Kuluçka için tavuğun altına konan ördek yumurtasından çıkan yavru, bir müddet sonra annesinin şaşkın bakışları altında suya atlar.
Su donarsa kabını parçalar.
Tohum toprağı delip yeryüzüne çıkar ve sümbül verir.
Bunlar ve benzeri diğer tüm olaylar fıtrattır. Ve fıtrat yalan söylemez! Çünkü, her şey, dizayn edildiği yapıya göre hareket eder.
İnsanın dünyaya gönderilmesinin asıl hikmeti ve gayesi Yaratıcısını tanımak, Ona iman ile verdiği sayısız nimetlere karşı ibadetle teşekkür etmektir. Kalp ancak Allah’ı tanımak, iman etmek ve Ona teşekkür etmekle mutmain olabilir.
İnsan, mutlaka bir şeye tapınma, ibâdet etme, onu büyük tanıma ve secdeye varma ihtiyacındadır. Bunu, insanoğlunun tarihinden beri, yanlış ve bâtil dahi olsa, bir şeyleri mukaddes ilân etmesi, onlara tapınmasından anlıyoruz. Sapkınlıkla da olsa, kâinatın Yaratıcısından başkasına tapması, onu büyük tanıması, yaratıcı olarak kabul etmesi inanmanın fıtrî olduğunu gösterir.
İnsanın en büyük özelliği, akıl, kalp ve vicdan gibi ulvî duygular taşımasıdır. Akıl ölçme-değerlendirme, kalp iman etme/tapınma ve sevme, vicdanen gerçeği teslim edip teşekkür etme potansiyelindedir.
İnanma, tapınma, ibâdet etme ve sığınma; insan rûhu için nefes almak gibi temel bir ihtiyaçtır.
Dinler tarihi, beşerin, hiçbir devirde dinsiz yaşayamadığını göstermektedir. Mutlaka bir şeye, bir güce inanmışlardır. Temiz hava, su bulamayan pis ve kirlisiyle yetinir. Gerçeğe ulaşamayan, Allah’ın tanıyamayan, Onun vasıflarını maddeye, toteme, putlara taksim eder.
Tabiat bir fıtrattır. Kâinatı yaratan kim ise, insanı da O yaratmıştır. Çünkü, insan, kâinatın bir minyatürüdür. Kâinatın tabiatında, fıtratında ne varsa, insanda da o vardır. Yaratılan her şey Allah’ı tanır ve kendi diliyle tesbih eder; Allah’ın noksanlardan, kusurlardan beri olduğunu ve sonsuz isim ile sıfatlar Sahibi olduğunu ilân eder: “Yedi gökle yer ve onların içindekiler Onu tesbih eder.”1 “Biz dağları onun [Dâvud’un] emrine verdik ki, onunla beraber tesbih eder.”2
Fıtratların Allah’a ibâdet etmesi, Onu tanıması, Ona boyun eğmesi, zikir ve şükretmesi, Onun varlığını ve büyüklüğünü göstermektedir. Bunca nimetleri yaratıp ikram eden kim ise, teşekkür edecek fıtratı da O yaratmıştır.
Bütün bunlar gösteriyor ki, inanmak bir zarûrettir; zira o fıtratta vardır. İnsan fıtratına bu ihtiyacı yerleştiren Zât’la, bize inanmayı emreden Zât, aynı Zât’tır. Ve O da Allah Teâlâdır.
Dipnotlar:
1- İsrâ Sûresi: 44. 2- Sad Sûresi: 18.
22.02.2007
E-Posta:
[email protected] [email protected]
|