Yazının başlığındaki ifade, klasik bir reklâm cümlesi veya kuru bir iddiadan ibaret değildir. Yeni Asya söz konusu olduğunda, tamamen doğru ve yerinde bir ifadedir. Bu konuda tevazu göstermeye de gerek yoktur. Kendi hayatımda önemli bir yer tutan Yeni Asya sevdası ve serüveni, bana bu kanaati vermiştir. Bütün Yeni Asya okuyucuları için de aynı duygu ve düşüncelerin geçerli olduğuna inanıyorum.
Doğduğu günden beri tanışık olduğumuz gazetemle çok güzel, çok tatlı ve anlamlı hatıralarımız oldu. Yeni Asya ile henüz ortaokul sıralarında tanışmıştık. O zamanlar, çocuklar ve gençler arasında gazete okumak, kültürlü olmanın ve olgun görünmenin bir göstergesi olarak kabul edildiği için, bir çok öğrenci çantasında bir gazete ile okula gelirdi. Bol resimli, ofset baskılı gazete okumak ise, bir ayrıcalık olarak görülüyordu.
Okul bahçesinde bir çok arkadaş, renkli baskılı, bol resimli ve çok sayfalı gazetesini çarşaf gibi açıp okurken, (daha doğrusu resimlerine bakarken) ben de az resimli, az sayfalı ve siyah-beyaz baskılı Yeni Asya’mı iftiharla açar okurdum. Benim Yeni Asya okumam, o zamanlar arkadaşlar arasında espri ve bazen de alay konusu yapılırdı. “Koca herif gazetesi okuyor” diye bana takılanlar vardı. Ama ben bunlara hiç aldırmam, zevkle ve iştahla gazetemi okumaya devam ederdim.
Köyümüzde ortaokul olmadığı için, ilçemizde kiraladığımız gecekondu tipi eski bir evde bir kaç arkadaşla birlikte kalıyorduk. Her sabah ekmek almaya ben giderdim ve ekmekle birlikte bir Yeni Asya alırdım. Kahvaltıdan önce gazeteme şöyle bir göz atar, daha sonra da kitaplarımın arasına gazetemi de koyarak okula giderdim. Teneffüslerde kuytu bir köşeye çekilir okurdum. Sınıfta gazete bulundurmaktan dolayı bazen de öğretmenlerimden fırça yerdim.
Okul dışında ise, genellikle gazetemi cebimde taşır, “Yeni Asya” isminin rahatça görüleceği şekilde katlayarak ceketimin cebine yerleştirirdim. O zamanlarda bile bunun bir ayrıcalık olduğunu düşünürdüm.
Gazetemle olan duygusal yakınlığım bir kaç yıl bu şekilde devam ettikten sonra Risâle-i Nurları ve Nur cemaatini tanımış oldum. Yani Yeni Asya bana bir alt yapı hazırladı, bir basamak, bir giriş kapısı oldu. Risâle-i Nur’dan, hizmetlerden ve cemaatten habersiz olarak en az iki yıl Yeni Asya okumuş oldum. O yüzden bazı ağabeyler bana, “Sen kapı dururken pencereden giriş yapmışsın” diye espri yaparlardı.
Yeni Asya’nın mânâ ve mahiyetini, yani vizyon ve misyonunu öğrendikten sonra, küçük yaşta ruhuma büyük bir inşirah verdiğinin sebebini anlamış oldum. Her ne kadar başlığında “günlük siyasî gazete” yazıyor olsa da, gazeteden ziyade bir irfan mektebini andırıyordu. Burada tedrisat yapanlar, ilimle, imanla ve irfanla mücehhez oluyorlardı. Nitekim buradan yetişen bir çok kalem erbabı, bugün başka yerlerde de olsa güzel hizmetlere vesile olmaktadırlar.
Yeni Asya, kalp ve gönül burçlarına dikilen bir bayraktır. İmanın, irfanın, izanın, ihlâsın, istikametin sembolüdür. Tevhidi, teslimi, tevekkülü tavsiye eden bir tebliğ edicidir. Her zaman hakkın, hakikatin, hürriyetin, demokrasinin, insan haklarının, adaletin ve asayişin yanında olmuştur. Her devirde istikametini korumuş, Hak’kın hatırını hiç bir şeye feda etmemiştir. “Yeni Asya yazıyorsa doğrudur” kanaatini kalplere yerleştirmiştir. Doğru olmanın, doğru yazmanın, dik durmanın, sözlerinin arkasında olmanın bedelini de seve seve ödemiştir.
Yeni Asya, nurlu meyveler taşıyan bir ağaç olduğu için taşlanmış, dışlanmıştır. Mağdur olmuş, mahkûm olmuş fakat hiçbir zaman mağlûp ve mahçup olmamıştır.
Yeni Asya, her zaman “gerçekten” haber verdiği için, Yeni Asya okumak gerçekten bir ayrıcalıktır.
21.02.2007
E-Posta:
[email protected]
|