Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 22 Şubat 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

İsmail BERK

Oyalama kovalama..



Birileri bizi resmen oyalıyor. Resmen diyorum, çünkü bu resmiyetin adı hükümet. Son altı ayın, hatta daha gerilere gidince, 301. madde için “değiştireceğiz, tepkileri değerlendireceğiz” beyanlarının yüzlercesini gazete sayfalarında göreceksiniz.

Adalet Bakanı sanki müstakilen 301’in müdafaası için orada. “Sahip olduğu kudret” mi öyle istiyor, bilmediğimiz hikmetler mi maddenin arkasında saklı, yoksa kamuoyunun beklentilerini kulak ardı etmek mi rahatlatıyor, doğrusu anlamış değilim.

Düşünün bir kere, bu maddeyi ihdas eden de bu hükümet, “değiştireceğiz” diye tartışmaları sürekli arttırarak tırmanışını sağlayan da. Bu “yüksek koruyucu ve kurtarıcı” madde 301 kadar siyasi bulanıklığı tarif eden bir hukuk çalışması bilmiyorum. İki taraflı işletilen bir madde. Hem caydırıcı ve cezalandırıcı anlamlar yüklenmiş, hem de sanki birilerine söz verilmiş ki kılına dokunulmuyor, beyanlar ise bir türlü değişikliğe dönüşmüyor.

Aslına bakarsanız, hakareti önlemesi için çıkarılan madde, bizzat düşünceyi ve ifade hakkını yok sayarak “saldırı”da bulunuyor. Beynin düşünme fonksiyonlarını ifade etmesine mani oluyor.

Benzer şekilde geçmişte 159, 312 ve en son 288. maddeler, 301’in yerine olağanüstü şartların gölgesine göre ikame edilmiş uygulamalar. Daha önceki düşünceyi suç sayan 141, 142, 163. maddeler ise bir dönemin en acımasız düşünce cezalarını kapsıyordu.

En son yazı işleri müdürümüz Faruk Çakır’ın maruz kaldığı muamele bunun en bariz örneği. 301’den beraat ediyor, bu defa da 288’den ceza yiyor. Sonuçta suça mesnet olan bir yazı, yani düşünme mahsulü bir görüş cezaya uğruyor.

Bunun fiilî yan etkileri veya yargıya müdahale gibi algılanacak fizikî ve sosyal sonuçları da ortada yok. Buna rağmen tevili kolay yola gidiliyor. Cezaya çarpılan düşünce insanı için bunun anlamı şu: Daha dikkatli olma ve rahat yazamama psikolojisi.

Maddî unsurların oluşmadığı, toplumda infiale sebebiyet veren bir tepkinin yaşanmadığı şartlarda, “hakaret, aşağılama ve etkileme” ibarelerine dayalı sübjektifliği hukuki mesnet gibi yorumlamak, adaletin tecellisini ne kadar doğru tanımlar, şüpheli.

Hükümet, zaman zaman zihinleri ve fikirleri gerdiren bu hukukî boşlukları ve tevil fırsatı veren yargı maddesini neden çıkardı? Neden o günlerde ortaya konan tepkileri dikkate almadı?

Farz edelim sonraki günlerde pozitif yorum ve demokratik çerçeveye uygun mütalaa ve uygulama beklendi, ancak görüldü ki maksadı dışında bir noktaya taşındı. Bari şimdi değiştirin, ya da kökten kaldırın. Hatta benzer maddeleri de ayıklayın, bitsin bu iş.

Ne hikmetse 301 müdafii sayın bakan, kendine aktif bir konu bulmuş. Ne değiştiriyor, ne gündemden düşürüyor, ne de inadını kırıyor?

Neden mi? Onu da kendisine soralım. Aydınları, düşünürleri ve hür fikir zeminini tehdit eden yaklaşımları, başka gerekçelerin sığınağı haline getirmek ne kadar rahatlatıcı bir tutum?

Herkesin daha sakin tartışmaya ve müzakereye ihtiyacı varken, belli alanları tartışmaya kapatmak ve engelleyici olmak, hangi uzlaşmaya ve diyaloga katkı yapacaktır?

Sanki, kolaydan caydırıcı ve yıpratıcı bir konu üzerinden habire öteleme yapılıyor. “Ne şiş yansın ne kebap” misali belli mihraklar teskin edilirken, beri tarafta “Kısmen değiştireceğiz” sinyali verilerek iş sürüncemede bırakılıyor.

Üç satırlık bir metni, kendilerine STK diyen kesimlerle ve başka mahfillerle ve siyasî partilerle aylarca yürütülen bu kadar zihin eksersizinden sonra hala bir mutabakat çıkaramamak, ayrı bir strateji ve taktik olarak algılamak, çok da yabana atılacak bir kanaat olmaz.

Yola döşenmiş mayınları temizlemekle uğraşmak, negatif bir enerji tüketimidir. Yerinde saydırma muamelesidir. Daha aktif ve belirleyici bir irade ortaya koymak gerekir. Soyut “Türklük” kavramına farklı anlamlar yükleyecek kaygan zemini öncelikle güvenli bir platforma dönüştürmek gerekir. Muğlaklık yaşanıyor.

Düşünceye vurulan prangadan en çok mağdur olanlar, bugün başkasının mağduriyetinden yeterli dersi çıkarmıyorlarsa, kafamız daha da karışıyor.

“Acaba?” ile başlayan bir seri soru geliyor aklımıza. İyisi mi yazmayayım. Ne olur ne olmaz.

İnşaallah 301’de oyalama-kovalama oyunu bitecek.

22.02.2007

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (21.02.2007) - Yeni Asya’ya

  (20.02.2007) - Seçim sathı maili

  (19.02.2007) - Ulusalcı dalganın açmazı

  (18.02.2007) - Merakı merak etmek

  (15.02.2007) - 7. Çerçeve Programı

  (14.02.2007) - Yenilenirken

  (13.02.2007) - Düşünce zafiyetindeki şiddet

  (12.02.2007) - Genel vaziyet

  (11.02.2007) - Geçmişten geleceğe beraberlik

  (08.02.2007) - Derinlik meselesi

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Metin KARABAŞOĞLU

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  Ümit ŞİMŞEK

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN


 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004