TAKDİM
Küresel ısınma, sade bir tanımlama ile; küresel iklim değişiminin sebeplerinden biri olarak yer yüzeyindeki hava sıcaklığındaki yükselme olarak tanımlanıyor. Bu ısınmaya kömür, petrol ve doğal gaz gibi fosil yakıtların yakılması sonucu atmosfere dahil olan çok büyük miktarlardaki sera gazlarının sebep olduğu ifade ediliyor. Sera gazlarının yüzde 75’ini gelişmiş ülkeler üretirken, yüzde 25’ini ise gelişmekte olan ülkeler ile az gelişmiş ülkeler üretiyor. Küresel ısınmanın Akdeniz ve dolayısıyla Türkiye’deki en büyük etkilerinden biri kuraklık. Kuraklık sorunu Anadolu’yu bir çok medeniyete mezar etmiş. Kuraklığın en büyük etkilerinden biri su kaynakları üzerinde görülüyor. Son 40 yılda sulak alanlarımızı, su havzalarını iyi yönetmediğimiz bir gerçek. Bazı göllerimiz ve sulak alanlarımız için tehlike zilleri çoktan çalmaya başladı. Bir yandan sulak alanlarımızı kurutmaya devam ederken, denizlerimizin ve göllerimizin kıyılarını doldurmaya uğraşıyoruz. Küresel iklim değişimi, dünyanın karşı karşıya kaldığı en büyük tehdit. Bu konuda toplumu bilgilendirmek ve “bilinçlendirmek” adına ne kadar yazı yazılsa yine azdır. Dünyanın doğal dengeleri, iklim değişikliği nedeniyle her geçen gün değişiyor ve biz insanlar bu değişimden çok ama çok etkileniyoruz. Bu etki, gerekli tedbirler alınmazsa gelecekte daha da artacağa benziyor. Kutuplar ısınmakta, buzullar erimekte, yazlar daha sıcak, kışlar daha ılık geçmekte. Su kaynakları giderek azalırken, kuraklık baş göstermekte, başta tarım olmak üzere pek çok alanda su sıkıntısı yaşanmakta. Kaçak yeraltı suyu kullanımı özellikle Konya Ovası gibi bölgelerimizde ciddî sorun teşkil ediyor. Hemen hemen tüm şehirlerimizde, yerleşim yerlerinin etrafındaki su havzalarını, yapılaşma, kirlenme ile ve su dengesini bozarak tahrip etmeye devam ediyoruz. Su kaynaklarının ayrılmaz parçası olması gereken yeşil alanlar ve ormanlar her zaman tehdit altında ve talanlar devam ediyor. Tabiî kaynakları, dünyanın kendini yenileme hızından daha büyük bir hızla tüketiyoruz. Yakın gelecekte kıyı şehirlerimizin, küresel ısınmanın sonucu buzulların erimesi ve suların yükselmesi ile zarar göreceği tahmin ediliyor. İşte bunları ve daha fazlasını konunun uzmanı İTÜ Uçak ve Uzay Bilimleri Fakültesi Meteoroloji Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu’na sorduk. Buyurun birlikte okuyalım.
*Son günlerde çokça konuşulan iklim değişikliği nedir?
İklim değişikliği dediğimiz zaman bizim konuştuğumuz şey atmosferin içindeki havanın bulunduğu bölümde yaşanan değişikliklerdir. İklim konusunda konuştuğumuz yer dünyayı bir elmaya benzetirsek elmanın kabuğu gibi ince bir tabakayı konuşuyoruz. İklim değişikliği dediğimiz zaman hava şartları ile mevsim şartlarını karıştırıyoruz. Bizim takvime göre 21 Aralık’ta kış, 21 Haziran’da yaz başlıyor. Havanın böyle bir takvimden haberi yok. Biz kafamıza göre böyle takvimler koymuşuz. İklim değişikliğinde bu takvimlere bakmıyoruz. Biz iklim değişikliği deyince göçlere bakıyoruz. Meselâ ülkemiz de bir geçiş ülkesi, kaçak göçmenler yakalanıyor. İnsanlar aslında hep kuzeye doğru göçüyor. İklim değişikliğinde bazı narin kuşların ölümlerine bakıyoruz.
*İklim değişimi neden çok konuşulan bir kavram haline geldi?
