Dışişleri Bakanıyla Genelkurmay Başkanının peş peşe yaptıkları ABD gezileri tamamlanalı günler oldu, ama tartışmaları hâlâ sürüyor.
Özellikle Org. Büyükanıt’ın temasları, katıldığı davetler, konuşmaları, basın toplantısı, hattâ ikili diyaloglarındaki mesajları ilgi odağı oldu.
Bütün bu mesajların oluşturduğu nihaî fotoğraftan “sivil iradeye saygılı, demokrat bir asker” profili çıkaranlar olduğu gibi, “Oh, yıllardır beklediğimiz ses nihayet yükseldi” diyerek sevinç çığlıkları atan ulusalcılar da görüldü.
Peki, bu çelişkili, hattâ taban tabana zıt yorumlar nereden kaynaklandı? Hangisi doğru?
İşin gerçeğini söylemek gerekirse, komutanın sözlerinde her iki değerlendirmeye de mesned teşkil edebilecek unsurlar bulmak mümkün.
Meselâ Washington’daki Türk Büyükelçiliğinde verilen resepsiyonda “Yaşa varol” sadâları ve yerli yersiz alkışlar eşliğinde yaptığı konuşmadaki “Burada düğmeye basıyorum” sözü her çeşit yoruma açık. Neyin düğmesi? Kime karşı ve ne için düğmeye basılıyor?
Buna karşılık, aynı konuşmada verilen “Korkularımızın esiri olmayalım” mesajı, bildiğimiz kadarıyla, bir Genelkurmay Başkanı tarafından ilk kez söyleniyor. Ve son derece önemli.
Çünkü çok partili demokrasimizi üç defa kesintiye uğratan, bir defa da alabildiğine daraltan müdahalelerin tamamı, “Devlet elden gidiyor, laiklik tehlikede, bölücü tehdit had safhaya ulaştı” gibi gerekçelerle açığa vurulan korkular sebebiyle gerçekleştirilmişti.
Şimdi, bu müdahaleleri yapan kurumun en tepe noktasındaki isim, “Korkular yersiz. Türkiye’yi kimse bölemez ve rejimini anayasa ile belirlenen niteliklerinin dışına hiç kimse çıkaramaz” mesajı veriyor.
Gerçi bunun güvencesi olarak “dinamik güçler”i göstermesi ve kimleri kast ettiği sorulduğunda “asker, polis, memur, üniversite öğrencisi ve öğretim görevlisi” örneklerini vererek “Türkiye Cumhuriyetini yaşatmak isteyen herkes” cevabını vermesi yeni soru işaretlerine yol açtı ve bunlar henüz cevaplanmış değil.
Buna karşılık, kendisine tezahürat yağdıran topluluğa seslenirken, “Sizden şikáyetçiyim. Diasporadaki Türklerin sesi diğerleri kadar çıksa Ermeni soykırımı ortaya gelmezdi” siteminde bulunması çok esaslı ve isabetli bir çıkıştı.
Muhataplarının bu mesajı ne ölçüde algıladığı bahsinde ise pek ümitvar bir tablo yok gibi.
Bu arada “Gül’ün temasları mı daha başarılıydı, yoksa Büyükanıt’ınkiler mi?” şeklinde anlamsız bir tartışmayı sürdürmek isteyenler var.
Bu tuhaf sualin en önemli dayanaklarından biri olarak gösterilen Cheney-Büyükanıt görüşmesi için Millî Savunma Bakanı Vecdi Gönül’ün yaptığı “Büyükanıt’la görüşmesini Cheney’den Gül rica etti” açıklaması da garip.
Adeta Türkiye devletinin üst düzey yöneticileri Bush’un yardımcısıyla görüşmek için can atıyor ve birbiriyle yarışıyor görüntüsü veren bu beyan ve tartışmalara anlam vermek zor.
Beyaz Saray’a atfen çıkan şu sözler ise çok düşündürücü: “Türk hükümeti bir dizi konuda ‘Asker bize engel’ diyor, iktidarsız olduğunu gizlemiyor. Aynı konuları generallere açınca ‘Biz askeriz, karışmayız, hükümete söyleyin’ cevabını alıyoruz...” (Yasemin Çongar, Milliyet, 19.2.07)
22.02.2007
E-Posta:
[email protected]
|