Osman ZENGİN |
|
Kırk bir kere maşallah! |
(14.359 gündür, gerçekten haber veren gazeteye!)
Geçen sene bu günlerde; Yeni Asya’nın 40. şeref yılı münasebetiyle, gazetemizde “Kırk bin kere maşallah!“ başlığıyla bir yazı yazmıştık. Ne de çabuk geçmiş bir sene! Gerçi, geçen bir sene ne ki? 41 sene ne çabuk geçmiş. Bizim de içinde yaşayarak geldiğimiz, gençliğimizi alıp götüren 41 sene! O yazının girişinde, “Anadolu insanının; meşhur ve ma’ruf, bilinen duâsıyla tebrik ediyorum Yeni Asya’mızın kırkıncı şeref yıldönümünü!” demiştik. Aslında, Anadolu’muzda, herhangi bir şeye nazar değmemesi ve dua makamında söylenen bu güzel sözün, her iki şekilde de, yani hem “kırk bin kere maşaallah” hem de, “kırk bir kere maşaallah” şeklinde telâffuz edildiğini biliyorsunuzdur. Aynı temenniyi, Yeni Asya’nın 41. sene-i devriyesi için de söylüyoruz. ”Kırk bir kere maşaallah!“ Bu geçen 40 yıl içerisinde; gerçekten haber veren, hakikatin gür sesi, gayesini vatan sathını bir mektep yapmak olarak gören Yeni Asya için söylenecek çok şey var. O günlerden bu günlere, içinde yaşayarak da geldiğimizden, tekraren de olsa, o hakikatlerden bazılarını ifade etmekte fayda olacağını zannediyorum. Yeni Asya’yı ilk tanıdığım günlerde (1970-Temmuz), şu andaki sağ yelpazede bulunan gazetelerin hiç birisi yoktu. Bir çok kimse tarafından “Nurcuların gazetesi” olarak bilinirdi. (Hâlen de öyle değil mi?) O zaman, Risâle-i Nur cemaatinde, kayda değer bir iftirak da olmadığından, ”Ben Nurcuyum” diyen herkes Yeni Asya okuyordu. Bu gazete; bizim sesimiz, nefesimizdir. Rahmetli Zübeyir Ağabeyin “Sadece iman hakikatlerini okumamız, ittihadımızı tam muhafaza edemez. Üstadın siyasî ve içtimâî hayata ait görüşlerinde de birlikte hareket etmeliyiz. Bunu da ancak gazete temin eder” ifadeleriyle beyan ettiği, bunca yıldır insicamımızı, sağlam duruşumuzu da sağlayan, bir lâhika mektubu mesabesindedir Yeni Asya. Zaten; ifsad şebekelerinin, şu aziz cemaati istediği gibi yönlendirmesine, gazetemizin serdettiği-–ki Üstadımızın prensipleri doğrultusunda—bu beyan ve fikirler mani olmaktadır. Onu bildiklerinden de, tirajımızın az veya çok olmasına bakmadan, derin mahfiller başta olmak üzere, bir çok zeminde en çok dikkat edilen bir gazetedir. (Üstelik bu hallerden dolayı da, fırsat bulunan her hain dönemde, aylarca kapatılmıştır gazetemiz.) Bu bir temenni değil, bir tesbittir. Çok şahit olmuş, çok duymuşuzdur bu ifade ettiğimiz mânâdaki şeyleri. Yani, şunu da ifade edeyim ki, eğer Yeni Asya olmasaydı, birçoğunun işleri daha da kolaylaşacaktı. İşte, onların tekerine çomak sokan bu gazeteyi her dâvâ adamının sahiplenip, yaşatması lâzım. Her zaman söylediğim gibi, yine tekraren söyleyeyim ki; bazı hatıralarımızı, şahid olduğumuz hadiseleri anlatırken, bunları fahr olsun diye değil, bir hakikatin anlaşılması ve hakkın teslim edilmesi için yazmak mecburiyetinde kalıyoruz. İşte gazetemizle alâkalı son zamanlarda aklıma gelip de, tatbik sahasına koyduğum, eski gazeteleri biriktirip, terminale gittiğimde oradaki oturma yerlerine tek tek bırakma işidir. Gazeteleri bıraktıktan sonra, geriye çekilip baktığımda şunu tesbit ettim: İnsanlar önce gazeteyi eline bir alıyor, bakıyor. Ya ilk defa görüyor veya başka gazetelere benzemediğini anlıyor ki, iyiden iyiye okuyorlar. Yani başka gazeteler şöyle tarihine bir bakıp, eski tarihli olduğu anlaşılınca, öylesine bir göz gezdirip bırakıldığı halde, gazetemizi inanın ki, dikkatle okuyorlardı. Geçenlerde, kızımın AB gençlik programlarında birlikte çalıştığı bir arkadaşı, birkaç gün misafirimiz olmuştu. O kızımız da maşaallah, bayağı akademik kariyeri olan biriydi. ODTÜ Uluslararası İlişkiler mezunu, ABD’de master yapmış, Avrupa memleketlerinden birinde, bir Türk milletvekiline, bir-iki sene danışmanlık yapmış, birkaç dil bilen bir yapıdaydı. Bir sabah, kapımıza gelen gazetemiz Yeni Asya’yı masaya bırakmıştım. O gün, o da kalktığında, kahvaltı hazırlanmadan önce gazeteyi eline almış, hemen hemen her tarafını okumuş. Bizim hanım yanına gittiğinde “Teyzeciğim! Çok dolu dolu bir gazeteniz var. Her tarafı okunacak bir gazete. İnanın Newyork Times gibi bir gazete” demişti ve hanım bunu bana anlattığında, gazetemiz adına için için sevinmiştik. Gerçekten de, daha önceki 21 Şubat’larda yazdığım gibi, bir çokları tarafından takdir ve tebrik edilen gazetemizin basın camiasındaki yeri bir ayrıdır. Daha çok misâller anlatılır da, fazla uzun olmaması için yazmak istemiyoruz. Aziz milletimizin; hem dünya, hem ahiret saadetini temin etmek için gayret eden, ömrünü veren, muhterem Üstadımız Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerinin, matbuattaki lisanı olan Yeni Asya’ya, nice uzun yıllar, uzun ömürler diliyoruz!
21.02.2010 E-Posta: [email protected] |