Günümüzde iklim değişikliği kavramı moda oldu. Ama geçmiş yıllara baktığımızda iklim değişikliklerinin bir çok medeniyeti yok ettiğini, birçok yeni medeniyeti doğurduğunu görüyoruz. Şimdi bu kuraklık fazla moda oldu. Gündeme gelir konuşulur ve sonra unutulur gider. Türkiye özellikle Anadolu, kuraklıkla yakılmış bir çok medeniyetin mezarlığıdır. Bu konuda arşivlerde çalışan bir çok insan var. İklim ve ona bağlı gerçekleşen olayları inceliyorlar. Meselâ bir Amarikalı uzman Kolombiya Üniversitesinden Osmanlıca da biliyor. Osmanlı İmparatorluğu’nda iklim değişikliklerinin sebep olduğu krizleri bulmaya çalışıyor. Osmanlı’da iklim değişikliğinin ardından isyanlar çıkmış. Anadolu’daki Celali isyanlarını iklim değişikliğine bağlayan görüşler var. Aslında Fransız devriminin temelinde bile iklim değişikliği var. Neden çünkü yiyecek buğday bulamamışlar. Yani iklim değişimi entel dantel bir çevre problemi değil. Şimdi bizler geçmişteki kayıtlarla, ağaç halkaları, buzullardan alınan örneklerle geçmiş yılların ikliminin nasıl değiştiğini görebiliyoruz.
DÜNYADA DÖRT DEĞİL,
İKİ MEVSİM YAŞANIYOR
* İklim değişikliğinin sebepleri neler?
Belli başlı nedenlerinin bir tanesi astronomik nedenler. Dünya güneşin etrafında dönüyor. Ve biz belli noktaları ilkbahar, yaz, sonbahar kış diye işaretlemişiz. Yani dünyada aslında 3’er aydan eşit mevsim yok. Osmanlı’da bile Kasım ve Hızır diye mevsimleri ikiye ayırmışlar. Aslında iki tane mevsim vardır. Bir yaz vardır. bir de kış vardır. Bir de geçiş dönemleri vardır. Dünyanın ekseni 23 derece sağa yatkın 11 bin yılda bu sola yatıyor. Bizim yaşantımız bu olay için çok kısa kaldığı için fark etmiyoruz. 11 bin yılda bu eksen değiştiği için yazlar ile kışlar yer değiştiriyor. Bir şekilde dünyanın hareketi iklimi değiştiriyor. Bir diğer faktör okyanuslarda mercanlar ölüyor. Mercanlar okyanusların ormanlarıdır. Buralar plaktonları üretir, balıklar plaktonlarla beslenir. Bizler de balıkları yeriz balıklardan besleniriz. Bir diğer işaret buzulların erimesidir. Güneşteki durum, patlamalar, aktiviteler, etkinlik de iklimi değiştiren bir faktör. Volkanlar iklimi değiştiriyor. 1816’da bir volkan patladığı zaman dünyada yaz olmadı. Yazın bile kar yağdı. Bunlar iklimi değiştiren şeyler. Yine kıt’aların yer değiştirmesi de iklimleri değiştiriyor. Meselâ bugün İzlanda, Grönland gibi kıt’alar Hindistan gibi karalar yıllar önce bugünkü bulundukları yerlerde değillerdi. Bunlar çok yavaş gelişen olaylar. Bütün bunları toplarsak dünyanın 120 bin ile 150 bin yıllık bir buzul çağına girip çıktığını görüyoruz. Sıcaklık değişimleri de bu zamana kadar hiçbir zaman 1.4 dereceyi geçmemiş. 1 derece değişimle ya da 1.3 derece sıcaklık değişimiyle dünya buzul çağına girmiş çıkmış. Ve bu da 120 bin ile 150 bin yıl gibi bir zaman almış. Bugünkü problem biz 1 derece ısındık. Yani eskiden 120 bin yılda 1 derece ısınırken dünya şimdi 100 yılda 1 derece ısındı. Yani bizim dünya olarak soğumamız lazım ama soğuyamıyoruz. Çünkü insan devreye girdi. Yani dünyadaki ısınma doğal olsaydı dengeyi bulacaktı. Gözlemlere göre denge sağlanamadığına göre demekki dünyadaki ısınma doğal değil. Doğal nedenlerle insanî sebepleri toplarsak bugün dünyadaki ısınmanın nedenlerini çok net bir şekilde açıklayabiliriz. Bunun tersini söyleyebilen bugüne kadar yok. Bunun tersi bilimsel makalelerde kabul görmüyor.
*Küresel ısınmanın sebepleri nelerdir?
