir duruma düşeceği çok açık değildir.
Araç kredisi alıp veya kredi kartı mağduru duruma düşmüş binlerce insan varken sistem yeni mağdurlar üretmemenin tedbirlerini almalıdır.
İpotekli Konut Finansman Sistemi; konutların teminatı altında tüketicilere kredi kullandırılması sistemidir. Finansmanı sağlayanlar için konut edindirmekten çok, ipotek altında kredi vermek ve kredi ile faizinin garantisi olarak da konutu her an (menkulleştirilliği için) paraya çevrilebilir bir teminat olarak elinin altında tutmaktır. Yasada, ilk bakıldığında sorun yokmuş gibi gözükse de; temel amacın alacakların hızlandırılması ve garantilenmesi olduğu görülmektedir.
Bu sistemin en büyük özgürlükler açısından en büyük sıkıntısı yalnızca evinizi değil gelecek 10-20-30 yılınızı ipotek altına almış olursunuz. Dolayısıyla bu kadar borçlu ve boynundan bağlı birisinin taksitlerini aksatmak karşılığında evinden barkından ve birikimlerinden birkaç ay içerisinde olması işten bile değildir. Doğru bir sistem; fakat, kendi mağdurlarını oluşturacak yapı barındırdığı için şimdiden Mortgage Mağdurları Derneği (Mort-Der) kurulması hazırlıkları da yürütülmelidir. Bundan korunmak için borç aldığınızın farkında olarak ve en az alacağınız konutun yüzde 30’u kadar bir hazırlığınız olmalıdır diye düşünüyorum.
Yukarıda belirttiğim gibi, modern ve uzun vadeli, bize uygun sözle bitirelim. Göç yolda düzelir...
[email protected]
|
Emin Talha KARAMUSA
26.02.2007
|
|
İnsanlık ve Türkiye
İnsanlık âleminde üst buluşma noktalarının gitgide arttığı bir dönemdeyiz. İnsanî değerler, ortak akıl ve ortak sorumluluklar gibi. Bu dinamiklerin tetikleyicileri olarak iletişim vasıtalarının gelişmesi, dünya çapında örgütlenen STK’lar, savaş ve açlık karşıtı kampanyalar, bilimdeki geçen yüzyıla göre pozitivizmden uzak, daha objektif gelişmeler ve nihayet küresel çaptaki felâketleri sayabiliriz.
Bu değişimlerle toplumlar öyle bir noktaya geldi ki; artık hiçbir fert, şehir ve ülkenin tek başına, dünyadan kopuk bir vaziyette yaşama lüksü kalmadı; global bir insanlık ailesine gidiş gündemde.
Söz konusu dinamikler bilhassa İslâm coğrafyasındaki, çoğunu Batının ürettiği iç çatışmalar, bölünmeler, despotik krallıklar ve hanedanlıklar gibi surlarla, Batıdaki menfaatçi hükümran yönetimlerin oluşturduğu duvarları sarsmakta ve kopan taşlar büyük bir gürültüyle aşağıya doğru yuvarlanmaktadır.
Bu gelişmeleri dünyanın bağırsaklarını temizlemesi olarak da görmek mümkündür. Temennimiz bağırsakların birbirine dolanıp düğümlenmeden, bu değişimin sağlıklı bir şekilde gerçekleşmesidir. İnsanlığın yaşadığı bu riskli durum aslında ülkemize de önemli fırsatlar sunmaktadır.
Doğu ile Batı arasındaki coğrafyada İslâmın demokrasiyle bağdaştığı; daha doğrusu İslâmın demokrasiyi de özünde barındırdığı tezini gerçekleştiren bir Türkiye zirveye çıkar ve insanlık âlemine hekimlik görevini üstlenebilir.
Osmanlı, cumhuriyet ve çok partili demokrasi tecrübelerini yaşamış AB yolundaki bir Türkiye’ye bu rol yakışır. Çok sıkıntılar yaşayan İslâm âleminde de Türkiye’nin bu rolünü gerçekleştirmesi yönünde beklentiler hakim. Zaten AB’deki Türkiye taraftarları da kendi değerlerimizle birlikte bizi kabul edeceklerini ve bunun kendileri için bir zenginlik olacağını söylemiyorlar mı?
Türkiye karşıtlarının ise yine söz konusu değerlerimiz sebebiyle bizi istemediklerini, nüfus ve nüfuzumuzdan çekindiklerini görmüyor muyuz?
Pozitif insanlık bloku aslında Türkiye’nin rolü konusunda birleşmiş durumda. İşin garibi ülkeyi bir yıldız gibi parlatacak bu role ulusalcı kesimin karşı çıkıyor olması. Anlamak mümkün değil. Yoksa AB karşıtlığının özünde, şimdiye kadar kendileri tarafından yürütülen Avrupa ile ilişkilerde artık toplumun da ortak olacağı endişesi mi yatmaktadır?
Sancılı da olsa gerçekler netleşmekte ve geleceğin başladığını müjdelemektedir.
[email protected]
|
Prof. Dr. Gürbüz AKSOY
26.02.2007
|
|
“Çok büyük bu yük”
Bankanın, daha doğrusu özel finans kurumunun reklâmını izlemek bile ayrı bir hoşluk veriyor desem yeridir. Müzik ve görüntüler birbirlerine çok iyi uymuş. İnsanların alış veriş ederken kredi kartı ile alınan malın, sonunda kendilerine neye ve ne kadar mal olabileceğini çok güzel gösteren bir örnek olmuş.
