25 Kasım 2010 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Gün Gün Tarih
Dergilerimiz

Yasemin YAŞAR

İç dünyaların mahremiyeti


A+ | A-

Bu çalışmamda, mahremiyet kavramına başka bir açıdan yaklaşarak, günümüz insanının bir hastalığı haline gelmiş, mahremiyetlere tecavüz ve tecessüs üzerinde duracağım.

Bugün, dertleşmek, konuşmak, paylaşmak gibi insanî olan değerlerin ölçüsünü kaybetmesiyle, zihinlerdeki özel alanlar yok olmaya başlamış ve mahremiyet ihlalleri ortaya çıkmıştır. Zira paylaşmak demek, özelini hikâyeleştirip, milyonların önüne sermek anlamına bürünmüştür.

Mahrem yaralar paylaşıma teşvik edilmektedir. Konuşmak, şeffaf olmak, sağlıklılık ifadesi olarak algılatılıp, daha çok mahremiyet ortamlara dökülsün ve birileri bunları pazarlayıp daha çok kazansın amacı güdülmektedir.

İnsanın kimselere hissettirmeden sessizce yaşayacağı alanları mevcut olmalıdır. Elbette bu sessizce yaşayacağı alanlar kişinin, düşünüp, özeleştiri yapıp, kendini tartıp, duygularının kontrol yeteneğini geliştirdiği, manevî olarak olgunlaştığı, faniliği hissettiği alanlar olmalıdır.

İnsanın iç dünyası mahremdir. Oraya herkes elini kolunu sallayarak giremez. Yaşanan üzüntüler, kırılganlıklar kimselerin malzemesi olmamalı, namahremler mahrem olan düşünce alanlarına nazar etmemelidir.

Mahremlerin sergilenmesi, zihinlerdeki mahrem alanları bombalamaktadır. Hayaller, düşünceler, rüyalar bozulmakta ve hayatın lezzeti kaçmaktadır. Çünkü mahrem hayatları izlemek, görmek kişinin kendi olma yolundaki en büyük engel gibi durmaktadır. Duygularını kontrol yolunda atacağı gizli gizli tövbelerini kapatmakta, zihinlerde namahremleri (meşrû olmayanları) meşrûlaştırmaktadır.

Mahremiyet, Allah’ın Settar isminin bir yansıması olsa gerek. Mahremiyet kavramı, aslında içinde helali barındırır. Zira içerisine haram girmiş bir mahremiyet olamaz. İşte mahremiyeti bu açıdan düşündüğümüzde insanın duygu keşifleri yaptığı, kendi olma yolculuğuna çıktığı, ifrat duyguların yularını tutabildiği ortamlar olarak bakmak gerekecektir.

“Daha çok güven için, daha çok mahrem alanları bilmem gerekiyor” düşüncesinin hâkim olduğu bir asrı yaşıyoruz. Mahrem alanlara tecavüz aslında güvensizliğin bir yansımasıdır. Oysa güvenmeye ve mahrem zihin alanlarımızda sessizce dolaşmaya ihtiyacımız var.

Güvenilirlik testleri, ne kadar özelinizi açabiliyorsanız, o kadar güvenilirsiniz’e dönüştürülmüş durumdadır. İnternet paylaşım alanları, mahremiyetin en çok delindiği alanlar olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu paylaşım siteleri ile herkes birbirini gözetliyor. Bu gözetleme güvenleri tesis yerine daha çok güvensizliği ve zihinlerde haramları meşrulaştırmayı netice veriyor.

Bizi hiçbir şekilde ilgilendirmeyen insanların mahrem hayatlarını izlemek, ilgilenmek psikolojisinin altında yatan duygu acaba nedir?

Kişiyi böyle meraklandıran tecessüs düşüncesi her halde, fikri bir alt yapısı olmayan, hayatın ve kendisinin yaratılış hikmetleri ile uğraşmayan, düşünce dünyasını uyuşturmaya çalışan, girdiği günah bataklıklarından tövbe edip kurtulmak yerine hislerini iptal etme peşinde koşan, hayatın en önemli gerçeği olan ölüm hakikatini unutmaya çalışan psikolojilerin ürünü olsa gerek.

İnsan günahlarını ve hatalarını sakladıkça gizli bir nedamet duygusu, vicdanî bir muhasebe hissi yaşar. Günahlarının ve hatalarının yayılması, birileri tarafından bilinmesi ve bildirilmesi hissi, olsa olsa kusurlarını meşrûlaştırıcı, vicdan azabından kurtarıcı (!) tövbe etmeye ihtiyaç bırakmayacak bir psikolojidir.