Sera gazları. Bu gazlar endüstriyel nedenlere bağlı olarak ortaya çıkan gazlar. Bunlar petrole, kömüre dayalı ortaya çıkıyor. Bunlar gelişmiş ülkelerde çok fazla ortaya çıkıyor. Bir de gelişmekte olan ülkeler var. Bunlar arazide bazı değişikliklere neden oluyorlar. Şu anda sera gazının yüzde 75’ine gelişmiş ülkelerin, yüzde 25’ine de gelişmekte olan ülkelerin neden olduğuna inanılıyor. Burada en başta gelen sektör ise enerji sektörü. Türkiye’de kullanılan elektrik enerjisinin temel kaynağı olan petrol, kömür, linyit ve doğalgaz kullanımı sera gazına sebep oluyor. Kuzey yarım kürede tüketilen elektrik enerjisi önemli ölçüde sera gazına neden oluyor. Dünyanın uzaydan çekilen gece görüntüleri sera gazını ortaya çıkaran ülkeleri açıkça ortaya koyuyor. Kuzeydeki endüstrisi gelişmiş ülkeler sera gazı üretiyor. Görüntülerde aydınlık gözüken ülkeler sera gazı üreten ülkeler. Güneyde meselâ Mısır var. Nil Nehri boyunca aydınlık gözüküyor. Sera gazlarına bağlı olarak yıllardır ciddî bir değişiklik göstermeyen karbonmonoksit çok büyük bir artış gösteriyor. Metan ve diğer gazlar da aynı şekilde hızla artıyor. bu artış çok büyük bir problem. Bunun en büyük sebebi Amerika. Ardından Çin ve Almanya ve diğer gelişmiş ülkeler geliyor. 20 ülke karbon gazı artışına sebep oluyor. Bunlar grafiklerde gösteriliyor. Türkiye’de son 14 yılda yüzde 76 karbon emisyonunu ve diğer sera gazlarını arttırmış durumda. Önümüzdeki yıllarda Türkiye’nin ilk 20 ülke arasına girmesi bekleniyor. Türkiye’de önümüzdeki yıllarda bu grafiklerde yer alabilir.
*Gelişmemiş ya da gelişmekte olan ülkeler sera gazlarının üretimine nasıl etki ediyor. Bu konuyu açar mısınız?
Gelişmemiş ülkeler var. Bunlar Türkiye’den daha fakir olan Afrika ve bazı Asya ülkeleri. Bu ülkeler daha çok araziye yükleniyor. Nüfüs arttıkça tarla açmak için ormanlar yok ediliyor. Kereste ticareti için ormanlar kesiliyor. Fastfood restoranların et ihtiyacının karşılanması için ormanlar kesilip meraya dönüştürülüyor. Durum böyle olunca havadaki karbonmonoksit ormanlar tarafından emilemiyor. Normalde havadaki karbon, ağaçlar tarafından emilip, oksijen olarak geri veriliyordu. Ancak ormanlar yok edilince bu mekanizma ortadan kaldırılmış oluyor. Bu da dünya genelindeki zararlı gazların yüzde 25’ine sebep oluyor. Gelişmemiş ülkelerde fakirlikten kaynaklanan bir baskı var arazilere.
Dünyada iki tane döngü var. Birisi karbon döngüsü, diğeri su döngüsü. Su ile karbon sürekli dönüp duruyor atmosfer ile yer arasında. Biz yağan yağmurun suyunu içiyoruz, kullanıyoruz. Daha sonra buharlaşan bu su, atmosfere geri dönüyor. Tekrar yağmur olarak yer yüzüne iniyor. Biz geri dönüşü sağlayan ağaçları, bataklıkları, gölleri kuruttuğumuz zaman suyun dönüşümünü bozuyoruz. Bu sefer yağış rejimi bozuluyor. Farklı yerler yağış alırken bazı yerler yağış almamaya başlıyor. Bizim şimdiye kadar yaptıklarımız bunlar.
*Sera etkisi nedir o zaman? Şimdi karbonmonoksit gazı, azot gazı ve diğer gazlar çok kötü bir şey midir? Neden atmosferde bu gazlar var?
Eğer atmosferde hiç sera gazları olmasaydı: Güneş ışınları doğrudan yer yüzüne gelecek ve geceleyin geri döneceklerdi. Ve bu güneş ışınları atmosferde tutulmayacaklardı ve dünyada gece ve gündüz arasında çok büyük sıcaklık farkları olacaktı. Sera gazı olmasa tek başına güneşten ısınsak, dünyanın ortalama sıcaklığı +15 yerine -18 derece olurdu. Sera gazları 33 derece fark ettiriyor. Güneş ışınları yeryüzüne gelip geri dönerken sera gazları bunları tutuyor. Güneş ışınları gelirken sera gazları engellemiyor. Çünkü güneş ışınları gelirken kısa dalgada geldikleri için güçleri daha fazla. Dönerken uzun dalgaya dönüşüyor ve hızları düşüyor. Sera gazları hızları düşen bu ışınları tutup dünyaya geri gönderiyor. Dünyanın sıcaklığını +15 derecede tutuyorlar. Bizim yaptığımız sera gazlarını arttırarak dünyaya gelen sıcaklığı kuvetlendirmek oluyor. Yani dünyanın sıcaklığını arttırmak oluyor. Tüm sera gazlarını yok etsek dünya son derece soğuk olur. Mars meselâ -50 derece sıcaklığa sahip. Atmosferi sera gazlarıyla doldursak Venüs’e benzeriz. Sıcaklık +420 dereceye çıkar. Gidişatımız Venüs’e doğru ama o kadar artmayacaktır tabiî.
