Ankara’da, Türk uçaklarının Kuzey Irak’taki terör merkezi kamplarına hava harekâtı söylentileri dolaşırken, DTP kongresindeki “özeklik talebi”nin arka plânı konuşuluyor.
Artık hayattaki en aktif aktörlerin de “itiraf” ettikleri gibi, hedef, “Irak’ın parçalanması”ydı. ABD’nin bundan 17 yıl önce Birinci Körfez Savaşıyla Türkiye’ye konuşlandırdığı Çekiç Güç’le, Şiî Arapların yaşadığı Irak’ın güneyi ile 36. paralelin üstündeki kuzeyini ülkeden koparılmasının hedefi bu idi.
Önce kuzeydeki peşmergeler desteklendi; kanlı bıçaklı gruplar zorla bir araya getirildi. Ardından “özerklik” üzerinden kuzeyde işgalcilerin güdümünde kurdurulan “devlet”le Irak fiilen bölünmenin eşiğine getirildi.
Peşinden Barzani, Irak bayrağını yasakladı. Ülkedeki işgalcilere sırtını dayayan Kuzey Irak yerel yönetimi, giderek Irak hükümetine kafa tutuyor; “Bağdat bizim onayımız olmadan PKK ile mücadele kararını alamaz, Türkiye ile petrol anlaşması yapamaz” diye meydan okuyor...
Belli ki Türkiye’ye yönelik plânda da aynı yöntem uygulanmakta. “Demokratik talepler” taktiğiyle başlatılan süreç, giderek “özerklik” benzeri “ayrılık” sinyalleri vermekte.
Başta “ılımlı” bir hava çizen partinin, bayrağı ayrı, parlamentosu ayrı bir “muhtariyet”le bir tür “federasyon”a zemin hazırlayan “bağımsızlık” meyli, ecnebilerce tahrik edilen fitnenin aşamalarını deşifre etmekte...
* * *
Bu hususta ortaya atılan “Bulgaristan Türkleri modeli”nden bahsedilmekte. Sürekli ırk ve dil farklılıklarını, etnik ayrılıkları öne çıkarmakta...
Marksist, inkârcı ideolojinin temelleri üzerine yükselen “ayrılık” iddiaları, hep ayrılıkları ajite etmekte. Bin yıldır Türklerle birlikte yaşamış, Çanakkale’de, Yemen’de, İstiklâl Harbinde cihad arkadaşı olmuş Türklerle Kürtleri ve bu ülkedeki diğer unsurları birleştiren din birliğinden hiç söz edilmemekte...
Ve gayet açık ki, Osmanlının bakiyesi bu ülkedeki insanları bir araya getiren din birliğidir. Lâkin “din bir ise, millet birdir” gerçeği hep gözardı edilmekte...
Kaldı ki, örnek gösterilen Balkanlar’da da ülkeler yine din birliği üzerine kurulmuş; devletler dinî farklılıklara göre şekillenmiş. Hıristiyan Sırpları Müslüman Boşnaklardan ayıran esas amil budur. Asırlarca Avrupa’da Türklerin “Müslümanlar” olarak isimlendirilmesinin anlamı da budur.
Halbuki Bulgaristan’daki Türkler, dinî ve kültürel haklarının mücadelesini veriyor, temel hak ve hürriyetlerin teminini istiyor. Bulgaristan millî marşını okuyor, yakasına onların bayrağını asıyor. Bulgaristan’dan ayrılıp “özerk bir devlet” olma iddiaları yok...
Oysa “özerklik” talebi, milletin birliğini bozan bir komplo. “Yediyüz sene müddetinde İslâmiyetin ve Kur’ân’ın elinde şerefşiâr, bârikasâ bir kılınç olan Türk milleti” ile “dinî an’anesine sadakati gâye-i hayat bilmiş olan Kürtleri” birbirinden koparma komplosu hep bu maksatla kuruldu. (Şuâlar, 515; İkdam, 7 Mart 1920)
Baştan beri Lawrencelerin oyunlarıyla Şarkî Anadolu’yu Anadolu’dan ayırma emeli alevlendirildi. Maksat, Kürtleri Osmanlı ve İslâm câmiasından ayırıp, ecnebilerin esâretindeki “bir millet-i tabie” haline getirmek...
Bediüzzaman’ın ifâdesiyle, aklı başında hiçbir Kürdün taraftar olmadığı “pek mânâsız bir iddia olan Kürdlük dâvâsı” ile İslâmiyetin şiddetle reddettiği “kavmiyet kavgası”nı körüklemek... Asimetrik kışkırtmayla “milliyetçilik damarı”nı depreştirmek.. (Sebil-ür Reşad, 17 Mart 1920)
* * *
Topyekûn millet için istenen demokratik açılımlar, insan hakları, hukukun üstünlüğü, yargı reformu, fikir hürriyeti, özgürlüklerin genişletilmesi, Türkiye’nin temel talebi. Bu taleb, Avrupa Birliği İlerleme Raporu’nda da yer alıyor.
Meseleyi buradan aşıp, “hâmiyet-i İslâmiye ile Türklerle tam birleşip İslâmî ve dinî bir milliyet teşkil eden Kürtler”i “özerklik perdesinde ayrılıkçılığa vardırmak, doğrudan ayrılık fitnesine âlet olmaktır. (Âsâr-ı Bediiyye, 434)
Anlaşılan, Türkiye’nin Bediüzzaman’ın daha geçen asrın başlarında, “âdem-i merkeziyet” düşüncesine destek veren Prens Sabahattin Beye verdiği ve “hayat ittihaddadır” dersine ihtiyacı vardır.
Evvelâ, Bediüzzaman’ın tâ Osmanlı’nın son döneminde ikaz ettiği, ırklara göre siyasî kulüpler ve kavimlere göre partiler kurulması sevdasından vazgeçilmelidir. Çünkü ayrılık fitnesinin en baş tetikleyicisi budur.
Herkes aklını başına almalı. Ayrılıkçı zihniyetin etnik ve diğer farklılıkları istismar ederek, “özerklik” perdesinde “muhtariyet” maskesiyle ülkeyi parçalara ayırması, özellikle Kürtleri perişan edecek bir proje. Osmanlı döneminde “muhtariyet”le ortaya atılan ve bugün “özerklik” çıkışıyla seslendirilen saplantının peşinden “bağımsızlık” hevesini tahrikiyle ülkenin kargaşa ve kaosa sürükleneceği açıktır. Bunda bu ülkedeki insanların hiçbir menfaati yoktur.
Proje budur. Bediüzzzaman’ın tâbiriyle “meyl-i iftirak (ayrılık meyli)” sebebiyet vereceği fitne ve tahrip cihetiyle, Müslümanların arasına sokacağı iftirak ve keşmekeşle dehşetli bir “zenb-i azim (büyük günâh)” olur.
Kimsenin, fitneyi tahrike hakkı yoktur. Haksızlıklar ve hürriyetler bahanesiyle, milletin birliğini bozmak, ayrılık şarkılarını seslendirmek, ayağına kurşun sıkmaktır....
Bu böyle biline...
14.11.2007
E-Posta:
[email protected]
|