Kasada parasını kartla ödeyip, malı alınca “güm” diye döşemeyi kırmasına ne demeli? Diğer bir sahne ise, bir forklift getirerek bagaja yükleyenler, yolda trafikte gelen geçenlerle atışırken, Bank Asya’nın kredi kartı sahibi, kartını cüzdanına koyduktan sonra eline poşetini aldığı gibi mağazadan tebessüm ederek gidiyor.
Çerçevemiz, reklâmları değerlendirmek olduğu için dışına çıkmamaya özen gösteriyoruz. Fakat şu kadarını söyleyelim, o müşteri aynı zamanda her ay kredi kart ekserisinin borç hanesinde yazan rakamın tamamını ödeyen bir müşteri olduğu için de tebessüm ediyor olabilir.
Aksi halde, eski bir banka reklâmında olduğu gibi aslında “Yyok birbirimizden farkımız ama biz Osmanlı Bankasıyız” diye bankacılar arasında yaygın bir espri vardır. Ödemelerde gecikme söz konusu olup temerrüde düşülürse, borç tahsilatında banka/finans kurumu ve müşteri/katılım hesabı ortağı için ciddî sorunlar çıkabilir.
Burada Bank Asya yapısı ve misyonu gereği kart sahipleri lehine bir çok avantajı barındırdığını, tafsilatlı bilgi isteyenlerin resmî internet sitesine bakmalarını söylemeden geçmeyelim. Ayrıca, böyle bir reklâmı internet sitelerinden de izlemek isterdik fakat bulup izleyemedik.
Asıl çerçevemiz içine dönersek, başarılı bir reklâm anlayışı uygulanmış, müşterinin hak ve menfaatleri korunduğu vurgulanmış ve kendi kart sahiplerinin özel insanlar olduğu vurgusu yapılarak kendilerini özel hissetmeleri sağlanmaya çalışılmış ve nispeten başarılmış.
Kredi kartlarına karşı önyargı ve alerjim olmasa, reklâm beni kart almaya özendirecekti.
[email protected]
|
Burak EMRE
26.02.2007
|
|
Tele-zarar
Türk Telekom, Telekomünikasyon Kurulu’nun onayladığı yeni tarifesini 1 Mart 2007 tarihinden itibaren uygulamaya başlayacaktır. Yeni tarife ile rekabetin olduğu milletler arası, şehirler arası ve GSM arama ücretlerinde indirime gidilirken, rekabetin olmadığı ve Türk Telekom’un tek başına hizmet sunduğu şehir içi görüşme ücretleri ve sabit ücretlere yüzde 25 zam yapılmıştır. Bu uygulama tüketici mecburiyetinin kötüye kullanılmasıdır.
Bu sebeple Tüketiciler Birliği tarafından Telekomünikasyon Kurulu’nun onay işleminin iptali için yargı yoluna gidilmiştir. Öte yandan Türk Telekom’un bu uygulaması toplumun bütün kesimlerinden tepki görmüş, enflasyonun düşürülmesine ilişkin yıllardan beri millî ölçekte yürütülen mücadeleyi başarısız kılacağı hususu Merkez Bankası raporlarına dahi yansımıştır.
Bu gelişmelere rağmen Türk Telekom rekabetsiz ortamda hizmet satmanın bütün imkânlarını kullanmaya devam etmekte, tarifesinin getirdiği yüzde 25 zammı, Nisan faturalarına yansıtma hazırlıklarını yürütmektedir.
Daha önce kamusal hizmet bedellerine ilişkin yapılan zamların enflasyon oranının üzerinde olamayacağı gerekçesiyle yargı tarafından verilen iptal kararlarının söz konusu olduğu bir ortamda, Tüketiciler Birliği tarifenin iptali için açılan dâvâların tüketici lehine sonuçlanacağına ilişkin beklentisini korumaktadır.
Bu aşamada 19 milyon sabit telefon kullanıcısının yeni tarifelerle ilgili bilgilendirilmesi ve getirilen yüzde 25 zamma ilişkin tepkilerinin başta Telekomünikasyon Kurumu olmak üzere bütün ilgililere iletilmesi için büyük bir imza kampanyası başlıyor: “TELEKAZIK”
Kampanya kapsamında oluşturulan www.telekazik.org adresindeki internet sitesi ve (212) 478 0 222 nolu çağrı merkezi aracılığı ile toplanacak imzalar ile; sabit telefon kullanıcısı tüketicinin yeni tarife ile gelen zamma ilişkin tepkisi ve bundan sonrası için tüketici mecburiyetinin kötüye kullanılmasının önüne geçilmesi ve kaliteli-ucuz hizmet satın almasını sağlayacak tek seçenek olan rekabet ortamının oluşturulmasına ilişkin talebi Telekomünikasyon Kurumu ve Ulaştırma Bakanlığı’nın da içinde bulunduğu bütün ilgili ve yetkili kurumlara iletilecektir.
(Tüketiciler Birliği Genel Başkanı Av.
M. Bülent Deniz)
|
26.02.2007
|