*Küresel ısınmadan en çok dünyanın hangi bölgeleri etkileniyor?
Dünyanın her tarafı ısınıyor. Ama en çok kutuplar ısınıyor. Ekvator daha az ısınıyor. Bu da ekvator ile kutuplar arasındaki ısı farkını düşürüyor. Yani dünyanın motoru yavaşlıyor. Bu da farklı sıkıntılara sebep olacaktır. Çünkü bütün hava hareketleri kutuplar ile ekvator arasındaki sıcaklığı dengelemek içindir. Sıcaklık artışı küresel ama yağış küresel değil. Problem de buradan kaynaklanıyor. Her tarafta yağış artmıyor ya da azalmıyor. Yağış noktasında en şanssız kısımlardan birisi de bizleriz. Kuzey Afrika, Orta ve Güney Avrupa ve Ortadoğu yağışı azalan bölgeler. Avrupa Birliği’nin (AB) Kyoto Protokolü’ne sahip çıkmasının bir nedeni de bu. Çünkü Orta ve Güney Avrupa çok kötü etkileniyor iklim değişikliğinden. Rusya, Kanada ve Amerika o kadar etkilenmiyor yağış bakımından. Türkiye’nin sıcaklıkları artarken yağışları azalıyor. Bu tabi Türkiye’yi daha kurak bir ülke haline getiriyor. Yoksa hem sıcaklığımız artsa hem de yağışımız artsa biz tropikal bir ülke olurduk. Hindistan cevizleri dikerdik, tişörtlerle dolaşırdık. Ama öyle bir şey olmuyor. Tam tersi daha kurak bir ülkeye dönüşüyoruz.
* Balkanlardan gelen soğuk ve yağışlı havaların sırrı nedir?
Dünya batıdan doğuya döndüğü için hava sistemleri kuzeyden gelip üzerimizden geçiyor. İşte sürekli olarak Balkanlardan gelen yağışlı havaların sırrı bu. Kutuplardan gelen hava kütleleri sıcak su akıntısının üzerinden geçerken ısınıyor. Bizim üzerimize geldiğinde de ısınmış olarak geliyor. Yani İngiltere ile Moğolistan’ın iklimini karşılaştırdığınızda çok büyük farklar var. Bu farkın sebebi deniz ve okyanuslardaki sıcak su akıntısı. Kuzey enlemlerdeki buzullar eriyerek bu tatlı su okyanuslarındaki sulara karıştığı zaman bu sıcak su akıntılarının batmasında problem bekleniyor. Bu sıcak sular batamaz ise sular soğuyacak. Kuzey’den üzerimize gelen havalar ısınmadan üzerimize geleceği için bizler buzul çağına gireceğiz. “Yarından Sonra” adlı bir film vardı. İşlenen konu buydu. Amerikan Kongresi’nin araştırmalarına göre son 100 bin yılda 20 kez bu ani iklim değişimi durumu gerçekleşmiş. Bu sıcak su akıntısı 20 kere zayıflamış. Bir sürü problem ortaya çıkmış. Vikingler ortaya çıkmış. Güneye doğru Tuna Nehri ile İstanbul’a kadar inmişler.
*Kuraklığa bağlı olarak gelecekte büyük su sıkıntısı ortaya çıkacak. Türkiye’deki sınır aşan sular var. Bunlar komşu ülkelerle ilişkilerimizi nasıl etkiler?
Sınır aşan sular konusunda ben uzman değilim. Ancak gelecekte sadece ülke sınırlarını aşan sular problemi değil, ülke içindeki sınır aşan sularda da problemler yaşanacak. Meselâ İstanbul Kırklareli’den ya da Bolu’dan su alıyor. Kırklareli vilayeti gelecekte diyecek ki bu su benim ihtiyacıma ancak yetiyor. İstanbul’a su vermeyeceğim diyebilecek.
Devamı yarın
|