Gündem karmaşasında eğitimdeki ciddî aksaklıklar tartışılmıyor. Oysa ilkokul seviyesine kadar inen şiddet ve kötü madde bağımlılığı “imdat!” işâretleri veriyor.
Türkiye’de eğitim sistemi bu yönüyle de büyük bir tehditle karşı karşıya. Giderek artan şiddet olayları, uyuşturucu ve “keyif verici” haplar, “iddia” türü talih oyunları, sanal kumar ve şiddeti telkin eden internet oyunları, eğitim yuvalarını âdeta kuşatmış; manevî çöküşün tehlike zilleri çalıyor...
Haraç toplayan, şiddet uygulayan “mahalle çeteleri”, “okul çeteleri”yle buluşuyor. Okullarda kesici ve delici âletlerin artması, öğrenciler arasındaki bıçaklı kavgalar, silâhlanma ve vandalizmin yaygınlaşması, sadece öğrenciler arasında kalmıyor; öğretmene yönelik tehdit hakaretlerle tartaklanma ve saldırılara kadar varıyor.
Son yıllarda ortaöğrenimde tehlikeli bir biçimde tırmanan yaralanma ve hatta ölümle sonuçlanan şiddet olayları, uyuşturucu kullanımının yaygınlaşması, topyekûn maddî ve mânevî köklü tedbirlerin âcilen alınmasını gerekli kılıyor.
Bütün bunların önlenmesi için ekonomik nedenlerden, okullarda polis noktalarının kurulmasına kadar bir yığın sebep ve buna bağlı çözüm önerileri ortaya atılmakta. Ne var ki problemin temeline ve gerçek çözüme yanaşılmamakta...
* * *
Bundandır ki her eğitim yılı başında Millî Eğitim Bakanlığının “tavsiyeleri”yle İçişleri Bakanlığı’nın “çocuklara şiddet ve kötü alışkanlık” genelgeleri, “okullar ve çevresinde alınacak tedbirler” türü genelgeler çok zayıf ve yetersiz kalmakta. Çocukları ve gençleri şiddete, kötü alışkanlıklara ve suça iten yerlerin denetiminden öteye geçmemekte.
Şüphesiz bunlar, caydırıcılıkta vazgeçilemeyecek inzibatî tedbirlerdir. Lâkin denetim ve uyarıların bir noktaya kadar etkili olduğu, suçun illegal alanlara kaydığı gerçeği, bütün bu maddî tedbirlere rağmen dejenerasyonun gün geçtikçe daha da artmasından ve azmasından anlaşılmakta...
İşin aslına bakılırsa, inançsız felsefenin elindeki küresel sermaye, kitlelere sâdece bir pazar ve tüketim kaynağı nazarıyla bakıyor.
Uluslararası uyuşturucu kaçakçılığından, elindeki medya ve sinema sektörünü inançları zayıflatıp insanlığın mâneviyat ve ahlâkını tahribinde istimal ediyor. “Popüler kültür” perdesinde, televole ve piyasa kültürü enjekte ediliyor.
Çocukları ve gençleri dejenere eden çoğu hâriçte hazırlanan ithal mâlı ahlâk bozucu zehirli müstehcen filmler ve diziler, bu menhus maksatla dış kaynaklı tahribatın başını çekmekte.
Bu “kültürsüzlük kültürü” ve başıboş “boşvermişlik”, bilhassa gençleri ve çocukları etkilemekte. Popüler medyanın da sansasyonuyla sürekli şiddet, sefâhet, eğlence kültürü enjekte edilmekte; her şeyi boşveren “hippi”liğini yeni türü “ipod gençliği” türetmekte...
Özetle, iman ve manevî terbiye eksikliği ve âhiret inancının zâfiyetiyle gençler ve çocuklar korkunç boşluğa sürükleniyor. Ve ortalığı boş bulan ifsat şebekeleri, özellikle kalabalık şehirlerde, okul ve sokak çocuklarını “suç unsuru” ve “âleti” olarak istismar ve istimal ediyor.
Bu yüzdendir ki “zehirli bir bal hükmündeki sefâhetkârâne zevkler”in gençliği ve dolayısıyla milleti içine ittiği uçuruma karşı uyaran Bediüzzaman’ın ifâdesiyle, “taşkınlık sâikasıyla gayr-ı meşru dairedeki harekâtın tokatlarını yiyen bedbaht gençlerin teessüfleri” okullarda ve sokaklarda yankılanıyor... (Emirdağ Lâhikası, 176,177)
* * *
Gerçek şu ki okullardaki “şiddet raporları”, şiddetin farklı dinamiklerden tetiklendiğini ortaya koyuyor. Dövme, işkence, yaralama, öldürme, darp, küfür, kötü söz, aşağılama ve benzerî davranışlar, sadece okulda değil, âile ortamından sokaklara, stadyumlardan internet kafelere kadar çocukların ve gençlerin gittiği mekânlarda türetiliyor.
Belli ki âilenin tek başına verdiği terbiye, televizyon, sokak ve okulda desteklenmeyince tahribatla baş edilemiyor. Bir an evvel okullar, bu tehlikeli gidişten kurtarılmalı, artık günü birlik demeçlerin ötesinde, köklü tedbirlerle probleme tehlike bertaraf edilmelidir...
Topyekûn tahribata karşı mücadele de topyekûn olmalı. Bunun içindir ki tedbirler, okul ve âile birliği içinde sokağı ve medyayı kapsayan bir gerçeklikle ele alınmalı. Millî Eğitim, okul idarecileri, öğretmenler, eğitim kurumlarında salt polisiye ve maddî tedbirlerle yetinmeyip “manevî tedbir”e yönelmeli.
Aksi halde, hâlâ “rejim kaygısı,” “laiklik elden gidiyor” paranoyası ve “irtica tehlikesi” uydurmasıyla bin yıldır toplumu huzur içinde yaşatan, gençliğe inancı, ahlâk ve edebi, saygı ve vefa duygularını veren manevî eğitimden yoksunluk, çocukları ve gençleri tuzaklara düşürmeye devam edecek...
Asıl çâre, bu mânevî tahribata karşı mânevî tamirattır. Bütün bu sinsî oyun ve desîselere karşı, inancı tahkim eden, ahlâkı önceleyen mânevî terbiye ve eğitimin müfredata konulmasıdır.
Bu maksatla altı bin sayfalık Kur’ân tefsiri müellifi Bediüzzaman, Gençlik Rehberi’nde, ahlâkı ve mâneviyat bozgunculuğuna karşı, iffet ve ahlâk dersini verir. “Eğer terbiye-i İslâmiye ile, o gençlik nîmetine karşı bir şükür olarak, iffet ve nâmusluluk ve tâatte sarf etseniz, o gençlik mânen bâkî kalacak ve ebedî bir gençlik kazanmasına sebep olacak” diye gençliğin kurtuluş yolunu bildirir. (Sözler, 134)
23.11.2007
E-Posta:
[email protected]
|