İşte mahrem hayatlara ilgi duyanların ve paylaşanların aslında gizliden gizliye kendilerini rahatsız eden hatalardan kurtulma, meşrûlaştırma, rahatlama ve belki de bir günah çıkarma operasyonundan başka değildir.

Bugün internetin sağladığı imkânlar, en mahrem düşüncelerini milyonlara fütursuzca açan, yanı başındaki ile iletişimi koparıp, hiçbir şeyi yokmuş gibi davranan hasta tipleri ortaya çıkarmaktadır. En yakınlarının bilmediği ruh dünyasını belki de manevî kirlerini milyonlarla paylaşmak duygusu altında yatan psikoloji özel bir çalışma alanıdır.

Bediüzzaman, 13. Lem’a’da, “Kusurunu itiraf eden, istiaze eder; istiaze eden istiğfar eder; istiğfar eden affa müstehak olur“ tesbitinde bulunmuştur. Bu tesbiti kişisel ve sosyal yaralara merhem niteliğindedir.

Şeytan bahsi olan bu meseleye, bu açıdan bakıldığında manidardır. Acaba şeytan, vicdanlarda yapılacak muhasebenin ve neticesinde ilgili kişilerle çare olacak, ümit olacak, tövbeyi kolaylaştıracak ve o kusuru terk ettirecek olan paylaşımın önünü kapamak mı istiyor. Şeytanın bu telkini bu fıtrî duyguyu internet paylaşım sitelerinde, sürekli kendini anlatıp, özelini paylaşıp, fakat hiç kimsenin seni dinlemediği, hiçbirinin derdine çare olmadığı, ümitsizlik, mutsuzluk ve haramların meşrûlaştırılmış kucağına atmak mı acaba?

Zihinlerde mahremiyet alanlarının oluşması önemlidir. Zira zihin mahremiyeti olan, sessizce dolaştığı manevî iklimleri bulunan insanlar, başkalarının mahrem alanlarına ilgi duymazlar. Bunu başarabilmek için nefis terbiyesi, duygu kontrolü, verileni Yaratan’ın rızası doğrultusunda kullanmayı netice verecek bir inanç lazımdır.

Aksi halde, ne bir kişilik göstergesi olan kendimizin mahrem alanları olur, ne de başkalarının mahremiyetine tecessüs meylinden kurtulmak mümkün olur.

25.11.2010

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (20.11.2010) - Anne babalı yetim ve öksüzler

  (13.11.2010) - Çocuk ve vicdan eğitimi

  (06.11.2010) - Beşerin kanunları vicdanları rahatlatmıyor

  (30.10.2010) - Statükonun kibirli mensupları ve ezikler

  (23.10.2010) - Kâfir olmak kader midir?

  (16.10.2010) - MUSÎBETLERE HİKMETLİ BAKIŞ

  (09.10.2010) - Musîbet ve âfetler gerçekten kötülük müdür?

  (02.10.2010) - Eş seçimi ve kader bağlantısı

  (25.09.2010) - Her şey kaderde belirlenmişse, neden duâ ediyoruz?

  (18.09.2010) - Kader yazıları - 8 Kaderin kırmızı çizgileri


Son Dakika Haberleri

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdullah ERAÇIKBAŞ

  Abdullah ŞAHİN

  Ahmet ARICAN

  Ahmet BATTAL

  Ahmet DURSUN

  Ahmet ÖZDEMİR

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Ali Rıza AYDIN

  Atike ÖZER

  Baki ÇİMİÇ

  Banu YAŞAR

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Elmira AKHMETOVA

  Fahri UTKAN

  Faruk ÇAKIR

  Fatma Nur ZENGİN

  Gökçe OK

  Gültekin AVCI

  H. Hüseyin KEMAL

  H.İbrahim CAN

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Hakan YILMAZ

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Kadir AKBAŞ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Mehmet YAŞAR

  Mehtap YILDIRIM

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Muzaffer KARAHİSAR

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Osman GÖKMEN

  Osman ZENGİN

  Raşit YÜCEL

  Recep TAŞCI

  Rifat OKYAY

  Robert MİRANDA

  Ruhan ASYA

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet BAYRİ

  Saadet TOPUZ

  Said HAFIZOĞLU

  Saliha FERŞADOĞLU

  Sami CEBECİ

  Selim GÜNDÜZALP

  Semra ULAŞ

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Umut YAVUZ

  Vehbi HORASANLI

  YENİ ASYA NEŞRİYAT

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin YAŞAR

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Ümit KIZILTEPE

  İbrahim KAYGUSUZ

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  İsmail TEZER

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT

Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu
Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.